Zikrullahın farziyeti
Allah’ı zikir, namaz, oruç, hac gibi Cenâb-ı Hakk’ın emridir. Her inanana farz-ı ayındır. Zikrullahın farziyeti birçok âyet-i kerimede açıkça beyan edilmiştir
14.10.2024 18:20:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Allah'ı zikir, namaz, oruç, hac gibi Cenâb-ı Hakk'ın emridir. Her inanana farz-ı ayındır. Zikrullahın farziyeti birçok âyet-i kerimede açıkça beyan edilmiştir:
"Öyle ise siz Beni (ibâdetle) zikredin ki, Ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin; sakın Bana nankörlük etmeyin!"
"Sabah-akşam Rabb'inin ismini zikret."
"Gecenin bir kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O'nu tesbih et."
"Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (dâima) Allah'ı zikredin. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz, mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır."
"Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz."
"Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin."
"Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin."
"Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et."
"(Hac günlerinde ticaret yaparak) Rabb'inizden gelecek bir lutfu (kazancı) aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve size gösterdiği şekilde O'nu anın. Şüphesiz siz daha önce yanlışta gidenlerden idiniz."
"Hac ibâdetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı zikredin. İnsanlardan öyleleri var ki, 'Ey Rabb'imiz! Bize dünyada ver' derler. Böyle kimselerin âhiretten hiç nasibi yoktur."
"Sayılı günlerde (eyyâm-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı zikredin. Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki, hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız."
Bu âyet-i kerimelerde Cenâb-ı Hakk, Zâtını zikretmeyi emretmiştir. Bütün bu âyet-i kerimeler gösteriyor ki, Allah'ı zikir nâfile cinsinden bir ibâdet değil; her inananın üzerine farz-ı ayındır.
İbâdet, Cenâb-ı Hakk'ın "yapınız" dediklerini yapmak, "yapmayınız" dediklerinden kaçınmaktır. Emrettiklerini yapmanın sevabını kullar, Allah katında mutlaka bulacaktır. Nitekim Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur:
"Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'mine kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır."
Revâ mıdır ki, yerde ve gökteki varlıklar Cenâb-ı Hakk'ı zikrederken; insan, Allah'ın emrine ters düşsün…
Bu gerçeği Cenâb-ı Hakk, âyet-i kerimelerdeşöyle beyan ediyor: "Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir. O, Azîz'dir, Hakîm'dir."
"Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, Azîz ve Hakîm olan Allah'ı tesbih eder."
"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye kadirdir."
Cenâb-ı Hakk'ın "yapınız" dediklerini yapmamak, emre itaatsizlitir. Birçok âyetle farz kılınan ve bütün mahlûkatın yaptığı en büyük ibâdetten yüz çevirmek ise elbette cezasız kalmayacaktır. Bu gerçeği, Cenâb-ı Hakk şöyle beyan buyurur:
"Kim de Beni anmaktan yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve Biz onu, Kıyâmet Günü kör olarak haşredeceğiz."
Her ibâdete bir sınır konulmuştur. Mesela farz olan namaz günde beş vakittir. Farz oruç, 12 ayda sadece bir aya mahsustur. Haccın belli bir vakti vardır. Oysa ki zikrullah için bir sınırlama konulmamıştır. Allah-u Teâlâ bize sadece zikretmeyi değil; çokça zikretmeyi, sabah-akşam ve her hâlimizde zikretmeyi emrediyor:
"Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (dâima) Allah'ı zikredin. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır."
Bir insan, yaşantısı boyunca ya ayaktadır, ya oturuyordur, ya da yatma hâlindedir. Bu üç hâlden başka hâlde olması mümkün değildir.
Yine bir âyet-i kerimede Cenâb-ı Hakk; "Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz" buyurarak; düşmanla savaş esnasında, -ki bir insan için hayatının en zor ânıdır- bu durumda dahi zikretmeyi emretmiş ve başarıya erişmenin şartı olarak göstermiştir.
Demek ki, her ân ve her hâlde Allah'ı zikretmek gereklidir. Allah'ı zikir yaşantımızın her hâlinde olmalıdır ki, kurtuluşa erebilelim." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
"Öyle ise siz Beni (ibâdetle) zikredin ki, Ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin; sakın Bana nankörlük etmeyin!"
"Sabah-akşam Rabb'inin ismini zikret."
"Gecenin bir kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O'nu tesbih et."
"Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (dâima) Allah'ı zikredin. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz, mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır."
"Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz."
"Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin."
"Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin."
"Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et."
"(Hac günlerinde ticaret yaparak) Rabb'inizden gelecek bir lutfu (kazancı) aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve size gösterdiği şekilde O'nu anın. Şüphesiz siz daha önce yanlışta gidenlerden idiniz."
"Hac ibâdetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı zikredin. İnsanlardan öyleleri var ki, 'Ey Rabb'imiz! Bize dünyada ver' derler. Böyle kimselerin âhiretten hiç nasibi yoktur."
"Sayılı günlerde (eyyâm-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı zikredin. Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki, hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız."
Bu âyet-i kerimelerde Cenâb-ı Hakk, Zâtını zikretmeyi emretmiştir. Bütün bu âyet-i kerimeler gösteriyor ki, Allah'ı zikir nâfile cinsinden bir ibâdet değil; her inananın üzerine farz-ı ayındır.
İbâdet, Cenâb-ı Hakk'ın "yapınız" dediklerini yapmak, "yapmayınız" dediklerinden kaçınmaktır. Emrettiklerini yapmanın sevabını kullar, Allah katında mutlaka bulacaktır. Nitekim Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur:
"Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'mine kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır."
Revâ mıdır ki, yerde ve gökteki varlıklar Cenâb-ı Hakk'ı zikrederken; insan, Allah'ın emrine ters düşsün…
Bu gerçeği Cenâb-ı Hakk, âyet-i kerimelerdeşöyle beyan ediyor: "Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir. O, Azîz'dir, Hakîm'dir."
"Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, Azîz ve Hakîm olan Allah'ı tesbih eder."
"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye kadirdir."
Cenâb-ı Hakk'ın "yapınız" dediklerini yapmamak, emre itaatsizlitir. Birçok âyetle farz kılınan ve bütün mahlûkatın yaptığı en büyük ibâdetten yüz çevirmek ise elbette cezasız kalmayacaktır. Bu gerçeği, Cenâb-ı Hakk şöyle beyan buyurur:
"Kim de Beni anmaktan yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve Biz onu, Kıyâmet Günü kör olarak haşredeceğiz."
Her ibâdete bir sınır konulmuştur. Mesela farz olan namaz günde beş vakittir. Farz oruç, 12 ayda sadece bir aya mahsustur. Haccın belli bir vakti vardır. Oysa ki zikrullah için bir sınırlama konulmamıştır. Allah-u Teâlâ bize sadece zikretmeyi değil; çokça zikretmeyi, sabah-akşam ve her hâlimizde zikretmeyi emrediyor:
"Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (dâima) Allah'ı zikredin. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır."
Bir insan, yaşantısı boyunca ya ayaktadır, ya oturuyordur, ya da yatma hâlindedir. Bu üç hâlden başka hâlde olması mümkün değildir.
Yine bir âyet-i kerimede Cenâb-ı Hakk; "Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz" buyurarak; düşmanla savaş esnasında, -ki bir insan için hayatının en zor ânıdır- bu durumda dahi zikretmeyi emretmiş ve başarıya erişmenin şartı olarak göstermiştir.
Demek ki, her ân ve her hâlde Allah'ı zikretmek gereklidir. Allah'ı zikir yaşantımızın her hâlinde olmalıdır ki, kurtuluşa erebilelim." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)