Tevekkül ve tevhit sahibi olunuz
Kul, Rabbini birler ve onun için ihlâs sahibi olursa Hakk’a ait olur. Bazen onun varlığında fena bulur. Ve tekvin tecellisi içine girer
24.04.2023 08:50:00





Kul, Rabbini birler ve onun için ihlâs sahibi olursa Hakk'a ait olur. Bazen onun varlığında fena bulur. Ve tekvin tecellisi içine girer.
Bazen de tekvin tecellisi kulun eline teslim edilir, istediğini yapar. Esas varlıkta kendini kaybeder. Bu hâl, kullar arasından bazı kimselere nasib olur.
Cennete giren kim olursa olsun, neye 'ol' dese olur; ama bu önemli değil. En önemli iş, onu burada yapmaktır.
Dünyada o hâli bulanların başında İbrahim (s.a.a.v) peygamber gelir; o, çocukluk anından son çağına kadar tevekkül ayağı üstünde durdu.
Tevekkül ve tevhid sahibi olunuz. Yarın darlık yüzünden halk birbirinden yardım ister, komşular çağrışmaya başlar. Evlâd çoğalır, geçim darlığı kendini gösterir.
Cehennem zincirleri etrafınızı sarar ve kardeş dediğiniz kimseler, kapıyı yüzünüze kapar. İşte o zaman söylediklerimi hatırlarsınız. Ama, vaktinde hazırlık yapmadığınız için, o andaki hatırlama size fayda sağlamaz.
Sözlerimi işitiniz. Ben Peygamber (s.a.a.v) efendimizin ve onu halka son peygamber olarak gönderenin vekiliyim.
Allah'ım, yapmakta olduğum bu vekâlet için Senden af ve afiyet dilerim, içinde bulunduğum bu vazifede bana yardımcı ol.
Resulleri tarafına aldın, beni birinci safa geçirdin. Orada durur, halkı hizaya sokarım. Bu işimde Senden af ister, afiyet dilerim. İnsan ve cin şeytanlarının ve bütün mahlûkatın şerrinden beni esirge. Âmin!
Ey zâhidler ve ey âbidler! İhlâs sahibi olunuz. Aksi hâlde bana uyduğunuzu iddia etmeyiniz.
İyi niyet sahibi olmadan, ihlâsa bürünmeden tuttuğunuz oruç, kıldığınız namaz, giydiğiniz sofi libası, yediğiniz derviş yemeği hoşunuza gitti...
Bunları yaparken iyi niyet ve ihlâs sahibi olmalısınız. Sizde bu hâl olmadığı gibi nefsin hazzını, şahsî heveslerinizi yerine getirmeye çalışırsınız. Size yazık oluyor, Allah yolcularının yaptığınız işler dışında işleri var; o işler, kalp işleridir.
Onlar, kaderle hareket eder, hüküm gereği sohbet eder, daima hadlerini bilirler. Zahirde, bâtında, gizlide, aşikârede, halk arasında ve Halik'a karşı edeplerini bilirler.
Her fazilet sahibinin fazlını yerine getirirler. Her hak sahibinin hakkını öderler. Allah'ın kitabındaki emri yapar, Peygamber'e (s.a.a.v) karşı olan vazifelerini yerine getirirler.
Böylece onların da haklarını öderler. Onların kalbinde İlâhî ilmin de bir hakkı vardır; onun da hakkını verirler. Onlar, kimsenin hakkını yemezler.
Evlerindeki çocuklarının hakkını, nefislerinin hakkını, kalplerinin hakkını ve halkın hakkını edâ ederler. Onlar, tam bir temkin içinde olur, cümle işlerini Hakk'a ısmarlarlar.
Uygunsuz arzularını hapseder, şüphelileri bir yana atar, mutlak olanlara bakarlar. Alınması gerekeni alır, verilmesi icab edince de verirler.
Kalplerinin ve sırlarının sınırını çizer, hadlerini aştırmazlar. Halka daima iyilik ederler. Bu işler, mutlaka yapmakta olduğunuz uygunsuz işlerden daha ileridedir. Bildiklerinizin tâ ötesinde olan işlerdir.
İman sahibi, kardeşine öğüt verir de kabul etmezse, şöyle der: "Yakında dediğimi hatırlayacaksın; yaptığım işi Allah için yaparım."
İrfan sahibi, halkın nefislerine karşı tevhid ve iman kılıcı ile cihad açar; İlâhî esrara ait bir şeyi onlarda sezerse alır, şahın kapısına iletir. O, kullarını bizzat görür.
İman sahibinin sevdiği işler içinde en iyisi ibâdettir ve ibâdetler içinde en çok namazı sever. O evinde oturur, ama kalbi müezzini gözetir. Çünkü müezzin Hakk'ın dâvetçisidir. Ezanı işitince kalbini sürur kaplar. Camiye veya mescide uçar gibi gider.
Cami civarında bir dilenci ile karşılaşırsa yüzünü ekşitmez. Yanında bir şeyi varsa verir, yoksa hoşça savar. Çünkü Peygamber (s.a.a.v) efendimizin: "Dilenci, Allah'ın kullarına hediyesidir" Hadîs-i Şerifini bilir.
Ona bir şey verirken sevinir. Çünkü öbür âlemde verdiğini, Hak ona bolca öder. Bu, iman sahibi bir âbidin yapması gereken iştir. İrfan sahibi daha başkadır.
O, şer'î hadleri yerine getirmeye gayret eder. Bilhassa kalbine Rabbinden gayri şeyin girmemesi için elinden gelen gayreti sarf eder. Kalbine nazar ettiği zaman, Hak'dan başkasının korkusunu ve ümidini bulmaktan çok korkar.
Kalbini halkın ve sebeplerin kirine belemekten çekinir. Halkla karşılaşmayı pek sevmez. Ancak, onları birer hasta kabul ettiği için, doktor olarak kabul eder. Ne dünya hayatını sever ne âhiret hayatını...
Çünkü o, Hak yakınlığı izzetini bulmuştur. Sevdiği, hoşluk bulduğu tek şey odur.
Peygamber (s.a.a.v) efendimiz, bir kudsî hadisi şöyle anlatır: "Kıyamet günü Hak Teâlâ mü'min kullarına, şu hitabı yapar: "Ahîreti dünyanıza tercih ettiniz; bana ibâdeti ise, şehvet duygularınıza tercih ettiniz. İzzetime, celâlime yemin ederim ki, cenneti ancak sizin için yarattım." Bu kelâm mü'minler içindir.
Bir de sevenlere hitab var, o da şu: "Dünya ve âhiret dahil, bütün yarattıklarıma karşı büyük zâtımı üstün tuttunuz. Halkı kalbinizden attınız. Sırlarınızı onlardan boşalttınız. Bu sebeple işte size vechim, işte size yakınlığım, siz benim gerçek kullarımsınız." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Bazen de tekvin tecellisi kulun eline teslim edilir, istediğini yapar. Esas varlıkta kendini kaybeder. Bu hâl, kullar arasından bazı kimselere nasib olur.
Cennete giren kim olursa olsun, neye 'ol' dese olur; ama bu önemli değil. En önemli iş, onu burada yapmaktır.
Dünyada o hâli bulanların başında İbrahim (s.a.a.v) peygamber gelir; o, çocukluk anından son çağına kadar tevekkül ayağı üstünde durdu.
Tevekkül ve tevhid sahibi olunuz. Yarın darlık yüzünden halk birbirinden yardım ister, komşular çağrışmaya başlar. Evlâd çoğalır, geçim darlığı kendini gösterir.
Cehennem zincirleri etrafınızı sarar ve kardeş dediğiniz kimseler, kapıyı yüzünüze kapar. İşte o zaman söylediklerimi hatırlarsınız. Ama, vaktinde hazırlık yapmadığınız için, o andaki hatırlama size fayda sağlamaz.
Sözlerimi işitiniz. Ben Peygamber (s.a.a.v) efendimizin ve onu halka son peygamber olarak gönderenin vekiliyim.
Allah'ım, yapmakta olduğum bu vekâlet için Senden af ve afiyet dilerim, içinde bulunduğum bu vazifede bana yardımcı ol.
Resulleri tarafına aldın, beni birinci safa geçirdin. Orada durur, halkı hizaya sokarım. Bu işimde Senden af ister, afiyet dilerim. İnsan ve cin şeytanlarının ve bütün mahlûkatın şerrinden beni esirge. Âmin!
Ey zâhidler ve ey âbidler! İhlâs sahibi olunuz. Aksi hâlde bana uyduğunuzu iddia etmeyiniz.
İyi niyet sahibi olmadan, ihlâsa bürünmeden tuttuğunuz oruç, kıldığınız namaz, giydiğiniz sofi libası, yediğiniz derviş yemeği hoşunuza gitti...
Bunları yaparken iyi niyet ve ihlâs sahibi olmalısınız. Sizde bu hâl olmadığı gibi nefsin hazzını, şahsî heveslerinizi yerine getirmeye çalışırsınız. Size yazık oluyor, Allah yolcularının yaptığınız işler dışında işleri var; o işler, kalp işleridir.
Onlar, kaderle hareket eder, hüküm gereği sohbet eder, daima hadlerini bilirler. Zahirde, bâtında, gizlide, aşikârede, halk arasında ve Halik'a karşı edeplerini bilirler.
Her fazilet sahibinin fazlını yerine getirirler. Her hak sahibinin hakkını öderler. Allah'ın kitabındaki emri yapar, Peygamber'e (s.a.a.v) karşı olan vazifelerini yerine getirirler.
Böylece onların da haklarını öderler. Onların kalbinde İlâhî ilmin de bir hakkı vardır; onun da hakkını verirler. Onlar, kimsenin hakkını yemezler.
Evlerindeki çocuklarının hakkını, nefislerinin hakkını, kalplerinin hakkını ve halkın hakkını edâ ederler. Onlar, tam bir temkin içinde olur, cümle işlerini Hakk'a ısmarlarlar.
Uygunsuz arzularını hapseder, şüphelileri bir yana atar, mutlak olanlara bakarlar. Alınması gerekeni alır, verilmesi icab edince de verirler.
Kalplerinin ve sırlarının sınırını çizer, hadlerini aştırmazlar. Halka daima iyilik ederler. Bu işler, mutlaka yapmakta olduğunuz uygunsuz işlerden daha ileridedir. Bildiklerinizin tâ ötesinde olan işlerdir.
İman sahibi, kardeşine öğüt verir de kabul etmezse, şöyle der: "Yakında dediğimi hatırlayacaksın; yaptığım işi Allah için yaparım."
İrfan sahibi, halkın nefislerine karşı tevhid ve iman kılıcı ile cihad açar; İlâhî esrara ait bir şeyi onlarda sezerse alır, şahın kapısına iletir. O, kullarını bizzat görür.
İman sahibinin sevdiği işler içinde en iyisi ibâdettir ve ibâdetler içinde en çok namazı sever. O evinde oturur, ama kalbi müezzini gözetir. Çünkü müezzin Hakk'ın dâvetçisidir. Ezanı işitince kalbini sürur kaplar. Camiye veya mescide uçar gibi gider.
Cami civarında bir dilenci ile karşılaşırsa yüzünü ekşitmez. Yanında bir şeyi varsa verir, yoksa hoşça savar. Çünkü Peygamber (s.a.a.v) efendimizin: "Dilenci, Allah'ın kullarına hediyesidir" Hadîs-i Şerifini bilir.
Ona bir şey verirken sevinir. Çünkü öbür âlemde verdiğini, Hak ona bolca öder. Bu, iman sahibi bir âbidin yapması gereken iştir. İrfan sahibi daha başkadır.
O, şer'î hadleri yerine getirmeye gayret eder. Bilhassa kalbine Rabbinden gayri şeyin girmemesi için elinden gelen gayreti sarf eder. Kalbine nazar ettiği zaman, Hak'dan başkasının korkusunu ve ümidini bulmaktan çok korkar.
Kalbini halkın ve sebeplerin kirine belemekten çekinir. Halkla karşılaşmayı pek sevmez. Ancak, onları birer hasta kabul ettiği için, doktor olarak kabul eder. Ne dünya hayatını sever ne âhiret hayatını...
Çünkü o, Hak yakınlığı izzetini bulmuştur. Sevdiği, hoşluk bulduğu tek şey odur.
Peygamber (s.a.a.v) efendimiz, bir kudsî hadisi şöyle anlatır: "Kıyamet günü Hak Teâlâ mü'min kullarına, şu hitabı yapar: "Ahîreti dünyanıza tercih ettiniz; bana ibâdeti ise, şehvet duygularınıza tercih ettiniz. İzzetime, celâlime yemin ederim ki, cenneti ancak sizin için yarattım." Bu kelâm mü'minler içindir.
Bir de sevenlere hitab var, o da şu: "Dünya ve âhiret dahil, bütün yarattıklarıma karşı büyük zâtımı üstün tuttunuz. Halkı kalbinizden attınız. Sırlarınızı onlardan boşalttınız. Bu sebeple işte size vechim, işte size yakınlığım, siz benim gerçek kullarımsınız." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.