Lise yıllarından aklımda kalan ve Şair Osman Sarı'ya ait olduğunu tahmin ettiğim uzunca şiirin bir beyitidir bu:
Gökten yağmur boşanır sel alır bir yerleri
Yanarım kavrulurum bir damla düşmez bana
Ekonomik alanda pembe tablolar çiziliyor, methiyeler, destanlar yazılıyor, istikbale dair hülyalar diziliyor, rivayeti ballandırmak için şekerler, şerbetler eziliyor, işe biraz da yeşillik katmak için bağlar, bostanlar geziliyor, sürüdeki koyunlar üçer-beşer kuzuluyor, sipariş üzerine çizilen yağlı boya tabloları dudak bükerek seyredenlere mezarlar kazılıyor.
Bal kavanozunu dışardan yalayanlar hiçbir tad alamadığı gibi, televizyon kanallarında rengarenk yemek tariflerini ve yapılışlarını seyredenler açlıklarını gideremedikleri gibi, yukarda sözü edilen pembe tablolardan da vatandaşa bir damla düşmüyor. İnsanımız yazılıp-çizilenlerle yaşadığı gerçek hayat arasındaki uçurumda debelenip duruyor. Bunlar ya dayak yememişler ya da sayı saymasını bilmiyorlar deyip geçiyor şimdilik.
Güzide basınımızın rivayetlerine, yazdıklarına, görüntüler eşliğinde anlattıklarına bakınca; yani Kıbrıs Fatihleri, Lala Paşalar, Plevne kahramanı Gaziosmanpaşalar, yeni Avrupa Fatihleri çıkarmamıza bir adım kalmış, belki yarın, belki yarından da yakın hissine, zehabına kapılıyorsunuz. Sabah oluyor, gün doğuyor, sisler dağılıyor, bir bakıyorsunuz ki yorgun gitmek üzere, tam tersi bir durum var.
İçerdeki problem açısından meseleye atf-ı nazar ediyorsunuz, bir bakıyorsunuz ki, çatıkkaş, hükümetimiz dozerin kepçesine, YÖK problemini, başörtüsü meselesini, İmam-Hatiplilerin mağduriyetini, yolsuzlukları, yoksullukları doldurmuş, hadi ha gayret derken, her defasında "yine dingili kırdık" mazareti ile ricat ediyor, geri adım atıyor. Problemler daha bir büyümüş olarak, problemi çıkaran çevrelerde daha bir güçlenmiş olarak herkes minderine çörekleniyor. İşin daha garip tarafı ise, ortada halledilen bir mesele, çözülen herhangi bir problem olmadığı halde alnına "bakın yaptırmıyorlar" çıkartmasını yapıştıran hükümet de habire puan kazanıyor.
Çok net anlaşıldığı üzere yine bize düşen, insanımızın talihine çıkan:
"Yanarım kavrulurum bir damla düşmez bana" mısrası oluyor.
Diyalog cephesinde ise tam bir evlere şenlik vaziyeti hakim. Bize sunulan fotoğrafta; insanlık alemi sarmaş-dolaş, din farkı, dil farkı, mezhep, ırk farkları ortadan kalkmış, karşılıklı olarak kalpler yumuşamış, ikinci baharı yaşıyor insanlık ve her tarfa yemyeşil. Ama ufak bir sorun var; diğer gezegenlerden mi geliyor, neyse akıllı bombalar, füzeler gelip gelip Müslümanların başına düşüyor, evlerini barklarını havaya uçuruyor, kubbelerini minarelerini yerle bir ediyor, kestirmeden nüfus planlaması yapıyor. Anlaşıldığı üzere bu cephede de aynı türküyü söylüyoruz:
"Gökten yağmur boşanır sel alır bir yeleri
Yanarım kavurulurmu bir damla düşmez bana."
Gökten yağmur boşanır sel alır bir yerleri
Yanarım kavrulurum bir damla düşmez bana
Ekonomik alanda pembe tablolar çiziliyor, methiyeler, destanlar yazılıyor, istikbale dair hülyalar diziliyor, rivayeti ballandırmak için şekerler, şerbetler eziliyor, işe biraz da yeşillik katmak için bağlar, bostanlar geziliyor, sürüdeki koyunlar üçer-beşer kuzuluyor, sipariş üzerine çizilen yağlı boya tabloları dudak bükerek seyredenlere mezarlar kazılıyor.
Bal kavanozunu dışardan yalayanlar hiçbir tad alamadığı gibi, televizyon kanallarında rengarenk yemek tariflerini ve yapılışlarını seyredenler açlıklarını gideremedikleri gibi, yukarda sözü edilen pembe tablolardan da vatandaşa bir damla düşmüyor. İnsanımız yazılıp-çizilenlerle yaşadığı gerçek hayat arasındaki uçurumda debelenip duruyor. Bunlar ya dayak yememişler ya da sayı saymasını bilmiyorlar deyip geçiyor şimdilik.
Güzide basınımızın rivayetlerine, yazdıklarına, görüntüler eşliğinde anlattıklarına bakınca; yani Kıbrıs Fatihleri, Lala Paşalar, Plevne kahramanı Gaziosmanpaşalar, yeni Avrupa Fatihleri çıkarmamıza bir adım kalmış, belki yarın, belki yarından da yakın hissine, zehabına kapılıyorsunuz. Sabah oluyor, gün doğuyor, sisler dağılıyor, bir bakıyorsunuz ki yorgun gitmek üzere, tam tersi bir durum var.
İçerdeki problem açısından meseleye atf-ı nazar ediyorsunuz, bir bakıyorsunuz ki, çatıkkaş, hükümetimiz dozerin kepçesine, YÖK problemini, başörtüsü meselesini, İmam-Hatiplilerin mağduriyetini, yolsuzlukları, yoksullukları doldurmuş, hadi ha gayret derken, her defasında "yine dingili kırdık" mazareti ile ricat ediyor, geri adım atıyor. Problemler daha bir büyümüş olarak, problemi çıkaran çevrelerde daha bir güçlenmiş olarak herkes minderine çörekleniyor. İşin daha garip tarafı ise, ortada halledilen bir mesele, çözülen herhangi bir problem olmadığı halde alnına "bakın yaptırmıyorlar" çıkartmasını yapıştıran hükümet de habire puan kazanıyor.
Çok net anlaşıldığı üzere yine bize düşen, insanımızın talihine çıkan:
"Yanarım kavrulurum bir damla düşmez bana" mısrası oluyor.
Diyalog cephesinde ise tam bir evlere şenlik vaziyeti hakim. Bize sunulan fotoğrafta; insanlık alemi sarmaş-dolaş, din farkı, dil farkı, mezhep, ırk farkları ortadan kalkmış, karşılıklı olarak kalpler yumuşamış, ikinci baharı yaşıyor insanlık ve her tarfa yemyeşil. Ama ufak bir sorun var; diğer gezegenlerden mi geliyor, neyse akıllı bombalar, füzeler gelip gelip Müslümanların başına düşüyor, evlerini barklarını havaya uçuruyor, kubbelerini minarelerini yerle bir ediyor, kestirmeden nüfus planlaması yapıyor. Anlaşıldığı üzere bu cephede de aynı türküyü söylüyoruz:
"Gökten yağmur boşanır sel alır bir yeleri
Yanarım kavurulurmu bir damla düşmez bana."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025