Ecevit’ten bekliyordum Türkiye, ABD ve AB ilişkilerini, 28 Şubat sürecini vs. deşifre etsin.
Etmeden gitti.
Aynı iyi niyetle bu sefer Erbakan’a bakıyordum. Artı kendi talebeleri, yıllarca mücadele ettiği veya bize öyle gösterdiği güç (şer) odaklarıyla kanka olmuştu. Bunun sebeplerini, nedenlerini, niçinlerini anlatmasını bekliyordum.
O da gitti.
Çiller konuşsun diyorum, ses yok.
Mesut Yılmaz’ı, Baykal’ı hülasa gerek siyasette, gerek bürokraside ve gerekse asker içinden birilerinin acilen çıkıp, taa geçmişten günümüze AB ve ABD ilişkilerini, ülkemiz üzerindeki oyunları, artı AKP gerçeğini anlatması lazım.
Mesela bunlardan biri de İlker Başbuğ. 26. Genelkurmay Başkanı, tutuklandı.
Neden?
Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmekten…
Savunmasında prosedürleri anlatıyor. Bırak bunları. ABD’nin TSK üzerindeki etkilerini anlat. Siyasete müdahalelerini anlat. Teröre desteklerini anlat. Belki bu noktada millet nazarında sen de suçlanacaksın, yanlışlarını anlatacaksın ama bir milletin, bir devleti önünü açacaksın. Bir askere bu onur yetmez mi?
Yaşar Büyükanıt. O da Genelkurmay başkanlarından. Hem de bugünkü savcıların verdiği tutuklama kararlarına bakarak “darbeci” diyebileceğimiz askerlerden. (27 Nisan bildirisi) Bizzat ben yazdım ve o siteye koydum, demişti. Sonra Dolmabahçe muhabbeti. Paşa; orada konuşulanlar benimle mezara gelecek, diyor. Biri başbakan, biri Genelkurmay başkanı. Ne konuşulmuş olabilir ki, mezara kadar gitsin. Tutuklu Albay Mustafa Önsel’in sorduğu; “Neyin karşılığında bizi Dolmabahçe’de verdin ey paşam?” sorusunun cevabı bulunmalı.
Evet, yarın çok geç olmadan Demirel olsun, Çiller olsun, Yılmaz olsun, Baykal olsun vs. cumhuriyet tarihinin bilinmeyenlerini anlatmaları gerek.
Bu arada bazıları konuştukça konuşuyor ama ne hikmetse benim vatandaşım; sen ne diyorsun be, bile demiyor. Mesela;
Murat Karayılan. PKK’nın başı. 2006 yılından bu yana 2 yıl dolaylı olmak üzere Erdoğan hükümeti ile 5 yıl boyunca görüştüklerini söylüyor. Aynen Dolmabahçe görüşmesi gibi Oslo’da yapılan görüşmenin ayrıntılarını açıklamayı doğru bulmuyormuş. Artı malum Habur rezaletinin bizzat Erdoğan’ın isteği üzere yapıldığını iddia ediyor.
“Kandil ve Mahmur’dan gönderilen iki grubun Türkiye’ye gelmesi, yapılan görüşmeler çerçevesinde gerçekleşti. Kandil ve Mahmur’dan iki grubun gelmesi önerisi Başbakan Erdoğan’a aittir. Bu konuda İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan’a önerisi oldu. Yine aynı konuda bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’ye de mesaj yollandı. İki tarafın da mesajları bize geldi. O zaman biz de aramızda görüşerek iki grubun gönderilmesi kararını aldık. Başbakan’ın elinin güçlenmesi için bu grupların gelmesini Türkiye istedi. Biz de arkadaşlar arasında seçim yaparak, özellikle Türkiye’ye gidişlerinde yasal sıkıntı çıkmayacak olan ve bir sorunu bulunmayan arkadaşları seçerek gönderdik.”
AKP’nin PKK ile görüşme mantık ve sürecini ise eski AKP Diyarbakır vekili Cavit Torun anlatıyor;
“Elazığ’da 33 erin öldürülmesi olayı öncesi konuşmalar vardı, kesildi. Dağlıca saldırısı öncesi şurada burada konuşmalar vardı, kesildi. 24 erin şehit edilmesi olayı öncesi vardı, kesildi. Demek ki bu konuşmalar kesintisiz devam ediyor. Kesildi ama kesintisiz devam ediyor.”
(Torun, devletlerin savaşın en şiddetli zamanında bile arka planda barışı konuşabildiğini, bunun insanoğlunun bulduğu en önemli yöntem olduğunu belirtti.) Torun, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Savaşıyoruz ama işin sonu barıştır. Bu konuda yapılan girişimleri çok olumlu karşılıyorum...(Devlet) Kendi insanlarıyla kavga ediyor, bir taraftan barış görüşmeleri devam ediyor. 2006 yılında Diyarbakır’da basın toplantısı yaptım. Burada bana soru soruldu: “Barzani ailesiyle Türkiye görüşüyormuş, bu konuda ne diyorsunuz?”
Başbakan demiş ki; “Bu tür konuşmaların tamamı yalandır. Bir örgütle, örgüt niteliğinde bir varlıkla Türkiye’nin görüşmesi söz konusu olmaz.” Bence, Başbakan’ın konuşması konjonktürel, toplumun teskin edilmesine yöneliktir. Barzanilerle Türkiye bugüne kadar görüşmüştür, bundan sonra da görüşecektir. Görüşmesi de gerekir. Başka türlü görüşmeden sırf kavga ederek sorunların üstesinden gelmek mümkün değildir.” (01 Aralık 2011)
Şimdiki AKP Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ise şöyle diyor: “Irak’ta bir Kürdistan’ın kurulması Türkiye için ne tehdit edici bir şeydir, ne de Türkiye bundan rahatsız olmalı. Tam aksine Türkiye bence bunu desteklemesi gerekiyor… Benim arkadaşlarımın içinde şu an dağda olanlar var. Birlikte okuduğum, birlikte sokakta oynadığımız, ortaokul sıralarını paylaştığım arkadaşlarım şu an dağda. Akrabalarımdan dağda olanlar var. Dağda olan çocuklar bizim çocuklarımız. PKK’ya katılan çocuklar benim canım, ciğerim. Benim akrabam. Birilerinin dayısının oğlu, birilerinin amcasının oğlu. En önemlisi bu çocuklar bu toprakların çocukları” diyor.
En son konuşacaklar bile konuşuyor ama asıl konuşması gerenler susuyor. Dağdaki teröriste “canım, ciğerim” diyor, sen, silah arkadaşına sahip bile çıkamıyorsun. Yazık omzunda ki yıldızlara…
Etmeden gitti.
Aynı iyi niyetle bu sefer Erbakan’a bakıyordum. Artı kendi talebeleri, yıllarca mücadele ettiği veya bize öyle gösterdiği güç (şer) odaklarıyla kanka olmuştu. Bunun sebeplerini, nedenlerini, niçinlerini anlatmasını bekliyordum.
O da gitti.
Çiller konuşsun diyorum, ses yok.
Mesut Yılmaz’ı, Baykal’ı hülasa gerek siyasette, gerek bürokraside ve gerekse asker içinden birilerinin acilen çıkıp, taa geçmişten günümüze AB ve ABD ilişkilerini, ülkemiz üzerindeki oyunları, artı AKP gerçeğini anlatması lazım.
Mesela bunlardan biri de İlker Başbuğ. 26. Genelkurmay Başkanı, tutuklandı.
Neden?
Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmekten…
Savunmasında prosedürleri anlatıyor. Bırak bunları. ABD’nin TSK üzerindeki etkilerini anlat. Siyasete müdahalelerini anlat. Teröre desteklerini anlat. Belki bu noktada millet nazarında sen de suçlanacaksın, yanlışlarını anlatacaksın ama bir milletin, bir devleti önünü açacaksın. Bir askere bu onur yetmez mi?
Yaşar Büyükanıt. O da Genelkurmay başkanlarından. Hem de bugünkü savcıların verdiği tutuklama kararlarına bakarak “darbeci” diyebileceğimiz askerlerden. (27 Nisan bildirisi) Bizzat ben yazdım ve o siteye koydum, demişti. Sonra Dolmabahçe muhabbeti. Paşa; orada konuşulanlar benimle mezara gelecek, diyor. Biri başbakan, biri Genelkurmay başkanı. Ne konuşulmuş olabilir ki, mezara kadar gitsin. Tutuklu Albay Mustafa Önsel’in sorduğu; “Neyin karşılığında bizi Dolmabahçe’de verdin ey paşam?” sorusunun cevabı bulunmalı.
Evet, yarın çok geç olmadan Demirel olsun, Çiller olsun, Yılmaz olsun, Baykal olsun vs. cumhuriyet tarihinin bilinmeyenlerini anlatmaları gerek.
Bu arada bazıları konuştukça konuşuyor ama ne hikmetse benim vatandaşım; sen ne diyorsun be, bile demiyor. Mesela;
Murat Karayılan. PKK’nın başı. 2006 yılından bu yana 2 yıl dolaylı olmak üzere Erdoğan hükümeti ile 5 yıl boyunca görüştüklerini söylüyor. Aynen Dolmabahçe görüşmesi gibi Oslo’da yapılan görüşmenin ayrıntılarını açıklamayı doğru bulmuyormuş. Artı malum Habur rezaletinin bizzat Erdoğan’ın isteği üzere yapıldığını iddia ediyor.
“Kandil ve Mahmur’dan gönderilen iki grubun Türkiye’ye gelmesi, yapılan görüşmeler çerçevesinde gerçekleşti. Kandil ve Mahmur’dan iki grubun gelmesi önerisi Başbakan Erdoğan’a aittir. Bu konuda İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan’a önerisi oldu. Yine aynı konuda bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’ye de mesaj yollandı. İki tarafın da mesajları bize geldi. O zaman biz de aramızda görüşerek iki grubun gönderilmesi kararını aldık. Başbakan’ın elinin güçlenmesi için bu grupların gelmesini Türkiye istedi. Biz de arkadaşlar arasında seçim yaparak, özellikle Türkiye’ye gidişlerinde yasal sıkıntı çıkmayacak olan ve bir sorunu bulunmayan arkadaşları seçerek gönderdik.”
AKP’nin PKK ile görüşme mantık ve sürecini ise eski AKP Diyarbakır vekili Cavit Torun anlatıyor;
“Elazığ’da 33 erin öldürülmesi olayı öncesi konuşmalar vardı, kesildi. Dağlıca saldırısı öncesi şurada burada konuşmalar vardı, kesildi. 24 erin şehit edilmesi olayı öncesi vardı, kesildi. Demek ki bu konuşmalar kesintisiz devam ediyor. Kesildi ama kesintisiz devam ediyor.”
(Torun, devletlerin savaşın en şiddetli zamanında bile arka planda barışı konuşabildiğini, bunun insanoğlunun bulduğu en önemli yöntem olduğunu belirtti.) Torun, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Savaşıyoruz ama işin sonu barıştır. Bu konuda yapılan girişimleri çok olumlu karşılıyorum...(Devlet) Kendi insanlarıyla kavga ediyor, bir taraftan barış görüşmeleri devam ediyor. 2006 yılında Diyarbakır’da basın toplantısı yaptım. Burada bana soru soruldu: “Barzani ailesiyle Türkiye görüşüyormuş, bu konuda ne diyorsunuz?”
Başbakan demiş ki; “Bu tür konuşmaların tamamı yalandır. Bir örgütle, örgüt niteliğinde bir varlıkla Türkiye’nin görüşmesi söz konusu olmaz.” Bence, Başbakan’ın konuşması konjonktürel, toplumun teskin edilmesine yöneliktir. Barzanilerle Türkiye bugüne kadar görüşmüştür, bundan sonra da görüşecektir. Görüşmesi de gerekir. Başka türlü görüşmeden sırf kavga ederek sorunların üstesinden gelmek mümkün değildir.” (01 Aralık 2011)
Şimdiki AKP Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ise şöyle diyor: “Irak’ta bir Kürdistan’ın kurulması Türkiye için ne tehdit edici bir şeydir, ne de Türkiye bundan rahatsız olmalı. Tam aksine Türkiye bence bunu desteklemesi gerekiyor… Benim arkadaşlarımın içinde şu an dağda olanlar var. Birlikte okuduğum, birlikte sokakta oynadığımız, ortaokul sıralarını paylaştığım arkadaşlarım şu an dağda. Akrabalarımdan dağda olanlar var. Dağda olan çocuklar bizim çocuklarımız. PKK’ya katılan çocuklar benim canım, ciğerim. Benim akrabam. Birilerinin dayısının oğlu, birilerinin amcasının oğlu. En önemlisi bu çocuklar bu toprakların çocukları” diyor.
En son konuşacaklar bile konuşuyor ama asıl konuşması gerenler susuyor. Dağdaki teröriste “canım, ciğerim” diyor, sen, silah arkadaşına sahip bile çıkamıyorsun. Yazık omzunda ki yıldızlara…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025