İçine doğduğunuz kültür, içinde yaşadığınız medeniyet size bazı haberler ulaştırıyor ve siz o haberlere göre duruşunuzu belirliyorsunuz.
İnandığınız, baş tacı ettiğiniz Kerim Kitap Allah'ın elçilerinden biri olan Musa ile kendini tanrı zanneden Firavun arasındaki mücadeleyi muhtelif surelerde anlatıyor.
Firavun, omuzlarına basarak iddiasına göre tanrılığa yükseldiği toplumunu bu sapık düşüncesine inandırmışken ve öylesine geçinip giderken bir babayiğit çıkıyor ve "Alemlerin Rabbinden" bahsediyor, Firavun'un da tıpkı diğer insanlar gibi mahluk olduğunu söylüyor.
Resulün getirdiği bu sağlam bilgi karşısında saltanatı sallanan, tahtı titremeye başlayan Firavun haliyle bütün gücüyle bu sağlam bilginin sahibini susturmaya ve yok etmeye çalışıyor.
Diğer peygamberlerin de toplumları ile olan mücadeleleri incelendiğinde işin temelinde, özellikle servet ve makam sahibi kodamanların Peygamberlere ilk karşı çıkanlar olduklarını görürüz.
Bu bilgiler bizlere ulaştığı günden itibaren imanımızın gereği olarak duruşumuz elbette Allah'ın elçilerinin yanı olmuştur, nefretimizi de karşı safta yer alanlara yöneltmişizdir.
Bu tavır, bu duruş; "Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem" ilkesinin hayatımıza, söylem ve eylemlerimize yansımış biçimidir.
Sözünü ettiğimiz bu dik duruş, doğru duruş, sürekli zalim ve zorbanın karşısında yer alış her nedense son elçi ve son Peygambere ve aile efradına yapılan zulümler karşısındaki duruşumuza yansımamış gibidir.
Son Peygamberin aile efradına, kutlu Ehl-i Beyt'ine bu zulmü reva görenlerin 'içerden birileri' olması elbette bu işte önemli rol oynamıştır.
Mesela, Kerbela çölünde malum zulmü işleyenler, akıllara durgunluk verecek çaptaki katliama imza atanlarla, bu zulmü sonraki nesillere aktaranlar aynı kişiler olduğu için sürekli olayın vahameti yumuşatılmış, sıradan bir olay gibi takdim edilmiştir.
İşin başından beri olaylar saptırıldığı ve haberler yalan-yanlış aktarıldığı için tarih boyunca "zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem" ikrarı ile yaşayan Müslüman kitleler ne yazık ki zulmü alkışlar ve zalimi sever hale gelmişlerdir.
Hz. Hüseyin ve aile efradının Kerbela çölünde sözde Müslümanlar tarafından maruz kaldıkları zulüm ve katliam gündem olduğunda ağlayanların, göz yaşı dökenlerin ve katillere lanet okuyanların hemen "filan mezhepten, falan ekolden" şeklinde yaftalanması da, zalim ve katillerin ürettikleri sinsi ve haince metodlardan birisidir.
Bu sinsi ve haince yöntemleri ile tarih boyunca son Peygamberin, ciğerparesi kızı Fatma'nın, ilim şehrinin kapısı olan Hz. Ali'nin yasına ortak olan Müslümanları hep az sayıda tutmayı başarmışlardır.
Zulmü alkışlamak ve dahi alkışlatmak tamda budur işte.
Hicri 1440 yılının Muharrem ayını bitirirken herkes duruşunu ve durduğu yeri bir daha, hatta bin daha gözden geçirmelidir.
"Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem" değişmez ilkesi karşısında ne durumdayız acaba?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025