Gökhan DEMİR
Hırıstiyanlığın Vatikan diye bilinen bir küçük devlete sahip olması, bu zihniyetin sosyal ve siyasi planda nasıl aktif olduğunu göstermektedir.
Bu dönemde Hıristiyanlığın tarihi boyunca gidişatı değerlendirilmiş,ve bir taktik ve üslup değişikliğinin gerekli olduğuna karar verilmiş. 1962 yılında toplanan Vatikan Konsülü hoşgörü ve dinlerarası diyalog başlatılmasına karar vermiş. Günümüzde bu üslup ve tarz sinsi bir şekilde Hırıstiyanlığı bütün dünyaya yayma gayretindedir.
Komünizmin çöküşünden sonra fikri ve kültürel planda ateizm de çökmüş fıtri olan din unsuru öne çıkmış ve insanlık nezdinde büyük bir arayış başlamıştır. Zaten din, inanç; fıtridir. Hak tektir, zira doğru tektir. O halde hak din tek olmalıdır. Dinlerin birden fazla gözükmesi hep hakikat arayışındandır. Aslında aranan gerçektir; yani yegane hak dindir. Buna göre hak din tektir, batıl dinler pek çok olabilir. Bu sebeple Kur'an-ı Kerim'de "Allah indinde tekdin İslam'dır" (Ali İmran: 19) buyrulmaktadır.
Komünizmin çökmesiyle hızlanan dine yönlenişte, en öncelikle dinin İslam olduğu açıktır. Bu husus, başta Hıristiyan ve Yahudiler olmak üzere diğer din mensuplarını endişelendirmiştir. Bunun sonucu olarak ehl-i kitap diye tabir olunan Hıristiyan ve Yahudiler, ortak menfaatları doğrultusunda ittifaka ve işbirliğine gitmiştir. Bu sebeple Vatikan konsülü ve Papalık Konseyi'nin aldığı diğer dinlerle hoşgörü ve diyalog kararına Yahudiler de evet demiş, ittifak ve işbirliği ile dünya çapında organizeli ve beraber hareket etmeye başlamışlardır.
Komünizmin yıkılmasıyla dünya tek kutuplu hale gelmiş ve "yeni düya düzeni"arayışları başlamıştır. Tek kutuplu dünyaya hükmetmek mevkiinde olan güçler, yeni dünya düzeninde dengeleri oturtmak için karşılarına alternatif bir tehlike belirlediler. Bu alternatif güç veya tehlike (maalesef) İslam ve İslam coğrafyası olarak seçilmiştir. Bu sebeple İslam'ı terörle, Müslüman'ı terörist veya fundamantalist olarak tanımlama hastalığı dünya barışı adına büyük revaç bulmuştur. İşin daha vahimi ittifak eden ehl-i kitap bu yeni hoşgörü ve diyalog döneminde ABD, AB, BM ve NATO gibi siyasi, askeri kuruluşları ve uluslararası büyük sermaye çevrelerinide yanlarına alarak İslam coğrafyasına, İslam kültür ve medeniyetine, yeraltı, yerüstü zenginliklerine ve doğal kaynaklarına göz dikmişlerdir. Ortadoğu olayları, körfez savaşı ve sonuçları, Ortadoğudaki terör olayları, Balkanlardaki etnik arındırma plan ve programları bunun tezahürüdür.
Uluslararası planda en uzun vadeli hesapların yapıldığı yer Ortadoğudur. Ortadoğuda bir nevi pilot bölge, odak noktası seçilen ülke maalesef Türkiye'dir. Bu yüzden ülkemizde oynanan oyunların ardı arkası kesilmiyor. 12 Eylül 1980 öncesi sağ-sol adı altında anlamsız çatışmalar alanı haline gelen Türkiye'de 5000'nin üzerinde gencecik evlat kurban gitmiştir. Daha sonra ve bugün etnik ve bölgesel sorunlar bahane edilerek ve millet birbirine düşürülerek ülkemiz içten içe çökertilmek istenmiştir. İnanç ayrımı yapılmış, laik müslüman çatışması tezgahlanmış, mezhep ayrımı körüklenmiş, Alevi-Sünni kavgası oluşturulmaya çalışılmış, Kürt-Türk diye ırki unsurlar kullanılmak istenmiştir. Son olarak "Hoşgörü-Dinlerarası Diyalog" oyunu oynanmaya çalışılmaktadır. Papalık Konseyi'nin benimseyip yürüttüğü "Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü" "Moon Tarikatınca" da benimsenmiştir. Bilindiği gibi "Moon Tarikatı" Uzakdoğulu bir papaz tarafından kurulmuştur ve ilkeleri bellidir. Bir çok ülkede bu tarikatın temsilcilerinin Yahudi olması bu iş birliğinin fiili ispatıdır. "Moon'un" bu çalışmaları hem dünyanın çeşitli ülkelerinde, hemde ülkemizde yoğun olarak devam etmektedir.
devamı yarın...
Hırıstiyanlığın Vatikan diye bilinen bir küçük devlete sahip olması, bu zihniyetin sosyal ve siyasi planda nasıl aktif olduğunu göstermektedir.
Bu dönemde Hıristiyanlığın tarihi boyunca gidişatı değerlendirilmiş,ve bir taktik ve üslup değişikliğinin gerekli olduğuna karar verilmiş. 1962 yılında toplanan Vatikan Konsülü hoşgörü ve dinlerarası diyalog başlatılmasına karar vermiş. Günümüzde bu üslup ve tarz sinsi bir şekilde Hırıstiyanlığı bütün dünyaya yayma gayretindedir.
Komünizmin çöküşünden sonra fikri ve kültürel planda ateizm de çökmüş fıtri olan din unsuru öne çıkmış ve insanlık nezdinde büyük bir arayış başlamıştır. Zaten din, inanç; fıtridir. Hak tektir, zira doğru tektir. O halde hak din tek olmalıdır. Dinlerin birden fazla gözükmesi hep hakikat arayışındandır. Aslında aranan gerçektir; yani yegane hak dindir. Buna göre hak din tektir, batıl dinler pek çok olabilir. Bu sebeple Kur'an-ı Kerim'de "Allah indinde tekdin İslam'dır" (Ali İmran: 19) buyrulmaktadır.
Komünizmin çökmesiyle hızlanan dine yönlenişte, en öncelikle dinin İslam olduğu açıktır. Bu husus, başta Hıristiyan ve Yahudiler olmak üzere diğer din mensuplarını endişelendirmiştir. Bunun sonucu olarak ehl-i kitap diye tabir olunan Hıristiyan ve Yahudiler, ortak menfaatları doğrultusunda ittifaka ve işbirliğine gitmiştir. Bu sebeple Vatikan konsülü ve Papalık Konseyi'nin aldığı diğer dinlerle hoşgörü ve diyalog kararına Yahudiler de evet demiş, ittifak ve işbirliği ile dünya çapında organizeli ve beraber hareket etmeye başlamışlardır.
Komünizmin yıkılmasıyla dünya tek kutuplu hale gelmiş ve "yeni düya düzeni"arayışları başlamıştır. Tek kutuplu dünyaya hükmetmek mevkiinde olan güçler, yeni dünya düzeninde dengeleri oturtmak için karşılarına alternatif bir tehlike belirlediler. Bu alternatif güç veya tehlike (maalesef) İslam ve İslam coğrafyası olarak seçilmiştir. Bu sebeple İslam'ı terörle, Müslüman'ı terörist veya fundamantalist olarak tanımlama hastalığı dünya barışı adına büyük revaç bulmuştur. İşin daha vahimi ittifak eden ehl-i kitap bu yeni hoşgörü ve diyalog döneminde ABD, AB, BM ve NATO gibi siyasi, askeri kuruluşları ve uluslararası büyük sermaye çevrelerinide yanlarına alarak İslam coğrafyasına, İslam kültür ve medeniyetine, yeraltı, yerüstü zenginliklerine ve doğal kaynaklarına göz dikmişlerdir. Ortadoğu olayları, körfez savaşı ve sonuçları, Ortadoğudaki terör olayları, Balkanlardaki etnik arındırma plan ve programları bunun tezahürüdür.
Uluslararası planda en uzun vadeli hesapların yapıldığı yer Ortadoğudur. Ortadoğuda bir nevi pilot bölge, odak noktası seçilen ülke maalesef Türkiye'dir. Bu yüzden ülkemizde oynanan oyunların ardı arkası kesilmiyor. 12 Eylül 1980 öncesi sağ-sol adı altında anlamsız çatışmalar alanı haline gelen Türkiye'de 5000'nin üzerinde gencecik evlat kurban gitmiştir. Daha sonra ve bugün etnik ve bölgesel sorunlar bahane edilerek ve millet birbirine düşürülerek ülkemiz içten içe çökertilmek istenmiştir. İnanç ayrımı yapılmış, laik müslüman çatışması tezgahlanmış, mezhep ayrımı körüklenmiş, Alevi-Sünni kavgası oluşturulmaya çalışılmış, Kürt-Türk diye ırki unsurlar kullanılmak istenmiştir. Son olarak "Hoşgörü-Dinlerarası Diyalog" oyunu oynanmaya çalışılmaktadır. Papalık Konseyi'nin benimseyip yürüttüğü "Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü" "Moon Tarikatınca" da benimsenmiştir. Bilindiği gibi "Moon Tarikatı" Uzakdoğulu bir papaz tarafından kurulmuştur ve ilkeleri bellidir. Bir çok ülkede bu tarikatın temsilcilerinin Yahudi olması bu iş birliğinin fiili ispatıdır. "Moon'un" bu çalışmaları hem dünyanın çeşitli ülkelerinde, hemde ülkemizde yoğun olarak devam etmektedir.
devamı yarın...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.