ABD'nin Afganistan'a çöreklenmek için 11 Eylül saldırısını bahane gösterdiğini herkes kabul ediyor.
Dünyanın en zengin, en güçlü ülkesinin dünyanın en güçsüz, en fakir, nüfusunun üçte biri açlıktan kıvranan, 20 yıldır işgallerle, savaşlarla yorgun düşen ülkesine bu ölçüsüz saldırısına diğer büyük devletlerin "olur vermesi" ayrıca düşündürücü.
Asıl üzücü olan Türkiye'nin İslam dünyası içinde bu çarpık savaşta ABD'nin yanında sorgusuz sualsiz yer alması.
İlk günlerde Genelkurmay merkezli ABD'yi sorgulayan, Washington'dan delil isteyen, NATO'nun 5. maddesinin işletilmesi konusunda tereddütler beyan eden anlayış gitti yerine başından beri Başbakan Ecevit'in seslendirdiği teslimiyetçi anlayış geldi.
Ayakta durmakta zorlanan, ülkeyi krizden krize yuvarlayan iktidar ortaklarının güvercin başbakanı nasıl oluyor da Afganistan konusunda şahin kesiliyordu?
Bunda Afganistan'ın güçsüzlüğü kadar Kemal Derviş'in ABD temaslarının rolü de büyük olmalıydı?
IMF, 2 milyarlık kredi taksidini ödemeyi ABD'ye verilecek destek şartına bağladığını Derviş'e ihtar ediyordu.
Bir yandan da Türkiye'nin izlediği ekonomi politikalarını denetlemekle görevli IMF heyeti Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 2002 yılı bütçesini hazırlamak için Türkiye seferine çıkıyordu.
Yanlış duymadınız. Türkiye'nin bütçesini yabancılar hazırlayacaktı. İşçiye, memura, çiftçiye, rantiyeye ne ödenek ayrılacağına bu sefer doğrudan onlar karar verecek.
Şimdi daha iyi anlaşılıyor değil mi, ABD meftunu ortakların ve aymaz muhalefetin egemenlik yetkisini niçin devretmek için adeta yarıştıkları?
Bu yetkiyi tam devredebilseler Mehmetçiğin hangi ülkede kim için savaştırılacağına Berlusconi'ler, Bush'lar karar verecek, bizimkiler biz sorumlu değiliz, biz ne dendiyse onu yaptık deyip sorumluluğu AB'ye yükleyeceklerdi.
Bu teslimiyet içindeki iktidar Meclis'ten asker gönderme yetkisini kopardı, hem de süresiz.
ABD'nin Afganistan'a yürüttüğü harekat kapsamından TSK'nın yabancı ülkelere gönderilmesi yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının da Türkiye'de bulunması konusunda hükümete yetki verilmesini öngören tezkere, Meclis'te 101 red oyuna karşı 319 oyla kabul edildi.
Böyle bir iktidara süresiz asker gönderme yetkisini devreden muhalefete aşkolsun.
Yapılan anketler milletimizin yüzde 80'inin kirli savaşa bulaşmaya karşı olduğunu gösteriyor ama milleti takan kim?
Bir de bu günlerde Adalet ve Kalkınma Partisi'nin "kılavuzluğuna" soyunan ve bu konuda Ahmet Taşgetiren ile rekabete giren Cengiz Çandar'ın savaş kışkırtıcılığını bir görmelisiniz.
Nasıl da Bush gibi konuşuyor. Cengiz'e göre de iki yol var; ya ABD'nin yanındasınız ya da Taliban'ın.
Sanki üçüncü bir yol yokmuş, sanki ABD ile Taliban'ın yolları farklıymış gibi...
Taliban'ın yaptığı terörse, ABD'nin İsrail'in yaptığı ne?
Taliban'ın akıl hocası ile senin akıl hocan aynı ABD değil mi?
ABD yardakçılığını aktif politika söylemi ile yutturanlara bir çağrımız var.
Aktif politika mı istiyorsunuz, hazır savaş yetkisi de almışken ABD'ye, sen senin canını yakan terörü dünyanın birinci tehlikesi olarak görüyorsan ben de beni yakanları öyle görüyorum.
Afganistan'a asker göndermeden önce şu PKK'ya destek veren Yunanistan'daki Lavrion kampını, Güney Kıbrıs'taki PKK kamplarını bir vurayım.
Terör üssü haline gelen kime ait olduğu belli olmayan, şu Kuzey Irak'ı bir temizleyeyim Afganistan'ı ondan sonra düşünürüz demeli.
Türkiye, ölümü bekler gibi ABD'nin Irak'a ne zaman saldıracağını beklemek yerine inisiyatifi eline alması değil mi gerçek aktif politika...
Ne o Cengiz bey, nutkunuz tutuldu birden. Siz değil miydiniz 11 Eylül'den sonra Türkiye'nin bocaladığını, Rusya'nın ise Özalvari aktif bir politika ile ABD'nin baş müttefiki haline gelerek Kafkaslar'ı ve Orta Asya'yı yeniden kontrolüne aldığını savunan.
Rusya haksız olduğu halde Çeçenistan'a saldırırken Türkiye neden K. Irak'taki terör üslerine saldıramasın. Hem ABD Irak'a saldırdıktan sonra iş işten geçmiş olmaz mı?
Yoksa ABD izin vermez mi diyorsunuz? Onun için biz de ABD için Mehmetçiğimizi feda etmeyelim diyoruz.
Aktif politika mı? Ne zaman ki Türk Hükümetinin aktifi pasifinden büyük olur ekonomisi güçlü, zihniyeti milli olur o zaman.
Dünyanın en zengin, en güçlü ülkesinin dünyanın en güçsüz, en fakir, nüfusunun üçte biri açlıktan kıvranan, 20 yıldır işgallerle, savaşlarla yorgun düşen ülkesine bu ölçüsüz saldırısına diğer büyük devletlerin "olur vermesi" ayrıca düşündürücü.
Asıl üzücü olan Türkiye'nin İslam dünyası içinde bu çarpık savaşta ABD'nin yanında sorgusuz sualsiz yer alması.
İlk günlerde Genelkurmay merkezli ABD'yi sorgulayan, Washington'dan delil isteyen, NATO'nun 5. maddesinin işletilmesi konusunda tereddütler beyan eden anlayış gitti yerine başından beri Başbakan Ecevit'in seslendirdiği teslimiyetçi anlayış geldi.
Ayakta durmakta zorlanan, ülkeyi krizden krize yuvarlayan iktidar ortaklarının güvercin başbakanı nasıl oluyor da Afganistan konusunda şahin kesiliyordu?
Bunda Afganistan'ın güçsüzlüğü kadar Kemal Derviş'in ABD temaslarının rolü de büyük olmalıydı?
IMF, 2 milyarlık kredi taksidini ödemeyi ABD'ye verilecek destek şartına bağladığını Derviş'e ihtar ediyordu.
Bir yandan da Türkiye'nin izlediği ekonomi politikalarını denetlemekle görevli IMF heyeti Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 2002 yılı bütçesini hazırlamak için Türkiye seferine çıkıyordu.
Yanlış duymadınız. Türkiye'nin bütçesini yabancılar hazırlayacaktı. İşçiye, memura, çiftçiye, rantiyeye ne ödenek ayrılacağına bu sefer doğrudan onlar karar verecek.
Şimdi daha iyi anlaşılıyor değil mi, ABD meftunu ortakların ve aymaz muhalefetin egemenlik yetkisini niçin devretmek için adeta yarıştıkları?
Bu yetkiyi tam devredebilseler Mehmetçiğin hangi ülkede kim için savaştırılacağına Berlusconi'ler, Bush'lar karar verecek, bizimkiler biz sorumlu değiliz, biz ne dendiyse onu yaptık deyip sorumluluğu AB'ye yükleyeceklerdi.
Bu teslimiyet içindeki iktidar Meclis'ten asker gönderme yetkisini kopardı, hem de süresiz.
ABD'nin Afganistan'a yürüttüğü harekat kapsamından TSK'nın yabancı ülkelere gönderilmesi yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının da Türkiye'de bulunması konusunda hükümete yetki verilmesini öngören tezkere, Meclis'te 101 red oyuna karşı 319 oyla kabul edildi.
Böyle bir iktidara süresiz asker gönderme yetkisini devreden muhalefete aşkolsun.
Yapılan anketler milletimizin yüzde 80'inin kirli savaşa bulaşmaya karşı olduğunu gösteriyor ama milleti takan kim?
Bir de bu günlerde Adalet ve Kalkınma Partisi'nin "kılavuzluğuna" soyunan ve bu konuda Ahmet Taşgetiren ile rekabete giren Cengiz Çandar'ın savaş kışkırtıcılığını bir görmelisiniz.
Nasıl da Bush gibi konuşuyor. Cengiz'e göre de iki yol var; ya ABD'nin yanındasınız ya da Taliban'ın.
Sanki üçüncü bir yol yokmuş, sanki ABD ile Taliban'ın yolları farklıymış gibi...
Taliban'ın yaptığı terörse, ABD'nin İsrail'in yaptığı ne?
Taliban'ın akıl hocası ile senin akıl hocan aynı ABD değil mi?
ABD yardakçılığını aktif politika söylemi ile yutturanlara bir çağrımız var.
Aktif politika mı istiyorsunuz, hazır savaş yetkisi de almışken ABD'ye, sen senin canını yakan terörü dünyanın birinci tehlikesi olarak görüyorsan ben de beni yakanları öyle görüyorum.
Afganistan'a asker göndermeden önce şu PKK'ya destek veren Yunanistan'daki Lavrion kampını, Güney Kıbrıs'taki PKK kamplarını bir vurayım.
Terör üssü haline gelen kime ait olduğu belli olmayan, şu Kuzey Irak'ı bir temizleyeyim Afganistan'ı ondan sonra düşünürüz demeli.
Türkiye, ölümü bekler gibi ABD'nin Irak'a ne zaman saldıracağını beklemek yerine inisiyatifi eline alması değil mi gerçek aktif politika...
Ne o Cengiz bey, nutkunuz tutuldu birden. Siz değil miydiniz 11 Eylül'den sonra Türkiye'nin bocaladığını, Rusya'nın ise Özalvari aktif bir politika ile ABD'nin baş müttefiki haline gelerek Kafkaslar'ı ve Orta Asya'yı yeniden kontrolüne aldığını savunan.
Rusya haksız olduğu halde Çeçenistan'a saldırırken Türkiye neden K. Irak'taki terör üslerine saldıramasın. Hem ABD Irak'a saldırdıktan sonra iş işten geçmiş olmaz mı?
Yoksa ABD izin vermez mi diyorsunuz? Onun için biz de ABD için Mehmetçiğimizi feda etmeyelim diyoruz.
Aktif politika mı? Ne zaman ki Türk Hükümetinin aktifi pasifinden büyük olur ekonomisi güçlü, zihniyeti milli olur o zaman.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014