‘Üzerime aldığım emanetin vakti geldi’
Hz. Ali (a.s.) namaz vakti girince titremeye başlar, rengi atardı. “Ne oluyor sana ey Mü’minlerin Emiri?” dediklerinde, “Göklere, yere ve dağlara arz edilince ürkerek yüklenmekten çekindikleri halde benim üzerime aldığım emanetin vakti geldi” diye cevap verirdi
07.02.2024 08:57:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İmam Gazali Hazretleri şöyle anlatıyor:
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: "Kötü ve çirkin davranışlardan sahibini alıkoyamayan namaz kulun Allah'tan daha çok uzaklaşmasına sebep olur."
Bekir ibn-i Abdullah der ki: "Ey insanoğlu! Allah'ın huzuruna izinsiz girip kendisi ile tercümansız konuşmak istersen bunu yapabilirsin." Kendisine, "Bu nasıl olabilir?" diye sorarlar.
Bekr ibn-i Abdullah şöyle cevap verir: "İyicene bir abdest alırsın ve namaz yerine gidersin. İşte o anda Allah'ın huzuruna izinsiz girmiş, tercümansız O'nunla konuşmuş olursun."
Hz. Aişe diyor ki: "Resûlullah ile karşılıklı konuşurduk. O bize bir şey der, biz de O'na karşılığında bir şey söylerdik. Fakat namaz vakti girince Allah'ın azameti ile öylesine meşgul olurdu ki, sanki ne O bizi tanır ve ne de biz O'nu tanır olurduk."
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: "Allah, kulun kalbi ile bedenini birlikte hazırlayarak kılmadığı namazın tarafına bakmaz."
Allah'ın dostu Hz. İbrahim (a.s.) namaza durduğu zaman iki mil uzaktan kalbinin atışı duyulurdu.
Said el-Tenuhî namaz kılarken yanağından sakalına süzülen gözyaşları dinmezdi.
Peygamberimiz (s.a.v.) adamın birini namazda sakalı ile oynarken gördü ve "Eğer bu adamın kalbi Allah korkusu taşısa azaları da taşırdı" diye buyurdu.
Anlatıldığına göre Hz. Ali (a.s.) namaz vakti girince titremeye başlar, rengi atardı. "Ne oluyor sana ey Mü'minlerin Emiri?" dediklerinde, "Göklere, yere ve dağlara arz edilince ürkerek yüklenmekten çekindikleri halde benim üzerime aldığım emanetin vakti geldi" diye cevap verirdi.
Rivayete göre Ali ibn-i Hüseyin (a.s.) abdest alırken rengi sararırdı, yakınları ona, "Abdest alırken sana niye böyle oluyor?" sorarlar, O da şu cevabı verirdi: "Kimin karşısına dikilmek istediğimi biliyor musunuz?"
Rivayete göre Hatemü'l- Asam'a (r.a.) namazı nasıl kıldığı hakkında soru soruldu, o da şöyle cevap verdi: "Namaz vakti girince güzelcene abdest alır, namaz kılacağım yere varırım. Azalarım yerine otursun diye önce bir müddet otururum. Sonra kalkar kaşlarımın arasında Kâbe, ayaklarımın altında Sırat köprüsü, sağımda cennet, solumda cehennem, arkamda ölüm meleği olan Azrail varmış gibi farz ederek ve kılacağım son namazmış gibi kabul ederek korku ve ümit arası bir ruh hali içinde usulüne uygun bir tekbir alarak namaza dururum. Düzenli bir şekilde Fatiha ve zammı sure okurum, tevazu içinde rükûa vararak huşu içinde secdeye kapanırım.
Sonra sol ayağımın dışını yere, sağ ayağımı baş parmak üzere dikerek bağdaş kurar, otururum. Bu yaptıklarıma ihlas halini katarım.
Sonunda kıldığım namaz acaba kabul oldu mu, yoksa olmadı mı bilemem."
İbn-i Abbas (r.a.) der ki: "Tefekkür hali içinde kılınan ne uzun ne kısa (orta) iki rekâtlık namaz, başıboş bir kalp ile kılınan bir gecelik namazdan daha hayırlıdır."
(Mükaşefetü'l-Kulüb'den…)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: "Kötü ve çirkin davranışlardan sahibini alıkoyamayan namaz kulun Allah'tan daha çok uzaklaşmasına sebep olur."
Bekir ibn-i Abdullah der ki: "Ey insanoğlu! Allah'ın huzuruna izinsiz girip kendisi ile tercümansız konuşmak istersen bunu yapabilirsin." Kendisine, "Bu nasıl olabilir?" diye sorarlar.
Bekr ibn-i Abdullah şöyle cevap verir: "İyicene bir abdest alırsın ve namaz yerine gidersin. İşte o anda Allah'ın huzuruna izinsiz girmiş, tercümansız O'nunla konuşmuş olursun."
Hz. Aişe diyor ki: "Resûlullah ile karşılıklı konuşurduk. O bize bir şey der, biz de O'na karşılığında bir şey söylerdik. Fakat namaz vakti girince Allah'ın azameti ile öylesine meşgul olurdu ki, sanki ne O bizi tanır ve ne de biz O'nu tanır olurduk."
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: "Allah, kulun kalbi ile bedenini birlikte hazırlayarak kılmadığı namazın tarafına bakmaz."
Allah'ın dostu Hz. İbrahim (a.s.) namaza durduğu zaman iki mil uzaktan kalbinin atışı duyulurdu.
Said el-Tenuhî namaz kılarken yanağından sakalına süzülen gözyaşları dinmezdi.
Peygamberimiz (s.a.v.) adamın birini namazda sakalı ile oynarken gördü ve "Eğer bu adamın kalbi Allah korkusu taşısa azaları da taşırdı" diye buyurdu.
Anlatıldığına göre Hz. Ali (a.s.) namaz vakti girince titremeye başlar, rengi atardı. "Ne oluyor sana ey Mü'minlerin Emiri?" dediklerinde, "Göklere, yere ve dağlara arz edilince ürkerek yüklenmekten çekindikleri halde benim üzerime aldığım emanetin vakti geldi" diye cevap verirdi.
Rivayete göre Ali ibn-i Hüseyin (a.s.) abdest alırken rengi sararırdı, yakınları ona, "Abdest alırken sana niye böyle oluyor?" sorarlar, O da şu cevabı verirdi: "Kimin karşısına dikilmek istediğimi biliyor musunuz?"
Rivayete göre Hatemü'l- Asam'a (r.a.) namazı nasıl kıldığı hakkında soru soruldu, o da şöyle cevap verdi: "Namaz vakti girince güzelcene abdest alır, namaz kılacağım yere varırım. Azalarım yerine otursun diye önce bir müddet otururum. Sonra kalkar kaşlarımın arasında Kâbe, ayaklarımın altında Sırat köprüsü, sağımda cennet, solumda cehennem, arkamda ölüm meleği olan Azrail varmış gibi farz ederek ve kılacağım son namazmış gibi kabul ederek korku ve ümit arası bir ruh hali içinde usulüne uygun bir tekbir alarak namaza dururum. Düzenli bir şekilde Fatiha ve zammı sure okurum, tevazu içinde rükûa vararak huşu içinde secdeye kapanırım.
Sonra sol ayağımın dışını yere, sağ ayağımı baş parmak üzere dikerek bağdaş kurar, otururum. Bu yaptıklarıma ihlas halini katarım.
Sonunda kıldığım namaz acaba kabul oldu mu, yoksa olmadı mı bilemem."
İbn-i Abbas (r.a.) der ki: "Tefekkür hali içinde kılınan ne uzun ne kısa (orta) iki rekâtlık namaz, başıboş bir kalp ile kılınan bir gecelik namazdan daha hayırlıdır."
(Mükaşefetü'l-Kulüb'den…)