Saddam Kuveyt'i işgal ettiği zaman ABD, bu tip işgallere son verecek Yeni Dünya Düzeni'ni kurmak söylemi ile uluslararası koalisyonu arkasına almıştı. ABD, Irak'ın işgaline son verecek ve Saddam'ı devirecekti. Ve bundan sonra da bu tip uluslararası hukuk ihlallerine müsaade etmeyecekti.
Son on yıldır dünyada yaşanan işgallere, etnik temizliklere suskun kalan ABD'nin Yeni Dünya Düzeni üzerinde yeller esiyordu ki 11 Eylül imdadına yetişti.
11 Eylül terör saldırısı bahanesi ile ABD, yeniden tek süper güç iddiasını pekiştirecek, uluslararası toplumun desteğini alacak yeni bir söylem geliştirdi. Bush'un dilinden aktaralım: Ya barbarlığın ya terörün yanında ya da uygarlığın yani ABD'nin yanında yer alırsınız".
Bu söylem sayesinde NATO desteğini hatta Rusya ve Çin gibi rakip güçlerin desteğini arkasına alarak Afganistan'a müdahale etti. Ancak Taliban avcılığını bırakıp Afganistan'a yerleşmesi sonucunda ABD'nin terör bahanesi ile stratejik amaçlı bir Asya seferine çıktığı anlaşıldı.
ABD'nin 11 Eylül'den sonra teröre karşı mücadeleyi ahlaki bir temele, hukuki bir zemine dayandıramaması devlet terörü uygulayan ülkeleri büsbütün cesaretlendirdi.
Önce Çin, Rusya ve Hindistan gibi ülkeler azınlıkları sindirme yolunu seçtiler. Arka bahçelerini şiddetle tırpanladılar.
Şimdilerde ise İsrail'in soykırımcı başbakanı Şaron, etnik temizliğe girişmiş durumda.
1,5 yıldır ölenlerin sayısı 2000'e yükseldi. İsrail'in vahşi politikaları İsrail nüfusunun yarısına denk 3 milyon Filistinliyi göç ettirdi.
ABD, İsrail'in tırmandırdığı şiddetin sorumlusu olarak taş ve sopaları toplayamayan Arafat'ı gösterdikçe Şaron tank ve toplarla Filistinli'nin üzerine yürüdü.
Bush, Şaron'a "yine de Arafat'a dokunma" derken "Filistinli masumları katledebilirsin ama Arafat sana lazım ahmak" demek istiyor. Şaron'un bakmayın Arafat'ı kıstırdığına. Arafat'ın sonunun geldiğini bildiği için telaşlanıyor. Kan ve ateşle Arafat sonrasını kontrol altına almaya çalışıyor. Asıl hedefi, Arafat'ın yerini doldurabilecek ve büyük halk desteğine sahip Bagruti'yi temizlemek.
Onun için siyasi partilerimizin ABD'ye yakaran söylemi boşuna. ABD-İsrail şiddet koalisyonu ne yaptığını iyi biliyor.
Savaşı AB de durduramaz. İki de bir Türkiye'ye efelenen AB komiserlerinin İsrail'e rağmen Arafat'la görüşmeye dahi muktedir olamadıklarını görüyoruz.
Bize gelip cezaevindeki teröristleri ziyaret eden AB yetkilileri, meşru Filistin Devlet Başkanı ile görüşmekten aciz.
Batı'nın nezdinde İsrail'in katliam imtiyazı var. Çünkü İsrail, Batı'nın örtülü Haçlı Seferlerini peçeleme işlemi görüyor. Batı, İsrail üzerinden Haçlı Seferlerine devam ediyor.
Araplar da bir şey yapamaz. Çünkü onlar ihanetin bedelini ödüyor. Tek muktedir güç Türkiye'dir. Türkiye'den korktukları için ABD ve AB kapılarını kapatarak bizi İsrail gibi eli kanlı bir devletle işbirliğine mahkum ediyorlar.
Oysa Türkiye'nin hiç de İsrail'e ihtiyacı yok. Olmadığı gibi İsrail'in nihai hedefinde Türkiye'nin güneydoğusu da var ki, güvenliğimizi İsrail'e karşı korumamız da şart.
Bu gerçeği siyasi zümre görmüyor. Bereket ki milletimizle birlikte nabzı atan iş dünyamız görüyor.
Hükümet İsrail'le ilişkileri askıya almaktan çekinirken Sanayi ve Ticaret Odalarımız her tür ticari çıkarı bir yana atıp insani, ahlaki gerekler doğrultusunda İsrail'e ders verilmesini istiyorlar.
Bu anlayışı, bu duyarlılığı samimiyetle ve onurla taşıyan tek siyasi parti BTP'dir. Çünkü bugün bütün partilerin sicilinde İsrail'le ortaklık ve Yahudi lobileri ile halvet günahı vardır.
Hadi onlara bir şans verelim. Meclis'te iradelerini ortaya koyup bu çarpık ilişkiye son versinler.
Son on yıldır dünyada yaşanan işgallere, etnik temizliklere suskun kalan ABD'nin Yeni Dünya Düzeni üzerinde yeller esiyordu ki 11 Eylül imdadına yetişti.
11 Eylül terör saldırısı bahanesi ile ABD, yeniden tek süper güç iddiasını pekiştirecek, uluslararası toplumun desteğini alacak yeni bir söylem geliştirdi. Bush'un dilinden aktaralım: Ya barbarlığın ya terörün yanında ya da uygarlığın yani ABD'nin yanında yer alırsınız".
Bu söylem sayesinde NATO desteğini hatta Rusya ve Çin gibi rakip güçlerin desteğini arkasına alarak Afganistan'a müdahale etti. Ancak Taliban avcılığını bırakıp Afganistan'a yerleşmesi sonucunda ABD'nin terör bahanesi ile stratejik amaçlı bir Asya seferine çıktığı anlaşıldı.
ABD'nin 11 Eylül'den sonra teröre karşı mücadeleyi ahlaki bir temele, hukuki bir zemine dayandıramaması devlet terörü uygulayan ülkeleri büsbütün cesaretlendirdi.
Önce Çin, Rusya ve Hindistan gibi ülkeler azınlıkları sindirme yolunu seçtiler. Arka bahçelerini şiddetle tırpanladılar.
Şimdilerde ise İsrail'in soykırımcı başbakanı Şaron, etnik temizliğe girişmiş durumda.
1,5 yıldır ölenlerin sayısı 2000'e yükseldi. İsrail'in vahşi politikaları İsrail nüfusunun yarısına denk 3 milyon Filistinliyi göç ettirdi.
ABD, İsrail'in tırmandırdığı şiddetin sorumlusu olarak taş ve sopaları toplayamayan Arafat'ı gösterdikçe Şaron tank ve toplarla Filistinli'nin üzerine yürüdü.
Bush, Şaron'a "yine de Arafat'a dokunma" derken "Filistinli masumları katledebilirsin ama Arafat sana lazım ahmak" demek istiyor. Şaron'un bakmayın Arafat'ı kıstırdığına. Arafat'ın sonunun geldiğini bildiği için telaşlanıyor. Kan ve ateşle Arafat sonrasını kontrol altına almaya çalışıyor. Asıl hedefi, Arafat'ın yerini doldurabilecek ve büyük halk desteğine sahip Bagruti'yi temizlemek.
Onun için siyasi partilerimizin ABD'ye yakaran söylemi boşuna. ABD-İsrail şiddet koalisyonu ne yaptığını iyi biliyor.
Savaşı AB de durduramaz. İki de bir Türkiye'ye efelenen AB komiserlerinin İsrail'e rağmen Arafat'la görüşmeye dahi muktedir olamadıklarını görüyoruz.
Bize gelip cezaevindeki teröristleri ziyaret eden AB yetkilileri, meşru Filistin Devlet Başkanı ile görüşmekten aciz.
Batı'nın nezdinde İsrail'in katliam imtiyazı var. Çünkü İsrail, Batı'nın örtülü Haçlı Seferlerini peçeleme işlemi görüyor. Batı, İsrail üzerinden Haçlı Seferlerine devam ediyor.
Araplar da bir şey yapamaz. Çünkü onlar ihanetin bedelini ödüyor. Tek muktedir güç Türkiye'dir. Türkiye'den korktukları için ABD ve AB kapılarını kapatarak bizi İsrail gibi eli kanlı bir devletle işbirliğine mahkum ediyorlar.
Oysa Türkiye'nin hiç de İsrail'e ihtiyacı yok. Olmadığı gibi İsrail'in nihai hedefinde Türkiye'nin güneydoğusu da var ki, güvenliğimizi İsrail'e karşı korumamız da şart.
Bu gerçeği siyasi zümre görmüyor. Bereket ki milletimizle birlikte nabzı atan iş dünyamız görüyor.
Hükümet İsrail'le ilişkileri askıya almaktan çekinirken Sanayi ve Ticaret Odalarımız her tür ticari çıkarı bir yana atıp insani, ahlaki gerekler doğrultusunda İsrail'e ders verilmesini istiyorlar.
Bu anlayışı, bu duyarlılığı samimiyetle ve onurla taşıyan tek siyasi parti BTP'dir. Çünkü bugün bütün partilerin sicilinde İsrail'le ortaklık ve Yahudi lobileri ile halvet günahı vardır.
Hadi onlara bir şans verelim. Meclis'te iradelerini ortaya koyup bu çarpık ilişkiye son versinler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014