Allah’ın verdikleri karşısında insanın yaptıkları nedir ki?
Allah’ın verdikleri karşısında insanın yaptıkları nedir ki? Allah’ın insana ikram ettiği yüzbinlerce nimetin sadece birini karşılamaz
14.12.2024 08:31:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Allah'ın verdikleri karşısında insanın yaptıkları nedir ki? Allah'ın insana ikram ettiği yüzbinlerce nimetin sadece birini karşılamaz.
İnsan hayır-hasenatla, taat ve ibâdetle ona ikram edilen maddî nimetlerin karşılığında başını secdeden kaldırmasa, sadece birini bile ödeyemez.
İnsanoğlunun saymakla bitiremeyeceği çeşit çeşit nimetler var. Her nimette ayrı bir lezzet, tat var. Bu tadı algılayabiliyor. Ya algılayamazsa? Ayrı ayrı renkleri görebiliyor. Ya göremezse?
O zaman ne o renklerin kıymeti kalır, nede insanın kıymeti. Yani özetle insanoğlu yaptıklarıyla Cenneti, Cemâlullahı hak edemez.
Kaldı ki, bunları yapmak zâten inananın mükellefiyetidir. Sadece bu kadarıyla Cenâb-ı Hakk'ın bize lütfettiği nimetlerin karşılığını eda etmemiz mümkün değildir. Ama mükellef olduğumuz için yapıyoruz. O, rahmetinden dolayı bize hazinelerini açıyor.
Cemâlini, Cennetini ihsan ediyor. Onun için Müslüman korku ve ümit arasındadır. Allah'ın rahmetinden asla ümidini kesmez. Ama kuru akılla işe hâkim olursa, yaptıkları sanki cebinde hep sermayeymiş gibi öyle durur. Yaptıklarıyla pazarlık eder.
Hamd sadece Allah'adır. Bu hususta birkaç âyet-i kerime aktaralım: "İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz."
"Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. (Bunca âyet ve delillerden) sonra kâfir olanlar (hâlâ putları) Rab'leri ile denk tutuyorlar."
"Ve şöyle de: Hamd Allah'a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız (ama artık faydası olmayacaktır). Rabb'in, yaptıklarınızdan habersiz değildir."
Allah'a hamd mahlûkatın; cinlerin, meleklerin hatta gök gürültüsünün dahi yaptığı bir ibâdettir:
"Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır."
Câbir'den, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), ashâbına çıkıp Rahmân Sûresi'ni başından sonuna kadar okudu. Hepsi sustular. Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu:
'Bu sûreyi, Cin gecesinde cinlere okuduğum zaman sizden daha iyi dinlediler ve daha güzel cevap verdiler. Zira ne zaman 'Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?" meâlindeki âyeti okudumsa, hep birden şu karşılığı veriyorlardı: Ey Rabbimiz! Senin nimetlerinden hiçbir şeyi yalanlamıyoruz. Hamd Sana mahsustur."
"Arş'ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler, O'na iman ederler. Mü'minlerin de bağışlanmasını isterler: 'Ey Rabb'imiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde, tevbe eden ve Senin yoluna gidenleri bağışla, onları Cehennem azabından koru!' (derler)."
Her işe başlarken, bitirirken, dua ederken, ibâdet ederken, her hâlinde hamd etmek mü'minin güzel vazifelerindendir. Her işe başlarken hamd etmek o işin bereketini artırır.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: 'Allah'a hamd ile başlanmayan her önemli işin bereketi yoktur.'
Peygamber Efendimiz bir işe başlarken, tamamlarken ve her hâlinde Allah'a hamd ederdi:
Hz. Âişe'den, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) hoşlandığı bir şey gördüğü zaman şöyle derdi: 'Nimeti ile iyi işlerin tamamlandığı Allah'a hamd olsun.' Hoşlanmadığı bir şey gördüğü zaman ise, 'Her hâl üzere Allah'a hamd olsun' derdi."
İbn Ömer'den, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) yatarken şöyle söylerdi: Düşmanıma yeten, Beni barındıran, doyuran, içiren Allah'a hamd olsun. İkramını Bana bol kılan Allah'a hamd olsun. Her hâl üzere Allah'a hamd olsun. Her şeyin Rabbi ve sahibi olan Allah'ım! Cehennemden Sana sığınırım."
Enes'den, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) yatağına vardığı zaman şöyle derdi: Bizi yedirip içiren, ihtiyaçlarımızı görüp bizi barındıran Allah'a hamd olsun. İhtiyacını görecek, barınak verecek kimsesi olmayan niceleri vardır."
Huzeyfe ve Ebu Zer'den (r.a.) şöyle rivâyet edilmiştir: "Allah'ın Resûlü yatarken, 'Allah'ım! Senin adını anarak uyur ve uyanırım' derdi. Sabaha çıktığında da, 'Hamd, bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a mahsustur. Zaten dönüşümüz ancak O'nadır' derdi."
Ebû Saîd'den, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) yemek yediği ya da su içtiği zaman şöyle derdi: Elhamdülillahillezî et'amenâ ve-sakânâ ve cealanâ mine'l-müslimîn/Bize yediren, içiren ve bizi Müslümanlardan kılan Allah'a hamd olsun."
Katâde'den (radiyallahu anh), ona ulaştığına göre: "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) hilâli gördüğü zaman şöyle derdi: 'Hayır hilâli, ibâdete teşvik hilâli, hayır hilâli, ibâdete teşvik hilâli, hayır hilâli, ibâdete teşvik hilâli! Seni yaratana iman ettim.' Sonra (üç kere) de, 'Falan ayı gönderip bu ayı getiren Allah'a hamd olsun' derdi."
Sâlim b. Ubeyd'den, "Bir adam (onun yanında) aksırdı ve, 'Esselâmü aleyküm!' dedi. Sâlim ona şu cevabı verdi: 'Sana da, annene de selâm olsun!' Sonra (Sâlim) adama dedi ki: 'Galiba dediğimden alındın.'
'İyi ya da kötü olsun, annemi anmamanı isterdim' deyince, Sâlim şu cevabı verdi: 'Sana aynen Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) dediği gibi dedim. Bir ara biz O'nun yanında otururken, aksıran bir adam, 'Esselâmü aleyküm!' dedi.
Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) ona, 'Sana ve annene selâm olsun!' dedi. Sonra şöyle buyurdu: 'Biriniz aksırdığında, 'elhamdülillahi Rabbi'l-âlemîn' desin! Yanındaki de ona, 'Yerhamukellah/ Allah seni esirgesin' desin!' O da ona, 'Allah bizi de, sizi de bağışlasın' karşılığını versin."
İmam Ali'den (a.s.); "Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) Arafat'ta vakfe yaparken en çok ettiği dua şudur: Allah'ım! Senin buyurduğun gibi ve bizim söylediğimizden daha üstün hamd, Sanadır.
Allah'ım! Namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm hep Senin içindir. Dönüşüm yalnız Sanadır, mirasım ey Rabb'im yalnız Senindir. Allah'ım! Kabir azabından, nefsin vesvesesinden ve işlerin dağınıklığından Sana sığınırım. Allah'ım! Rüzgârın getirdiği âfetin şerrinden de Sana sığınırım."
Ebu Hasan el-Anbarî, rivâyet eder: "Ebu Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) şöyle buyurdu:
Resûlullah (s.a.a.) her gün üç yüz altmış kere bedendeki damarların sayısı kadar Allah'a hamd eder, şöyle derdi: Elhamdülillahi Rabbi'l-âlemine kesiran ala külli hâl/Her hâlden dolayı Allah'a çok hamd ü senâlar olsun."
Tüm mahlûkat hamd ederken, Peygamber Efendimiz her gün üç yüz altmış kere hamd ederken, O'na ümmet olma derdinde olan mü'mine düşen vazife, günde hiç olmazsa tesbihi eline alıp otuz üç kere eğer daha fazla yapabiliyorsa yüz kere istiğfarla beraber, "estağfirullah-elhamdülillah" demesidir." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
İnsan hayır-hasenatla, taat ve ibâdetle ona ikram edilen maddî nimetlerin karşılığında başını secdeden kaldırmasa, sadece birini bile ödeyemez.
İnsanoğlunun saymakla bitiremeyeceği çeşit çeşit nimetler var. Her nimette ayrı bir lezzet, tat var. Bu tadı algılayabiliyor. Ya algılayamazsa? Ayrı ayrı renkleri görebiliyor. Ya göremezse?
O zaman ne o renklerin kıymeti kalır, nede insanın kıymeti. Yani özetle insanoğlu yaptıklarıyla Cenneti, Cemâlullahı hak edemez.
Kaldı ki, bunları yapmak zâten inananın mükellefiyetidir. Sadece bu kadarıyla Cenâb-ı Hakk'ın bize lütfettiği nimetlerin karşılığını eda etmemiz mümkün değildir. Ama mükellef olduğumuz için yapıyoruz. O, rahmetinden dolayı bize hazinelerini açıyor.
Cemâlini, Cennetini ihsan ediyor. Onun için Müslüman korku ve ümit arasındadır. Allah'ın rahmetinden asla ümidini kesmez. Ama kuru akılla işe hâkim olursa, yaptıkları sanki cebinde hep sermayeymiş gibi öyle durur. Yaptıklarıyla pazarlık eder.
Hamd sadece Allah'adır. Bu hususta birkaç âyet-i kerime aktaralım: "İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz."
"Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. (Bunca âyet ve delillerden) sonra kâfir olanlar (hâlâ putları) Rab'leri ile denk tutuyorlar."
"Ve şöyle de: Hamd Allah'a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız (ama artık faydası olmayacaktır). Rabb'in, yaptıklarınızdan habersiz değildir."
Allah'a hamd mahlûkatın; cinlerin, meleklerin hatta gök gürültüsünün dahi yaptığı bir ibâdettir:
"Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır."
Câbir'den, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), ashâbına çıkıp Rahmân Sûresi'ni başından sonuna kadar okudu. Hepsi sustular. Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu:
'Bu sûreyi, Cin gecesinde cinlere okuduğum zaman sizden daha iyi dinlediler ve daha güzel cevap verdiler. Zira ne zaman 'Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?" meâlindeki âyeti okudumsa, hep birden şu karşılığı veriyorlardı: Ey Rabbimiz! Senin nimetlerinden hiçbir şeyi yalanlamıyoruz. Hamd Sana mahsustur."
"Arş'ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler, O'na iman ederler. Mü'minlerin de bağışlanmasını isterler: 'Ey Rabb'imiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde, tevbe eden ve Senin yoluna gidenleri bağışla, onları Cehennem azabından koru!' (derler)."
Her işe başlarken, bitirirken, dua ederken, ibâdet ederken, her hâlinde hamd etmek mü'minin güzel vazifelerindendir. Her işe başlarken hamd etmek o işin bereketini artırır.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: 'Allah'a hamd ile başlanmayan her önemli işin bereketi yoktur.'
Peygamber Efendimiz bir işe başlarken, tamamlarken ve her hâlinde Allah'a hamd ederdi:
Hz. Âişe'den, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) hoşlandığı bir şey gördüğü zaman şöyle derdi: 'Nimeti ile iyi işlerin tamamlandığı Allah'a hamd olsun.' Hoşlanmadığı bir şey gördüğü zaman ise, 'Her hâl üzere Allah'a hamd olsun' derdi."
İbn Ömer'den, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) yatarken şöyle söylerdi: Düşmanıma yeten, Beni barındıran, doyuran, içiren Allah'a hamd olsun. İkramını Bana bol kılan Allah'a hamd olsun. Her hâl üzere Allah'a hamd olsun. Her şeyin Rabbi ve sahibi olan Allah'ım! Cehennemden Sana sığınırım."
Enes'den, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) yatağına vardığı zaman şöyle derdi: Bizi yedirip içiren, ihtiyaçlarımızı görüp bizi barındıran Allah'a hamd olsun. İhtiyacını görecek, barınak verecek kimsesi olmayan niceleri vardır."
Huzeyfe ve Ebu Zer'den (r.a.) şöyle rivâyet edilmiştir: "Allah'ın Resûlü yatarken, 'Allah'ım! Senin adını anarak uyur ve uyanırım' derdi. Sabaha çıktığında da, 'Hamd, bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a mahsustur. Zaten dönüşümüz ancak O'nadır' derdi."
Ebû Saîd'den, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) yemek yediği ya da su içtiği zaman şöyle derdi: Elhamdülillahillezî et'amenâ ve-sakânâ ve cealanâ mine'l-müslimîn/Bize yediren, içiren ve bizi Müslümanlardan kılan Allah'a hamd olsun."
Katâde'den (radiyallahu anh), ona ulaştığına göre: "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) hilâli gördüğü zaman şöyle derdi: 'Hayır hilâli, ibâdete teşvik hilâli, hayır hilâli, ibâdete teşvik hilâli, hayır hilâli, ibâdete teşvik hilâli! Seni yaratana iman ettim.' Sonra (üç kere) de, 'Falan ayı gönderip bu ayı getiren Allah'a hamd olsun' derdi."
Sâlim b. Ubeyd'den, "Bir adam (onun yanında) aksırdı ve, 'Esselâmü aleyküm!' dedi. Sâlim ona şu cevabı verdi: 'Sana da, annene de selâm olsun!' Sonra (Sâlim) adama dedi ki: 'Galiba dediğimden alındın.'
'İyi ya da kötü olsun, annemi anmamanı isterdim' deyince, Sâlim şu cevabı verdi: 'Sana aynen Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) dediği gibi dedim. Bir ara biz O'nun yanında otururken, aksıran bir adam, 'Esselâmü aleyküm!' dedi.
Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) ona, 'Sana ve annene selâm olsun!' dedi. Sonra şöyle buyurdu: 'Biriniz aksırdığında, 'elhamdülillahi Rabbi'l-âlemîn' desin! Yanındaki de ona, 'Yerhamukellah/ Allah seni esirgesin' desin!' O da ona, 'Allah bizi de, sizi de bağışlasın' karşılığını versin."
İmam Ali'den (a.s.); "Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) Arafat'ta vakfe yaparken en çok ettiği dua şudur: Allah'ım! Senin buyurduğun gibi ve bizim söylediğimizden daha üstün hamd, Sanadır.
Allah'ım! Namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm hep Senin içindir. Dönüşüm yalnız Sanadır, mirasım ey Rabb'im yalnız Senindir. Allah'ım! Kabir azabından, nefsin vesvesesinden ve işlerin dağınıklığından Sana sığınırım. Allah'ım! Rüzgârın getirdiği âfetin şerrinden de Sana sığınırım."
Ebu Hasan el-Anbarî, rivâyet eder: "Ebu Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) şöyle buyurdu:
Resûlullah (s.a.a.) her gün üç yüz altmış kere bedendeki damarların sayısı kadar Allah'a hamd eder, şöyle derdi: Elhamdülillahi Rabbi'l-âlemine kesiran ala külli hâl/Her hâlden dolayı Allah'a çok hamd ü senâlar olsun."
Tüm mahlûkat hamd ederken, Peygamber Efendimiz her gün üç yüz altmış kere hamd ederken, O'na ümmet olma derdinde olan mü'mine düşen vazife, günde hiç olmazsa tesbihi eline alıp otuz üç kere eğer daha fazla yapabiliyorsa yüz kere istiğfarla beraber, "estağfirullah-elhamdülillah" demesidir." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)