Bir önceki yazımda da belirttiğim üzere ABD ve AB ülkeleri içinde bulunduğu iklimsel değişimler ve yeraltı kaynaklarının tahminlerden daha hızlı küçülmesi, bu ülkelerin Ortadoğu’yu biran önce yerleşme arzusunu da arttırmıştır. Bunu da kendi tarih sahnelerinde her zaman canlandırdıkları gibi en kanlı biçimde yapmış ve yapmaya da devam edeceklerdir. (Yakın zamanda Irak ve Afganistan örneğinde yaşadığımız gibi...)
Türkiye bu tabloda Suriye’deki Müslüman kardeşlerimizin değil, ABD - AB ikilisinin yanında olmayı tercih etti. Bunun faturası da hem bölge komşularımıza karşı güvenilirliğimizin bitmesi, hem de zor durumdaki ekonomimize çok büyük yükler getirmesiyle ortaya çıktı. Türkiye’nin ABD - AB’den Suriye’ye müdahale noktasında hala yardım beklemesine rağmen, Washington Post gazetesinde geçen hafta yayınlanan Suriye analizinde Türkiye’nin tamamen tek kaldığını vurgulanıyordu. Son olarak Hillary Clinton’un Rusya Devlet Başkanı Putin’le yaptığı görüşmede, Putin son noktayı koyarak net bir şekilde Suriye konusunda ABD’ye restini çekmiştir. Geçen hafta ABD Genelkurmay Başkanı’nın yaptığı basın toplantısından anladığım şudur: ABD - AB içine düşmüş olduğu ciddi bir ekonomik bunalımla birlikte buraya (Rusya ve Çin’i karşılarına alarak) müdahalenin mümkün olmadığını düşünmektedir. Başbakan’a yakın akademisyenlerden, bugün itibariyle Ankara’nın sadece bölgede değil, Suriye’de bile yeni düzenleme yapma gücü artık olmadığının farkına vardığını belirten Zirve Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü Doç. Dr. Gökhan Bacık, ayrıca yaptığı açıklamada beklenilen desteğin ABD - AB’den gelmediğini itiraf etti. Yukarıda belirttiğim Türkiye’nin yalnız kalmasının neticesiyle birlikte, Ortadoğu’da Suriye’nin karşısında aktif iki oyuncu kalmıştır: İsrail ve Türkiye… Bundan sonra İsrail kendi alanında satrancını buna göre oynamaya devam edecektir.
Ayrıca bölge çok ciddi bir şekilde Alevi - Sünni çatışmasına götürülerek, yaşananlar tam bir mezhepsel savaşa dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu son zamanlarda Suriye ve Lübnan’da test edilmeye başlandı. Bunun yanında Başbakanımız Suriye’nin Kerbela’dan farkı kalmadığını belirtti. Türkiye’nin bunca yaptıklarından sonra hiç çekinmeden Suriye’yi sorumlu tuttu.
Bu ülkeler bir taraftan da Türkiye’yi terör belasının içine tamamen sürüklemeyi de ihmal etmiyor. Şuan Türkiye her gün bir kara haberle yıkılmaya devam ediyor. Sanat dünyasından, futbol dünyasına, akademisyenlerden, işadamlarına kadar bu yaşananlardan kimsenin razı olmadığını görüyoruz. Herkesin ortak söylediği tavır, “Bu karanlık tablo ne zaman bitecek” şeklindedir.
Sonuç olarak, bunlara bütün seçimlerde oy vererek, defalarca iktidara taşıyan düşünce, yapılan bütün bu zulme ortak olmuştur. Suriye’de yaşanan Kerbela’ya, Irak’ta olduğu gibi gerçekte Türkiye baş taşeron olmuştur. Bunun maddi ve manevi vebali de çok büyüktür. Kerbela’ya giderken Hz. Hüseyin’e (a.s) şairin dediği gibi, “Kufe halkının kalpleri seninle ama kılıçları Yezid’le birliktedir.” Kalplerimiz Suriye Müslümanları ile birlikte ama oylarımız ABD - AB’den yana mıdır?
Her gün daha da çok artan ekonomik sıkıntı, Türkiye’yi alım gücü bitmiş bir vatandaş topluluğuna dönüştürmüştür. Yani her gün daha çok fakirleşiyoruz.
Şimdi sizlere soruyorum: Yapılan bunca seçimlerden sonra Türkiye’de her sahada yaşanan bu karanlık tablo sizce bir tesadüf müdür?
Halkımıza yaşananları ve çıkış yollarını tek anlatan bunca yıldır Prof. Dr. Haydar Baş bey olmuştur. Geçmişte, bugün yaşayacaklarımızı nedenleri ile bizi uyarmıştı ve işte yaşıyoruz. Daha ne kadar yaşayacağız? Bu seçim de size ait…
Türkiye bu tabloda Suriye’deki Müslüman kardeşlerimizin değil, ABD - AB ikilisinin yanında olmayı tercih etti. Bunun faturası da hem bölge komşularımıza karşı güvenilirliğimizin bitmesi, hem de zor durumdaki ekonomimize çok büyük yükler getirmesiyle ortaya çıktı. Türkiye’nin ABD - AB’den Suriye’ye müdahale noktasında hala yardım beklemesine rağmen, Washington Post gazetesinde geçen hafta yayınlanan Suriye analizinde Türkiye’nin tamamen tek kaldığını vurgulanıyordu. Son olarak Hillary Clinton’un Rusya Devlet Başkanı Putin’le yaptığı görüşmede, Putin son noktayı koyarak net bir şekilde Suriye konusunda ABD’ye restini çekmiştir. Geçen hafta ABD Genelkurmay Başkanı’nın yaptığı basın toplantısından anladığım şudur: ABD - AB içine düşmüş olduğu ciddi bir ekonomik bunalımla birlikte buraya (Rusya ve Çin’i karşılarına alarak) müdahalenin mümkün olmadığını düşünmektedir. Başbakan’a yakın akademisyenlerden, bugün itibariyle Ankara’nın sadece bölgede değil, Suriye’de bile yeni düzenleme yapma gücü artık olmadığının farkına vardığını belirten Zirve Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü Doç. Dr. Gökhan Bacık, ayrıca yaptığı açıklamada beklenilen desteğin ABD - AB’den gelmediğini itiraf etti. Yukarıda belirttiğim Türkiye’nin yalnız kalmasının neticesiyle birlikte, Ortadoğu’da Suriye’nin karşısında aktif iki oyuncu kalmıştır: İsrail ve Türkiye… Bundan sonra İsrail kendi alanında satrancını buna göre oynamaya devam edecektir.
Ayrıca bölge çok ciddi bir şekilde Alevi - Sünni çatışmasına götürülerek, yaşananlar tam bir mezhepsel savaşa dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu son zamanlarda Suriye ve Lübnan’da test edilmeye başlandı. Bunun yanında Başbakanımız Suriye’nin Kerbela’dan farkı kalmadığını belirtti. Türkiye’nin bunca yaptıklarından sonra hiç çekinmeden Suriye’yi sorumlu tuttu.
Bu ülkeler bir taraftan da Türkiye’yi terör belasının içine tamamen sürüklemeyi de ihmal etmiyor. Şuan Türkiye her gün bir kara haberle yıkılmaya devam ediyor. Sanat dünyasından, futbol dünyasına, akademisyenlerden, işadamlarına kadar bu yaşananlardan kimsenin razı olmadığını görüyoruz. Herkesin ortak söylediği tavır, “Bu karanlık tablo ne zaman bitecek” şeklindedir.
Sonuç olarak, bunlara bütün seçimlerde oy vererek, defalarca iktidara taşıyan düşünce, yapılan bütün bu zulme ortak olmuştur. Suriye’de yaşanan Kerbela’ya, Irak’ta olduğu gibi gerçekte Türkiye baş taşeron olmuştur. Bunun maddi ve manevi vebali de çok büyüktür. Kerbela’ya giderken Hz. Hüseyin’e (a.s) şairin dediği gibi, “Kufe halkının kalpleri seninle ama kılıçları Yezid’le birliktedir.” Kalplerimiz Suriye Müslümanları ile birlikte ama oylarımız ABD - AB’den yana mıdır?
Her gün daha da çok artan ekonomik sıkıntı, Türkiye’yi alım gücü bitmiş bir vatandaş topluluğuna dönüştürmüştür. Yani her gün daha çok fakirleşiyoruz.
Şimdi sizlere soruyorum: Yapılan bunca seçimlerden sonra Türkiye’de her sahada yaşanan bu karanlık tablo sizce bir tesadüf müdür?
Halkımıza yaşananları ve çıkış yollarını tek anlatan bunca yıldır Prof. Dr. Haydar Baş bey olmuştur. Geçmişte, bugün yaşayacaklarımızı nedenleri ile bizi uyarmıştı ve işte yaşıyoruz. Daha ne kadar yaşayacağız? Bu seçim de size ait…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Haydar Şirin / diğer yazıları
- Duvara Davos’ladılar / 03.02.2013
- Yalan hikaye / 29.01.2013
- Ekonomide küresel bunalım Türkiye’yi ‘es’ geçmiyor / 15.01.2013
- Sözünü tutma vakti geldi! / 08.01.2013
- Gerçek olmayan ekonomik büyüme / 26.12.2012
- Ekonomideki bataklık / 18.12.2012
- ABD, AB ve Türkiye: Gerçekler / 11.12.2012
- Haçlı gözlüğü / 04.12.2012
- Bir haftalık ekonomik tablo / 27.11.2012
- Muharrem ayı ve bize düşündürdükleri… / 20.11.2012
- Yalan hikaye / 29.01.2013
- Ekonomide küresel bunalım Türkiye’yi ‘es’ geçmiyor / 15.01.2013
- Sözünü tutma vakti geldi! / 08.01.2013
- Gerçek olmayan ekonomik büyüme / 26.12.2012
- Ekonomideki bataklık / 18.12.2012
- ABD, AB ve Türkiye: Gerçekler / 11.12.2012
- Haçlı gözlüğü / 04.12.2012
- Bir haftalık ekonomik tablo / 27.11.2012
- Muharrem ayı ve bize düşündürdükleri… / 20.11.2012