Meclisimizin iki güzide vekili, diğer unvanlarını da işe katarak bir kavgaya tutuştular ki, sormayın.
İsterseniz sorun ne yazar?
Sayın Çakar, TBMM İdare Amiri, sayın Karakoyunlu, Özelleştirmeden sorumlu ve TRT'den mesul Devlet Bakanı.
Biri "amir" diğeri "zamir."
Konu, malumunuz; "Salkım Hanımın taneleri."
Sanatçı ve edebiyatçı, eleştirmen, karıştırmen ve oldukça centilmen Karakoyunlu, işsiz kaldığı bir dönem Salkım Hanımın Taneleri'ne merak salmış.
Merak deyip geçmeyin.
Kimi meraktan çeker, kimi Irak'tan.
Kimi El Kaide'den,
Kimi Taliban'dan.
Kimin de nereden çekeceği bilinmez.
Aynen bu misal, el atar Salkım Hanımın Tanleri'ne Karakoyunlu.
Tane bu neticede.
Erzurum dolaylarına kadar uzanır hikayesi.
Orada da durmaz, iş "soykırım" masalına varır.
Varlık vergisi vermeyen azınlıklar, ceza olarak kışı ağır geçen Erzurum'a mecburi ikamete tabi tutulur.
Bunların içinde çoğunluklar da var.
Onları da ileride film yapacaklar.
Bir tarih karıştırmacısı olan yazar, bu insanlık aybını kaleme döker.
Kalem taşar.
Sonra bu eseri, "Dinlerarası Diyalog" denince ilk akla gelen gazetenin köşe yazarı mahcup efendi okumaya karar verir.
Vay be! Der ve eseri senaryo haline getirir.
Eser sınamaya film olur.
Aylarca sahnede kalır.
Ne kadar seyirci topladığını bilmiyorum ama, az olduğunu sanmam.
Bu film hakkında ilk eleştiriyi yapan Muharrem Bayraktar olmuştu.
Filmin baştan sona "Ermeni soykırımı" iddialarına çanak tutuyor, bu filmi izleyen Batılılara aksini kabul ettiremeyiz.
Adamlar yarın bize; Siz niye bize kızıyorsunuz, bu "soykırım" iddialarını siz de kabul ediyorsunuz. İşte ispatı; "Salkım Hanımın Taneler." Derlerse bir cevap veremeyiz.
Birkaç yazısında sayın Hüseyin Mümtaz bey de bu konuya değinmişti.
Ama ağırlık olarak filmin TRT gibi bir kurumda yayınlanmasına fena içerlenmişti.
Ses seda yok diğerlerinde.
Tabi başta sayın Çakar'da da.
Ortalıkta dolaşan diğer rivayetler eğer doğruysa, Sayın Çakar'ın derdi salkım hanımın ortaya dökülen taneleri de değil.
Asıl mesele arkadaşlarının TRT'den dışlanması imiş.
Kadrolaşma yani.
Şimdi insan sormadan edemiyor, madem bu kadar duyarlıydın niye sustun şimdiye dek?
Yoksa o misal kırk çakar bir yakar mı işin aslı.
Keşke sussaydın, sayın Karakoyunlu'ya iyi de bir reklam yama imkanı verdin.
Neredeyse ben bile inanacak oldum, filmin masumiyetine.
Bir de Karakyonlu'nun tabi.
Adam filmi kadar, film adam kadar masum.
Geçmişi yargılıyor yani.
AB kapısında el pençe divan durduğumuz, yük bekleyen kamyoncu gibi simsar peşinde koşuşturduğumuz bir dönemde, biz hala geçmişi yargılayamıyorsak bizi sittin/almış sene, hatta, mie ve alaf sittin/kısaca yüz altmışbin sene almazlar AB'ye.
Giremezsek AB'ye
Gayretler gider haybeye,
Yemler düşer heybeye,
Aldıran olmaz vay beye
Kim inanır sonra Mesut beye.
Sonra bakın hey heye.
Ya işte böyle sevgili kavakyelleri izleyenleri.
Bizde bunlar olurken uzaklarda da bir şeyler oluyordu.
Bizdekilerle hiç ama hiç ilgisi yoktu.
Ermeni lobisi Hollywood'a bir film siparişi vermişti.
Avşar filmle Hollywood arasında hiçbir bağ yoktu.
Filmin yönetmeni Kanadalı, yani Türk değil.
Ermeni asıllı olması da tesadüf.
Adı Atom, Yılmaz değil.
Egoyan olan soyadının kafiye dışında Mahcupyan'la da bir ilgisi yok.
Bir başka benzerlik daha var.
"Salkım Hanımın Taneleri" ve Erzurum bir yana, bu filmin ismi "Ararat" hece vezni ananas olsa da, ananas bir muz markası, ama "Ararat" muz değil, Ağrı Dağı demek.
Filmin konusu "Varlık vergisi" değil.
Filmin konusu, izahata gerek bırakmayacak kadar açık, "Ermeni Soykırımı" imiş.
Adamlar bir film yapıyor ve bizim ülke hudutları içinde olan bir dağı o filme ad koyuyorlar.
Her kepazeliğe kılıf şu cümleyi siz de kullanmayın; İyi ya, ülkemizin dünyada tanınmasına sebep oluyorlar, bedava reklam.
Bu filmi izleyen Batılılar koro halinde; Vay be. Dünyada içinde kocaman bir dağ bulunan bir ülke varmış da bizim haberimiz yoktu, yazıklar olsun bize, deyip çantasını kapan Türkiye'ye gelecek.
Biz de bolca döviz kazanacağız.
İşte böyle sevgili Kavakyeli izleyenleri.
Filmin Mayıs'ta Cannes'te yapılacak galası.
Bakalım ne yapacak bizimkilerin halası.
İşte size kazığın tik alası.
Ama işi çözecek Çakar'ın alaivalası.
Dünya hali, ne yaparsın.
İsterseniz sorun ne yazar?
Sayın Çakar, TBMM İdare Amiri, sayın Karakoyunlu, Özelleştirmeden sorumlu ve TRT'den mesul Devlet Bakanı.
Biri "amir" diğeri "zamir."
Konu, malumunuz; "Salkım Hanımın taneleri."
Sanatçı ve edebiyatçı, eleştirmen, karıştırmen ve oldukça centilmen Karakoyunlu, işsiz kaldığı bir dönem Salkım Hanımın Taneleri'ne merak salmış.
Merak deyip geçmeyin.
Kimi meraktan çeker, kimi Irak'tan.
Kimi El Kaide'den,
Kimi Taliban'dan.
Kimin de nereden çekeceği bilinmez.
Aynen bu misal, el atar Salkım Hanımın Tanleri'ne Karakoyunlu.
Tane bu neticede.
Erzurum dolaylarına kadar uzanır hikayesi.
Orada da durmaz, iş "soykırım" masalına varır.
Varlık vergisi vermeyen azınlıklar, ceza olarak kışı ağır geçen Erzurum'a mecburi ikamete tabi tutulur.
Bunların içinde çoğunluklar da var.
Onları da ileride film yapacaklar.
Bir tarih karıştırmacısı olan yazar, bu insanlık aybını kaleme döker.
Kalem taşar.
Sonra bu eseri, "Dinlerarası Diyalog" denince ilk akla gelen gazetenin köşe yazarı mahcup efendi okumaya karar verir.
Vay be! Der ve eseri senaryo haline getirir.
Eser sınamaya film olur.
Aylarca sahnede kalır.
Ne kadar seyirci topladığını bilmiyorum ama, az olduğunu sanmam.
Bu film hakkında ilk eleştiriyi yapan Muharrem Bayraktar olmuştu.
Filmin baştan sona "Ermeni soykırımı" iddialarına çanak tutuyor, bu filmi izleyen Batılılara aksini kabul ettiremeyiz.
Adamlar yarın bize; Siz niye bize kızıyorsunuz, bu "soykırım" iddialarını siz de kabul ediyorsunuz. İşte ispatı; "Salkım Hanımın Taneler." Derlerse bir cevap veremeyiz.
Birkaç yazısında sayın Hüseyin Mümtaz bey de bu konuya değinmişti.
Ama ağırlık olarak filmin TRT gibi bir kurumda yayınlanmasına fena içerlenmişti.
Ses seda yok diğerlerinde.
Tabi başta sayın Çakar'da da.
Ortalıkta dolaşan diğer rivayetler eğer doğruysa, Sayın Çakar'ın derdi salkım hanımın ortaya dökülen taneleri de değil.
Asıl mesele arkadaşlarının TRT'den dışlanması imiş.
Kadrolaşma yani.
Şimdi insan sormadan edemiyor, madem bu kadar duyarlıydın niye sustun şimdiye dek?
Yoksa o misal kırk çakar bir yakar mı işin aslı.
Keşke sussaydın, sayın Karakoyunlu'ya iyi de bir reklam yama imkanı verdin.
Neredeyse ben bile inanacak oldum, filmin masumiyetine.
Bir de Karakyonlu'nun tabi.
Adam filmi kadar, film adam kadar masum.
Geçmişi yargılıyor yani.
AB kapısında el pençe divan durduğumuz, yük bekleyen kamyoncu gibi simsar peşinde koşuşturduğumuz bir dönemde, biz hala geçmişi yargılayamıyorsak bizi sittin/almış sene, hatta, mie ve alaf sittin/kısaca yüz altmışbin sene almazlar AB'ye.
Giremezsek AB'ye
Gayretler gider haybeye,
Yemler düşer heybeye,
Aldıran olmaz vay beye
Kim inanır sonra Mesut beye.
Sonra bakın hey heye.
Ya işte böyle sevgili kavakyelleri izleyenleri.
Bizde bunlar olurken uzaklarda da bir şeyler oluyordu.
Bizdekilerle hiç ama hiç ilgisi yoktu.
Ermeni lobisi Hollywood'a bir film siparişi vermişti.
Avşar filmle Hollywood arasında hiçbir bağ yoktu.
Filmin yönetmeni Kanadalı, yani Türk değil.
Ermeni asıllı olması da tesadüf.
Adı Atom, Yılmaz değil.
Egoyan olan soyadının kafiye dışında Mahcupyan'la da bir ilgisi yok.
Bir başka benzerlik daha var.
"Salkım Hanımın Taneleri" ve Erzurum bir yana, bu filmin ismi "Ararat" hece vezni ananas olsa da, ananas bir muz markası, ama "Ararat" muz değil, Ağrı Dağı demek.
Filmin konusu "Varlık vergisi" değil.
Filmin konusu, izahata gerek bırakmayacak kadar açık, "Ermeni Soykırımı" imiş.
Adamlar bir film yapıyor ve bizim ülke hudutları içinde olan bir dağı o filme ad koyuyorlar.
Her kepazeliğe kılıf şu cümleyi siz de kullanmayın; İyi ya, ülkemizin dünyada tanınmasına sebep oluyorlar, bedava reklam.
Bu filmi izleyen Batılılar koro halinde; Vay be. Dünyada içinde kocaman bir dağ bulunan bir ülke varmış da bizim haberimiz yoktu, yazıklar olsun bize, deyip çantasını kapan Türkiye'ye gelecek.
Biz de bolca döviz kazanacağız.
İşte böyle sevgili Kavakyeli izleyenleri.
Filmin Mayıs'ta Cannes'te yapılacak galası.
Bakalım ne yapacak bizimkilerin halası.
İşte size kazığın tik alası.
Ama işi çözecek Çakar'ın alaivalası.
Dünya hali, ne yaparsın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024