Usdu’l-Ğâbe, Hafız ebu Hasan b. Esir el- Cizerî (ö. h.630). Ebü’l-Hasen İzzüddîn Ali b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî.
10. Kaynak: Usdu'l-Ğâbe, Hafız ebu Hasan b. Esir el- Cizerî (ö. h.630). Ebü'l-Hasen İzzüddîn Ali b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî.
İbnü'l Esir künyesi ile meşhur olan âlimimiz, 4 Cemâziyelevvel 555'te (12 Mayıs 1160) Cizre'de (Cezîre-i İbn Ömer) doğdu; bundan dolayı Cezerî nisbesiyle, babasının Esîrüddin lakabını taşımasından dolayı da İbnü'l-Esîr künyesiyle anılır.
Bekir b. Vâil kabilesinin Şeybânoğulları kolundan bir aileye mensuptur. Babası Ebü'l-Kerem Esîrüddin, İzzeddin'in öğrenimiyle yakından ilgilenerek onu en yetkili hocalara gönderdi. İzzeddin yirmi bir yaşında iken hacca gitti ve Haremeyn'de bazı âlimlerle görüşüp onlardan hadis öğrendi; dönüşünde de bir süre Bağdat'ta kalarak Şâfiî fakihi Şeyh Ebü'l-Kāsım Yaîş ile hadisçi İbn Sükeyne'nin derslerine devam etti.
Hicri 579 (m. 1183) yılında, babası Esîrüddin'in çocuklarının tahsilini düşünerek Cizre'den ayrılıp o devrin önemli ilim ve kültür merkezlerinden biri olan Musul'a yerleşmesi üzerine Ebü'l-Fazl Abdullah et-Tûsî, Ebü'l-Ferec Yahyâ es-Sekafî, Ebû Mansûr Müslim es-Sîhî ve İbn Şebbe en-Nahvî el-Mukrî'nin öğrencisi oldu.
Kudüs'ün fethinden sonra 584'te (1188) Dımaşk'ta Selâhaddîn-i Eyyûbî ile görüşen ve Hittîn Savaşı'nın cereyan ettiği alanı gezen İbnü'l-Esîr, aynı yıl hükümdarın Antakya Prinkepsliği'ne karşı düzenlediği sefere Musul askerlerinin yanında tarihçi olarak katıldı.
Hicri 626'da (1229) Halep'e gitti. İbn Hallikân, İbnü'l Esîr'in bu Halep ziyaretinde, el-Melikü'l-Azîz'in atabeği Şehâbeddin Tuğrul tarafından, saygın bir misafir olarak ağırlandığını bizzat gördüğünü söyler ve onu mütevazı, ahlâk ve fazilet abidesi bir âlim olarak tanıtır; kendisinin de onun ilminden istifade ettiğini belirtir (Vefeyât, III, 349).
Ömrünün son yıllarında kendini hadis ilmine vakfederek ilerlemiş yaşına rağmen bu alanda öğrenci yetiştirip özellikle sahabe biyografilerine ve hadis ravilerinin nisbelerine dair eserler verdi. İbnü'l-Esîr 25 Şaban 630'da (6 Haziran 1233) Musul'da vefat etti.
El-Kâmil fi't-tarîh adlı eseriyle haklı bir şöhrete kavuşan İbnü'l-Esîr aynı zamanda hadiste hafızlık derecesine ulaşmış, usûl-i hadis, siyer, edebiyat, ensâb ve eyyâmü'l-Arab'da da üstat sayılmıştır; evi her zaman âlim ve ediplerle dolup taşardı. Hafızası çok kuvvetli, zeki ve mütevazı bir insandı. Makam ve mevki sahibi olmayı istememiş, kendisine itibar gösteren Zengîler'in ve Eyyûbîler'in yaptıkları bütün teklifleri geri çevirmiştir.
El-Kâmil adlı eserinde, önemli mevkilere çıkmış nice devlet adamının hiç beklemediği anda nasıl perişan bir hale düştüğünü anlattıktan sonra geçimini sağlayacak geliri olan bir insanın resmî görev almamasını tavsiye eder.
İbnü'l-Esîr, daha önce yazılan sahabe biyografilerindeki karışıklıktan yakınan çağdaşlarının teşvikiyle Üsdü'l-ġābe'yi yazmaya başladığını söylemektedir.
İbnü'l-Esîr, kitabı Üsdü'l-ġābe'de sahabelerin isimlerini oldukça titiz şekilde alfabetik sırayla vermiş, sıralamada ismin türediği kökü değil ilk harfleri esas almıştır. Hadis naklettiği kaynakların kendisine ulaşan isnatlarını zikrettikten sonra sahabe tanımına dair açtığı bir fasılda bu husustaki farklı görüşleri belirtmiş, hadisçilerin sahabe tanımını benimsemiştir.
Ardından Hz. Peygamber'in şemâili, ahlâkı, mucizeleri, elbiseleri, silâhları, binekleri, akrabaları, eşleri, cariyeleri, vefatına kadar bütün hayatı anlatılmış, daha sonra sahabelere geçilmiştir.
Birçok defa neşredilen eser, İbrâhim el-Müveylihî tarafından 1868-1870 yılında Kahire'de, Şehâbeddin Necefî tarafından hicri 1377 miladi 1958 yılında, Tahran'da, Muhammed İbrâhim el-Bennâ ve diğer bazı araştırmacılar tarafından 1964, 1970 ve 1973 yıllarında Kahire'de ve Halîl Me'mûn Şîhâ tarafından 1997 yılında Beyrut'ta mükerrer defalar basımı yapılmıştır.
Yapılan sayımlara göre 7500'den fazla, İbn Hacer'e göre 7554, Kahire 1970 baskısında göre 7703, Beyrut 1997 baskısında 7712 biyografi içermektedir.
2012 yılında Beyrut'ta darü İbn-i Hazm yayınevi tarafından basılan eserin 872. Sayfasından 889. Sayfasına kadar, on sekiz sayfada; İmam Ali'nin (a.s.) anne ve babasının isimlerinden, nesebinin soyunun kimlere ulaştığına, Müslüman oluşuyla birlikte, Efendimiz (s.a.a.) ile beraber yedi yıl namaz kılmasına, hicretine, evliliğinden katıldığı gazvelerdeki kahramanlığına, üstün ahlakından, Peygamberimizin (s.a.a.) O'na karşı göstermiş olduğu sevgisine ve Ehlibeyt'in bir üyesi olmasına kadar birçok konu ile alakalı hadisi şerifleri bu bölümde kaleme almıştır.
İbnü'l-Esîr, kitabı Üsdü'l-gâbe'nin 879. Sayfasında şöyle yazmaktadır;
Ebi İsa Tirmizi, İbrahim bin Muhammed'den ve onların isnatlarından başka birinden daha bize haber verdi. Yezid-er' Rişk'ten, Mutarrif bin Abdullah'tan rivayetle İmran bin Husayn dedi ki; Kuteybe bin said bize anlattı, Cafer bin Süleyman-üd' Dubaği bize anlattı;
" Peygamber (s.a.a.) bir birlik (ordu) yolladı ve onlara komutan olarak Ali bin Ebi Talip'i atadı. Birliktekiler (seriyyedekiler) düşmanla karşılaşıp çarpıştılar. Ganimetleri paylaşınca Hz. Ali'nin (r.a.) hakkına bir cariye düştü. Bu birliktekiler (seriyyedekiler) bunu kabul etmediler ve onlardan dördü dediler ki; Peygamber (s.a.a.) Efendimizle karşılaşınca Ali'nin ne yaptığını O'na anlatacağız. Müslümanlar da Allah Resulü ile yolculuktan dönmeye başladıklarında, O'nun la karşılaştılar ve birlik (seriye) Müslümanların yanlarına gelince Resulüllah'a selam verdiler. Bu dört kişiden birincisi ayağa kalkarak dedi ki; Ey Allah'ın Resulü, Ali böyle böyle yaptı, görmedin mi? Resulüllah (s.a.a.) ondan yüzünü çevirdi. Sonra ikincisi kalktı kendinden önce konuşulanların aynısını söyledi. Resulüllah (s.a.a.) ondan da yüzünü çevirdi. Sonra onlardan üçüncüsü kalktı kendinden önce konuşulanların aynısın söyledi. Resulüllah (s.a.a.) ondan da yüz çevirdi. Sonra onlardan dördüncüsü kalktı kendinden önceki konuşulanların aynısını söyledi. Peygamber (s.a.a.) ayağa kalktı, onlara döndü. Kızgınlığı yüzünden bilinmekte iken; Ali'den ne istiyorsunuz? Ali'den ne istiyorsunuz? Ali'den ne istiyorsunuz? Ali bendendir, Ben de Ali'den im. O benden sonra bütün Müminlerin velisidir" dedi. Tirmizi'de 3812 nolu hadiste geçen bu olay ile Gadir-i Hum'u yazmıştır.
İbnü'l-Esîr, kitabı Üsdü'l-ġābe'nin yine 879. Sayfasında Rahbe hadisini şöyle yazmıştır.
Ebu-l Fadl bin Ebi Abdullah bize haber verdi ki; Ebi leyli şöyle dedi; " Ali'yi Rahbe'de gördüm. İnsanlara şöyle söylüyordu. Peygamber'in (s.a.a.) Gadir-i Hum günü; " Ben Kimin Mevla'sı isem Ali'de O'nun Mevla'sıdır." Dediğini Allah için kim duydu?
Abdurrahman dedi ki; On iki bedir ehli ayağa kalktılar, onların biride boynu bükük önüne baktığı halde; " Peygamber (s.a.a.) Gadir-i Hum günü, "Ben Müminlerin nefislerinden onlara daha evla değimliyim? Ve eşlerim o müminlerin anneleri değil mi?" diye söyledi, Bizde bela, Evet Ya Resulüllah dedik. Sonra O dedi ki; " Ben kimin Mevla'sı isem, Ali'de O'nun Mevla'sıdır. Allah'ım O'na dost olana dost, düşman olana düşman ol," dediğini, işittiğimize şahitlik ederiz, dediler.
Bunun gibi Bera bin Azib'den bu hadisin biraz fazlalığı ile şöyle rivayet edilmiştir; Ömer bin Hattab dedi ki; "Ey İbni Ebi Talip, bugün bütün Müminlerin velisi oldun."