Misyonerliğin Evreleri:
Araştırmacılar misyonerlik tarihini, Havariler Dönemi (MS 33-1009, Reformasyon Dönemi (1500-1650) Reformasyon Sonrası Dönem (1650-1800) olarak başlıca beş döneme ayırırlar ve Modern Misyonlar Dönemi'ni ise 1793 yılında Misyoner William Carey'in Hindistan'a ayak basmasıyla başlatırlar.199 II. Vatikan Konsili ile misyonerlikte "Diyalog" stratejisinin öne çıkarıldığını da belirtmemiz gerek.
Bize göre misyonerlik, İsa Mesih ile değil, hıristiyanlaştırma uğruna her şeyi meşru gören Pavlus ile başlamıştır. Pavlus, Anadolu'da, Küçük Asya, Makedonya ve Yunanistan'da bir hayli kilise kurmuş ve onları örgütlemiştir. Mevcut Hıristiyanlık açısında Pavlus'un kurucu peygamber olduğunu da not edelim. Pavlus'un ve misyon öğretisinin Gerçek İsevilerce aforoz edilmiş olduğunu daha önceki bölümlerde yazmıştık.
Önceleri Manikeist olan genç ve ihtiraslı bir hatip, 387'de vaftiz olur ve Hippo Regius'a (Bugün Cezayir'de Annaba denilen yer) papaz olarak atanır. Bu Kuzey Afrikalı Augustinus da Anglosaksonları Hıristiyanlaştırmak için misyonerlik yolunu seçmiştir.200
İslam Ülkelerine dönük asıl misyonerlik faaliyetleri Haçlı Seferlerinin başarılı olamaması üzerine XIII. yüzyılda başlatılmıştır.201
Fransisken Tarikatının kurucusu İtalyan Assise'l François 1219'da Mısır'a giderek Dimyat'ta Sultan Melik el-Kamil'e hıristiyanlığın propagandasını yapmıştır.202
İspanyol Ramon de Lulle (1235 doğumlu), Müslümanlar arasında Hıristiyanlığı yaymak için bir Müslüman esir satın alarak ondan Arapça öğrenmiştir. Onun asıl amacı, Arapça ögretim yapan bir okul açarak müslümanlara yönelik hıristiyanlık propagandası yapacak misyoner yetiştirmekti.
Dominiken tarikatının kurucusu Dominiken, XIII. yüzyılda Hıristiyanlığı yaymak için Tunus'a gitmiştir.
1534'te Paris'te Ignoce de Loyola tarafından kurulan Cizvit tarikatı Papalığın desteğiyle hıristiyanlık propagandası yapmıştır (ve yapmaktadır.) Cizvitler, bireylerden çok daha verimli olduğu için gruplar üzerinde çalışırlar.203 Türkyie'de diyalog mahfillerinde boy gösteren ve Harran'daki Dinlerarası Diyalog sempozyumunun kordinatörü olan Prof Dr Thomas Michel de bir cizvit rahiptir.
Papa VIII. Clement'in Osmanlı'yı içerden ele geçirme projesi
Papa VIII. Clement (1594-1600), göreve başladığı 1592'den itibaren Osmanlı'ya karşı hem sistematik misyonerlik faaliyetlerini başlatmış hem de ülkeyi içerden ele geçirip hıristiyanlaştırabilmek için çeşitli uluslararası komplolara başvurmuştur. Bu misyonerlik faaliyetlerinde daha çok Saint-François Tarikatı'nı öne sürmüştür Papa VIII. Clement. Özellikle "Türk düşmanlığı" ile şöhret bulan Papa VIII. Clement, İtalyan asıllı Veziriazam Sinan Paşa'yı-ki hıristiyan iken adı Scipione Cicola idi ve genç yaşta devşirildiği için ailesine ve eski dinine olan bağlarının devam ettiği sanılıyordu- başta annesi olmak üzere birçok misyoner ile görüştürüp yeniden vaftiz etmeye çalışmış ve bu yolla İstanbul'u ele geçiribileceğini hayal etmiştir. Papa bu uğurda alternatif projeler geliştirmiş ve Avrupa devletlerini de hareket geçirmiş idi. Bu konu D. C. Djuvara tarafından Vatikan Gizli Belgelerine dayanılarak araştırılmıştır.204
Vatikan'ın Misyon Bakanlığı:
Hıristiyanlığın en güçlü mezhebi Katolikliğin merkezi Vatikan 1662 yılında, hıristiyanlaştırma faaliyetlerini sürdürmek üzere Misyon Bakanlığı kurmuştur.205
Bir aralık duraklama eğilimi gösteren Misyonerlik faaliyetleri, 1830 yılından sonra XVI. Gregorius'un ile yeniden canlanmıştır.
I. Dünya Savaşı'nın sona ermesine doğru (1917) misyonerlik faaliyetlerine yeniden hız verilmiş, bu gayenin tahakkuku için dünyanın çesitli ülkelerinde enstitüler ve okullar açımıştır. 1974 yılında Lozan'da yapılan Bütün Dünyayı Hıristiyanlaştırma İkinci Kongresi' nin gayesi de, 1917'de kararlaştırılan sürece hız kazandırmaktır.
Reform'dan sonra Martin Luther (ö. 1546) 'in öncülüğünde 206 ortaya çıkan Protestanlık da, zaman misyonerler yetiştirerek kendine taraftar kazanmak için dünyanın diğer ülkelerine elemanlar göndermiştir.
İslâm ülkelerinde İncil'i sistematik olarak yaymak düşüncesi ilk önce Asisli Francesco'dan gelmiş, daha sonraları bu fikir kilisenin dışında kurulan derneklerin de desteğiyle hayata geçirilmistir.
Papalık, misyonerlik faaliyetlerini hep kendi yönetiminde olması için çalışmıştır. Vatikan Misyonerlik faaliyetlerinde emperyalizm ile doğrudan iç içe olmuştur. Örneğin Vatikan, 1593-1608 yılları arasında o dönem sömürgeciliğin başını çeken Portekiz ve İspanya krallıklarına yeryüzünü bölüştürmüş, faaliyetleri madden ve manen desteklemiştir.207
Misyonerler için Asya'nın anahtarı Türkiyedir!
Misyonerler açısından Türkiye bir "İncil Ülkesi"dir (Bible Land). Hıristiyanlar için çok önemli sayılan bir çok merkez Anadolu' dadır.Örneğin Vatikan Türkiye Temsilcisi Maroviç moda iftarlardan birisinde şöyle diyordu "Haçlılar ve herhangi bir turist gibi gelmesinler... Hacca giden alçak gönüllü ve temiz kalpli bir mü'min gibi gelsinler. Ancak böylece medeniyetlerinin köklerinin Türkiye'mizde olduğunu görebilecekler. Evet, Meryem Ana'mız, Aziz Yuhanna... Sen Piyer... Tarsuslu Sen Paul, ilk Hıristiyanlar..."208 Bunun için ayrıca inanç turizminin güzergahına ya da Kitab-ı Mukaddes Şirketi'nin yayınladığı Kitab-ı Mukaddes'in sonundaki haritaya bakılabilir.209
Bunun yanısıra, 19. yüzyıl itibariyle Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi olan İstanbul ve Anadolu, Balkanlar'dan Orta Asya'ya, Orta Doğu'dan Kafkaslar'a kadar uzanan geniş bir coğrafyanın doğal merkezidir.
Amerika'nın ünlü misyoner örgütü ABCFM'in faaliyetlerini özetleyen 1880 tarihli Barlett Raporu'nun ilk cümlesi şöyledir: "Misyonerlik faaliyetleri açısından Türkiye, Asya'nın anahtarıdır." 210
Osmanlı toprağına ilk ayak basan -15 Ocak 1820-ABD'li misyonerler ABCFM adına çalışan Pliny Fisk ve Levi Parsons idi.211 ABCFM, Pliny Fisk ve Levi Parsons'a 1 Aralık 1883 tarihli talimat mektubu ile Anadolu hakkında şu görev veriliyordu: "Bir fetih savaşına girmiş askerler olduğunuzu unutmayın. Ve her ne kadar mücadele manevi alanda, kafanın kafayla, kalbin kalple mücedelesi ise de ve sizin silahınız Tanrı'nın inayeti ile güçlendirilmiş manevi bir silahla da Napolyon'un askeri girişimlerindeki kadar araştırma, bilgi ve düşünmeye ihtiyaç gösterir. Bu mukaddes ve vaadedilmiş topraklar silahsız bir haçlı seferiyle geri alınacaktır."212
İşin ilginç olan bir başka yönü ise şudur: ABCFM'nin tüzüğüne göre bu misyoner örgütün amacı "Dinsizler Arasında Hıristiyanlığı Yaymak"tı.213Demek ki 1095'te Clermont Konsilinde Türkleri Allahsız ve putperest sayıp bütün hıristiyanları Haçlı Seferlerine çağıran Katolik Papa II. Urban'dan214 XIX. Yüzyıl'ın Protestan misyoner örgütü ABCFM'ye kadar değişen bir şey yok: Türk ve İslam düşmanlığı. Halbuki Osmanlı'da "DİNSİZ" tanımlamasına uygun herhangi bir topluluk yoktu. Varsa da (!?) misyonerler onlarla hiç ilgilenmedi. Misyonerler, önce müslümanları ve yahudileri hıristiyanlaştırmaya çalıştı. Ancak müslümanlardan tek çivi dahi sökemeyince vazgeçtiler. Sonra yahudileri de yeterince verim alamadıkları için bıraktılar. Bunun üzerine Doğu'nun "sözde-hıristiyanları" diye gördükleri Ortodoks ya da Gregoryen ve Nastûrî gibi Doğu Hıristiyanlarını protestanlaştırmaya çalıştılar. ABCFM adına Osmanlı topraklarında ikinci keşif hareketine çıkan Eli Smith, araştırmalarının sonuçlarını sıcağı sıcağına yayımladığı iki ciltlik kitabında, Müslümanların Protestanlaşmasının olanaksızlığına değindikten sonra şu görüşe yer veriyor: "...ancak Hıristiyanlar arasında çalışmak suretiyle, düşman topraklarının ta kalbine kolayca girme olanağına kavuşmuş oluyoruz."215
Amerikan Protestan Örgütünün Ermenileri Keşfi
ABCFM, Ermenileri de bu keşif hareketinden sonra ilgi alanına almıştı. İkinci büyük keşif harekatı ise Eli Smith ve Harrison Gray Otis Dwight adlı iki Board misyonerinin Anadolu'nun derinliklerini yapacakları büyük araştırma gezisiydi. Kısaca "Researches" ya da "Researces in Armenia" diye anılan ve bilinen bu araştırma gezisi sonunda, daha önce 1821-1827 yılları arasında Fisk, Parsons, King, Bird, Goodel ve Smith'in Filistin ve Suriye'de yaptıkları gözlemler sonucu, Ermenilerin misyoner çalışmasının hedefi olabileceği kanısı kesinlik kazanmıştı. Ayrıca Board, Anadoluda oluşturulacak ilk misyon istasyonlarını bu gezinin bulgularına dayanarak belirlemişti. 1830 Mayısından ertesi yıl Mayıs ayına kadar süren bu araştırma gezisi sonunda, özellikle Ermenilerin yoğun olduğu yörelerin ekonomik, sosyal, kültürel özellikleri, eğitim ve haberleşme durumları saptanmıştır. Amerikalı misyonerlere göre, Anadolu'daki Hıristiyanların maddi ve manevi durumları "feci"dir. Ahlak ve maneviyat yok olmuştur. Ancak "reforma tabi tutulmaları mümkündür. Osmanlı yöneticileri de buna bir engel teşkil etmeyeceklerdir.216
Öyleyse ABCFM, ya hem müslümanları, hem yahudileri hem de Ortodoks ya da Gregoryen gibi Doğu Hıristiyanlarını dinsiz görüyordu ya da tüzükleri sadece bir kılıftı, emellerine ulaşabilmek için kasıtlı olarak yanlış bilgi veriyorlardı (kasıtlı olarak yanlış bilgi verenin adı yalan olsa gerek değil mi!?) Aslında garipsemeye gerek yok, Pavlus'un izcilerinden başka ne beklenir(di) ki!?
Asıl konumuza dönersek, Anadolu, hem Türk-İslâm, hem de bütün dünya için önemlidir. Bunun için girişilen gizli-açık bütün faaliyetlerin gayesi, Türk'süz bir İslâm dünyası meydana getirmektir. Hıristiyan dünyasının Türkiye üzerindeki endişelerinin başında, O'nun Türk ve İslâm Dünyası'nın lideri olarak eski kudretli ve ihtişamlı günlerine tekrar kavuşmasıdır.
Araştırmacılar misyonerlik tarihini, Havariler Dönemi (MS 33-1009, Reformasyon Dönemi (1500-1650) Reformasyon Sonrası Dönem (1650-1800) olarak başlıca beş döneme ayırırlar ve Modern Misyonlar Dönemi'ni ise 1793 yılında Misyoner William Carey'in Hindistan'a ayak basmasıyla başlatırlar.199 II. Vatikan Konsili ile misyonerlikte "Diyalog" stratejisinin öne çıkarıldığını da belirtmemiz gerek.
Bize göre misyonerlik, İsa Mesih ile değil, hıristiyanlaştırma uğruna her şeyi meşru gören Pavlus ile başlamıştır. Pavlus, Anadolu'da, Küçük Asya, Makedonya ve Yunanistan'da bir hayli kilise kurmuş ve onları örgütlemiştir. Mevcut Hıristiyanlık açısında Pavlus'un kurucu peygamber olduğunu da not edelim. Pavlus'un ve misyon öğretisinin Gerçek İsevilerce aforoz edilmiş olduğunu daha önceki bölümlerde yazmıştık.
Önceleri Manikeist olan genç ve ihtiraslı bir hatip, 387'de vaftiz olur ve Hippo Regius'a (Bugün Cezayir'de Annaba denilen yer) papaz olarak atanır. Bu Kuzey Afrikalı Augustinus da Anglosaksonları Hıristiyanlaştırmak için misyonerlik yolunu seçmiştir.200
İslam Ülkelerine dönük asıl misyonerlik faaliyetleri Haçlı Seferlerinin başarılı olamaması üzerine XIII. yüzyılda başlatılmıştır.201
Fransisken Tarikatının kurucusu İtalyan Assise'l François 1219'da Mısır'a giderek Dimyat'ta Sultan Melik el-Kamil'e hıristiyanlığın propagandasını yapmıştır.202
İspanyol Ramon de Lulle (1235 doğumlu), Müslümanlar arasında Hıristiyanlığı yaymak için bir Müslüman esir satın alarak ondan Arapça öğrenmiştir. Onun asıl amacı, Arapça ögretim yapan bir okul açarak müslümanlara yönelik hıristiyanlık propagandası yapacak misyoner yetiştirmekti.
Dominiken tarikatının kurucusu Dominiken, XIII. yüzyılda Hıristiyanlığı yaymak için Tunus'a gitmiştir.
1534'te Paris'te Ignoce de Loyola tarafından kurulan Cizvit tarikatı Papalığın desteğiyle hıristiyanlık propagandası yapmıştır (ve yapmaktadır.) Cizvitler, bireylerden çok daha verimli olduğu için gruplar üzerinde çalışırlar.203 Türkyie'de diyalog mahfillerinde boy gösteren ve Harran'daki Dinlerarası Diyalog sempozyumunun kordinatörü olan Prof Dr Thomas Michel de bir cizvit rahiptir.
Papa VIII. Clement'in Osmanlı'yı içerden ele geçirme projesi
Papa VIII. Clement (1594-1600), göreve başladığı 1592'den itibaren Osmanlı'ya karşı hem sistematik misyonerlik faaliyetlerini başlatmış hem de ülkeyi içerden ele geçirip hıristiyanlaştırabilmek için çeşitli uluslararası komplolara başvurmuştur. Bu misyonerlik faaliyetlerinde daha çok Saint-François Tarikatı'nı öne sürmüştür Papa VIII. Clement. Özellikle "Türk düşmanlığı" ile şöhret bulan Papa VIII. Clement, İtalyan asıllı Veziriazam Sinan Paşa'yı-ki hıristiyan iken adı Scipione Cicola idi ve genç yaşta devşirildiği için ailesine ve eski dinine olan bağlarının devam ettiği sanılıyordu- başta annesi olmak üzere birçok misyoner ile görüştürüp yeniden vaftiz etmeye çalışmış ve bu yolla İstanbul'u ele geçiribileceğini hayal etmiştir. Papa bu uğurda alternatif projeler geliştirmiş ve Avrupa devletlerini de hareket geçirmiş idi. Bu konu D. C. Djuvara tarafından Vatikan Gizli Belgelerine dayanılarak araştırılmıştır.204
Vatikan'ın Misyon Bakanlığı:
Hıristiyanlığın en güçlü mezhebi Katolikliğin merkezi Vatikan 1662 yılında, hıristiyanlaştırma faaliyetlerini sürdürmek üzere Misyon Bakanlığı kurmuştur.205
Bir aralık duraklama eğilimi gösteren Misyonerlik faaliyetleri, 1830 yılından sonra XVI. Gregorius'un ile yeniden canlanmıştır.
I. Dünya Savaşı'nın sona ermesine doğru (1917) misyonerlik faaliyetlerine yeniden hız verilmiş, bu gayenin tahakkuku için dünyanın çesitli ülkelerinde enstitüler ve okullar açımıştır. 1974 yılında Lozan'da yapılan Bütün Dünyayı Hıristiyanlaştırma İkinci Kongresi' nin gayesi de, 1917'de kararlaştırılan sürece hız kazandırmaktır.
Reform'dan sonra Martin Luther (ö. 1546) 'in öncülüğünde 206 ortaya çıkan Protestanlık da, zaman misyonerler yetiştirerek kendine taraftar kazanmak için dünyanın diğer ülkelerine elemanlar göndermiştir.
İslâm ülkelerinde İncil'i sistematik olarak yaymak düşüncesi ilk önce Asisli Francesco'dan gelmiş, daha sonraları bu fikir kilisenin dışında kurulan derneklerin de desteğiyle hayata geçirilmistir.
Papalık, misyonerlik faaliyetlerini hep kendi yönetiminde olması için çalışmıştır. Vatikan Misyonerlik faaliyetlerinde emperyalizm ile doğrudan iç içe olmuştur. Örneğin Vatikan, 1593-1608 yılları arasında o dönem sömürgeciliğin başını çeken Portekiz ve İspanya krallıklarına yeryüzünü bölüştürmüş, faaliyetleri madden ve manen desteklemiştir.207
Misyonerler için Asya'nın anahtarı Türkiyedir!
Misyonerler açısından Türkiye bir "İncil Ülkesi"dir (Bible Land). Hıristiyanlar için çok önemli sayılan bir çok merkez Anadolu' dadır.Örneğin Vatikan Türkiye Temsilcisi Maroviç moda iftarlardan birisinde şöyle diyordu "Haçlılar ve herhangi bir turist gibi gelmesinler... Hacca giden alçak gönüllü ve temiz kalpli bir mü'min gibi gelsinler. Ancak böylece medeniyetlerinin köklerinin Türkiye'mizde olduğunu görebilecekler. Evet, Meryem Ana'mız, Aziz Yuhanna... Sen Piyer... Tarsuslu Sen Paul, ilk Hıristiyanlar..."208 Bunun için ayrıca inanç turizminin güzergahına ya da Kitab-ı Mukaddes Şirketi'nin yayınladığı Kitab-ı Mukaddes'in sonundaki haritaya bakılabilir.209
Bunun yanısıra, 19. yüzyıl itibariyle Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi olan İstanbul ve Anadolu, Balkanlar'dan Orta Asya'ya, Orta Doğu'dan Kafkaslar'a kadar uzanan geniş bir coğrafyanın doğal merkezidir.
Amerika'nın ünlü misyoner örgütü ABCFM'in faaliyetlerini özetleyen 1880 tarihli Barlett Raporu'nun ilk cümlesi şöyledir: "Misyonerlik faaliyetleri açısından Türkiye, Asya'nın anahtarıdır." 210
Osmanlı toprağına ilk ayak basan -15 Ocak 1820-ABD'li misyonerler ABCFM adına çalışan Pliny Fisk ve Levi Parsons idi.211 ABCFM, Pliny Fisk ve Levi Parsons'a 1 Aralık 1883 tarihli talimat mektubu ile Anadolu hakkında şu görev veriliyordu: "Bir fetih savaşına girmiş askerler olduğunuzu unutmayın. Ve her ne kadar mücadele manevi alanda, kafanın kafayla, kalbin kalple mücedelesi ise de ve sizin silahınız Tanrı'nın inayeti ile güçlendirilmiş manevi bir silahla da Napolyon'un askeri girişimlerindeki kadar araştırma, bilgi ve düşünmeye ihtiyaç gösterir. Bu mukaddes ve vaadedilmiş topraklar silahsız bir haçlı seferiyle geri alınacaktır."212
İşin ilginç olan bir başka yönü ise şudur: ABCFM'nin tüzüğüne göre bu misyoner örgütün amacı "Dinsizler Arasında Hıristiyanlığı Yaymak"tı.213Demek ki 1095'te Clermont Konsilinde Türkleri Allahsız ve putperest sayıp bütün hıristiyanları Haçlı Seferlerine çağıran Katolik Papa II. Urban'dan214 XIX. Yüzyıl'ın Protestan misyoner örgütü ABCFM'ye kadar değişen bir şey yok: Türk ve İslam düşmanlığı. Halbuki Osmanlı'da "DİNSİZ" tanımlamasına uygun herhangi bir topluluk yoktu. Varsa da (!?) misyonerler onlarla hiç ilgilenmedi. Misyonerler, önce müslümanları ve yahudileri hıristiyanlaştırmaya çalıştı. Ancak müslümanlardan tek çivi dahi sökemeyince vazgeçtiler. Sonra yahudileri de yeterince verim alamadıkları için bıraktılar. Bunun üzerine Doğu'nun "sözde-hıristiyanları" diye gördükleri Ortodoks ya da Gregoryen ve Nastûrî gibi Doğu Hıristiyanlarını protestanlaştırmaya çalıştılar. ABCFM adına Osmanlı topraklarında ikinci keşif hareketine çıkan Eli Smith, araştırmalarının sonuçlarını sıcağı sıcağına yayımladığı iki ciltlik kitabında, Müslümanların Protestanlaşmasının olanaksızlığına değindikten sonra şu görüşe yer veriyor: "...ancak Hıristiyanlar arasında çalışmak suretiyle, düşman topraklarının ta kalbine kolayca girme olanağına kavuşmuş oluyoruz."215
Amerikan Protestan Örgütünün Ermenileri Keşfi
ABCFM, Ermenileri de bu keşif hareketinden sonra ilgi alanına almıştı. İkinci büyük keşif harekatı ise Eli Smith ve Harrison Gray Otis Dwight adlı iki Board misyonerinin Anadolu'nun derinliklerini yapacakları büyük araştırma gezisiydi. Kısaca "Researches" ya da "Researces in Armenia" diye anılan ve bilinen bu araştırma gezisi sonunda, daha önce 1821-1827 yılları arasında Fisk, Parsons, King, Bird, Goodel ve Smith'in Filistin ve Suriye'de yaptıkları gözlemler sonucu, Ermenilerin misyoner çalışmasının hedefi olabileceği kanısı kesinlik kazanmıştı. Ayrıca Board, Anadoluda oluşturulacak ilk misyon istasyonlarını bu gezinin bulgularına dayanarak belirlemişti. 1830 Mayısından ertesi yıl Mayıs ayına kadar süren bu araştırma gezisi sonunda, özellikle Ermenilerin yoğun olduğu yörelerin ekonomik, sosyal, kültürel özellikleri, eğitim ve haberleşme durumları saptanmıştır. Amerikalı misyonerlere göre, Anadolu'daki Hıristiyanların maddi ve manevi durumları "feci"dir. Ahlak ve maneviyat yok olmuştur. Ancak "reforma tabi tutulmaları mümkündür. Osmanlı yöneticileri de buna bir engel teşkil etmeyeceklerdir.216
Öyleyse ABCFM, ya hem müslümanları, hem yahudileri hem de Ortodoks ya da Gregoryen gibi Doğu Hıristiyanlarını dinsiz görüyordu ya da tüzükleri sadece bir kılıftı, emellerine ulaşabilmek için kasıtlı olarak yanlış bilgi veriyorlardı (kasıtlı olarak yanlış bilgi verenin adı yalan olsa gerek değil mi!?) Aslında garipsemeye gerek yok, Pavlus'un izcilerinden başka ne beklenir(di) ki!?
Asıl konumuza dönersek, Anadolu, hem Türk-İslâm, hem de bütün dünya için önemlidir. Bunun için girişilen gizli-açık bütün faaliyetlerin gayesi, Türk'süz bir İslâm dünyası meydana getirmektir. Hıristiyan dünyasının Türkiye üzerindeki endişelerinin başında, O'nun Türk ve İslâm Dünyası'nın lideri olarak eski kudretli ve ihtişamlı günlerine tekrar kavuşmasıdır.
Ali R. Bayzan / diğer yazıları
- Misyonerler için Asya'nın anahtarı Türkiye'dir / 18.06.2001
- Savaş çocukları misyonerlerin elinde / 16.06.2001
- Savaş çocukları misyonerlerin elinde / 16.06.2001