Geçtiğimiz ay Ermeni Konferansı'nın düzenlenmesini durduran İstanbul 4. İdare Mahkemesi AKP iktidarı tarafından topa tutuldu. Önceki gün de rektörler, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel'i tutuklayan hakim ve savcılara yüklendi. Türk hakimi ve savcısı tehdit altında Rektörler Komitesi önceki gün Ankara'da toplanmıştı. Toplantının tek gündemi vardı: Yolsuzluk yaptığı iddiasıyla gözaltına alınan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın'a destek vermek... Toplantının neticesinde YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, zehir zemberek bir bildiri okudu ve AKP iktidarını üniversiteleri 'medreseleştirmek'le suçladı. Komite'nin açıklamasının en vurucu cümlesi kuşkusuz şuydu: "Rektörler Komitesi, Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın çete kurarak suiistimal yaptığı için mi yoksa medreseleştirilmek istenen üniversitenin cumhuriyetin laik, çağdaş yapısını korumak için mi bedel ödemek zorunda kaldığını kamuoyunun takdirine sunar." AKP ne yaptı ki?AKP, 'medreseleştirmek' bir yana Türk milletinin menfaatine üniversitelerde ne yapabildi ki? Lütfen en küçük bir şey gösterin... Binlerce meslek lisesi mezunu ve öğrencisi, YÖK'ün uyguladığı katsayı adaletsizliği' nedeniyle mağdur. Ülkemizde 1 milyonu aşkın gencin elinden yükseköğrenim hakkı alınmış durumda. Keza yüzbinlerle ifade edilen başörtüsü mağduru bulunuyor. AKP iktidarı bunca mağduriyetlerden hangisini giderebildi? Hatta Anayasa'nın 90. maddesini değiştirerek, 'başörtüsü yasağı'nı kalıcı hale getirdi. Kısaca meslek lisesi mağdurlarına üniversite yolu açamayan, üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakamayan, iktidar olma vasfını gösteremeyen AKP, üniversitelerin 'temel yapısını' değiştirmişmiş ve onları medreseleştirmiş!!! Teziç ve ekibi gerçekten çok 'komik' durumda...Yargı baskı altına alınıyorYapılan tam bir meslek dayanışması... Esas amaç da yargıyı 'baskı altına' almak. Anayasa Hukuku Profesörü olan ve bu satırların yazarının İstanbul Üniversitesi'nden 'hocası' olan Teziç'e Anayasamızın 138. maddesini hatırlatmak isterim: "MADDE 138. - Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare (YÖK de bir idaredir), mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."Hükümet de yapıyorTürkiye'de yargıyı her önüne gelen hırpalıyor. Yargı kararlarının eleştirilmesi tabiidir ama bunu 'kamu vicdanı' yapmalı. Malum 23 Eylül'de İstanbul'da Boğaçizi Üniversitesi'nde "İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri" başlıklı bir Ermeni Konferansı düzenlenmek istenmişti. İstanbul 4. İdare Mahkemesi, konferansın düzenlenmesini durdurmuştu. Başbakan Tayyip Erdoğan, bunu "Böyle bir karar alınmasını tasvip etmem mümkün değil" diye değerlendirmişti. . Erdoğan, "Demokratik bir ülkede düşüncenin, fikrin açıklanacağı organizasyonda böyle bir karar alınmasını tasvip etmem mümkün değil. Özgür Türkiye dediğimiz bir dönemde bunun ifade edilmesini engelleyemezsiniz" demişti.AKP kurmayları da mahkeme kararını 'eleştiri sınırlarının' ötesine geçerek topa tutmuştu. Adalet Bakanı Cemil Çiçek de, 'ihanet odaklarına' yol göstererek, konferansın 23 Eylül'de İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde düzenlenmesi yolunu göstermişti. Bu eleştiriler gerçekten de sonuç verdi. Nitekim geçtiğimiz hafta İstanbul Bölge Mahkemesi verdiği kararla İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nin kararını geçersiz kıldı. Sonuçta Türkiye de hem iktidar, hem de idare; işine gelmediği zaman 'yargıyı' hedef alıyor. Hakimler ve savcılarımız da NEŞTER - 2 operasyonunda olduğu gibi bazen yolsuzluğa bulaşan meslektaşlarını aklayarak, 'yargıyı tartıştırıyorlar'.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.