‘Suriye'de stratejik derinlik stratejik bozgun oldu’
Babüroğlu, “Türkiye'nin Suriye politika stratejik derinlikten stratejik bozguna giden acıklı bir yolculuğun hikayesi” dedi.
17.07.2024 11:01:00
Bülent TAPICI
Bülent TAPICI





Emekli Tümgeneral Naim Babüroğlu AKP iktidarının Suriye politikasını değerlendirdi.
Babüroğlu, "Türkiye'nin Suriye politika stratejik derinlikten stratejik bozguna giden acıklı bir yolculuğun hikayesi" dedi.
Naim Babüroğlu şu değerlendirmeyi yaptı;
"Türkiye'nin Suriye politikasını tarif edilecek olursak; dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun bir 'stratejik derinlik' terimi vardı. Türkiye'nin Suriye politika stratejik
derinlikten stratejik bozguna giden acıklı bir yolculuğun hikayesi. Stratejik derinlik stratejik bozgun oldu.
Stratejik derinlik hayaliyle ve ihtirasla başlayan bu yolculuğun sonunda Türkiye dünyanın en fazla göçmenini barındıran ülke oldu, Suriye'de Türkiye'yi tehdit eden PKK terör örgütünün 10-15 katı gücünde bir PKK kolu PYD - YPG terör örgütü devletçiği oldu, 911 kilometrelik Türkiye Suriye sınırı terör üreten bir coğrafyaya dönüştü.
Hatay ile 170 km sınırı olan Suriye'nin İdlip kenti küçük Afganistan'a dönüştü. Dünyanın hiçbir ülkesi, Afrika ülkesi bile böyle bir coğrafyada olmak istemez. Şimdi Türkiye'nin stratejik derinlikle, değerli yalnızlıkla, sıfır sorunla başladığı bu politikanın sonucu bu.
Şimdi Türkiye'nin bunu çözmesi için 13 yıl sonra adım atması olumlu. Bu adım desteklenmeli ama iktidarın kararlı olması lazım. İktidarın bir gün 'göçmenleri göndereceğiz, bir gün gönüllü göndereceğiz, bir gün Şam yönetimine karşı olan muhalifleri desteklemeye devam edeceğiz' demesiyle olmaz. Ne yapacaksın, Şam yönetimiyle, Putin'i araya koyarak yapacaksın. Bağdat'ta herhalde ilk görüşme olur burada bir yol haritası çizecekler. Türkiye, 'Terör örgütü tehdidi ortadan kalkınca ben askeri varlığımı Suriye'den çekeceğim ve yol haritası da şu' diyecek.
İkinci adım Suriye ile Türkiye 2011'den önce nasıl işbirliği şeklinde gidiyorlarsa öyle gidecek ama Türkiye artık Şam yönetimini devirmeyi hedefleyen, ayrı bayrağı olan muhaliflere de ev sahipliği yapmayacak, onu yol haritasına bağlayacak diyecek ki; ben şöyle yapacağım, böyle yapacağım.
Hükümetin bu konuda kafası karışık. Hükümetin ben bu konuda çok istekli olduğunu değerlendirmiyorum. Bu sanki bir seçim dönük bir hamle gibi bir durum oldu. Ben Anadolu'yu çok geziyorum konferanslar nedeniyle; sığınmacı ve göçmen konusunda somut adımları olmayan, göçmenleri ve sığınmacı ülkelerine gönderme kararlılığı göstermeyen bir parti gelecek seçimlerde iktidar olamaz.
Bu sığınmacı konusu artık bir Milli Güvenlik sorunu haline geldi, kesin bir beka sorunu. Dünyanın en fazla göçmenine ev sahipliği yapan bir ülke daima risk altında olur. Bunların içinde kaç bin CIA ajanı var, kaç bin İngiliz istihbarat ajanı var, kaç bin Rus, kaç bin İsrail ajanı var bilmiyoruz. Bunlar potansiyel el bombası. Bunların içinde kaçının El Kaide'ye, kaçının IŞID'a, kaçının PKK- PYD terör örgütüne hizmet edeceğini bilmiyoruz. Biz, yarın öbür gün bunların kaçının Türkiye'yi bölmek, parçalamak için sırada bekleyen devletlerin veya güçlerin maşası olacağını bilmiyoruz. Onun için daima bir tehdittir ve Türkiye en kısa zamanda buradan kurtulmalıdır.
Türkiye şunu yapacak; Avrupa birliği ile imzaladığı Geri Kabul Anlaşmasını iptal edecek. Sığınmacı istediği ülkeye gitme hakkına sahiptir. Bir sığınmacı, 'Ben Bulgaristan'a, Danimarka'ya, Norveç'e, Lüksemburg'a gitmek istiyorum' diyor ama biz , 'Hayır gidemezsin' diyoruz. Niye? Çünkü ben Avrupa Birliği ile Geri Kabul Anlaşması yaptım. Sen gidemezsin, gidersen iade ediyorlar! Bu Geri Kabul Anlaşması hiçbir ulusal çıkara hizmet etmiyor. Bu anlaşmayı iptal edelim, isteyen sığınmacı isteyen ülkeye girsin."
Babüroğlu, "Türkiye'nin Suriye politika stratejik derinlikten stratejik bozguna giden acıklı bir yolculuğun hikayesi" dedi.
Naim Babüroğlu şu değerlendirmeyi yaptı;
"Türkiye'nin Suriye politikasını tarif edilecek olursak; dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun bir 'stratejik derinlik' terimi vardı. Türkiye'nin Suriye politika stratejik
derinlikten stratejik bozguna giden acıklı bir yolculuğun hikayesi. Stratejik derinlik stratejik bozgun oldu.
Stratejik derinlik hayaliyle ve ihtirasla başlayan bu yolculuğun sonunda Türkiye dünyanın en fazla göçmenini barındıran ülke oldu, Suriye'de Türkiye'yi tehdit eden PKK terör örgütünün 10-15 katı gücünde bir PKK kolu PYD - YPG terör örgütü devletçiği oldu, 911 kilometrelik Türkiye Suriye sınırı terör üreten bir coğrafyaya dönüştü.
Hatay ile 170 km sınırı olan Suriye'nin İdlip kenti küçük Afganistan'a dönüştü. Dünyanın hiçbir ülkesi, Afrika ülkesi bile böyle bir coğrafyada olmak istemez. Şimdi Türkiye'nin stratejik derinlikle, değerli yalnızlıkla, sıfır sorunla başladığı bu politikanın sonucu bu.
Şimdi Türkiye'nin bunu çözmesi için 13 yıl sonra adım atması olumlu. Bu adım desteklenmeli ama iktidarın kararlı olması lazım. İktidarın bir gün 'göçmenleri göndereceğiz, bir gün gönüllü göndereceğiz, bir gün Şam yönetimine karşı olan muhalifleri desteklemeye devam edeceğiz' demesiyle olmaz. Ne yapacaksın, Şam yönetimiyle, Putin'i araya koyarak yapacaksın. Bağdat'ta herhalde ilk görüşme olur burada bir yol haritası çizecekler. Türkiye, 'Terör örgütü tehdidi ortadan kalkınca ben askeri varlığımı Suriye'den çekeceğim ve yol haritası da şu' diyecek.
İkinci adım Suriye ile Türkiye 2011'den önce nasıl işbirliği şeklinde gidiyorlarsa öyle gidecek ama Türkiye artık Şam yönetimini devirmeyi hedefleyen, ayrı bayrağı olan muhaliflere de ev sahipliği yapmayacak, onu yol haritasına bağlayacak diyecek ki; ben şöyle yapacağım, böyle yapacağım.
Hükümetin bu konuda kafası karışık. Hükümetin ben bu konuda çok istekli olduğunu değerlendirmiyorum. Bu sanki bir seçim dönük bir hamle gibi bir durum oldu. Ben Anadolu'yu çok geziyorum konferanslar nedeniyle; sığınmacı ve göçmen konusunda somut adımları olmayan, göçmenleri ve sığınmacı ülkelerine gönderme kararlılığı göstermeyen bir parti gelecek seçimlerde iktidar olamaz.
Bu sığınmacı konusu artık bir Milli Güvenlik sorunu haline geldi, kesin bir beka sorunu. Dünyanın en fazla göçmenine ev sahipliği yapan bir ülke daima risk altında olur. Bunların içinde kaç bin CIA ajanı var, kaç bin İngiliz istihbarat ajanı var, kaç bin Rus, kaç bin İsrail ajanı var bilmiyoruz. Bunlar potansiyel el bombası. Bunların içinde kaçının El Kaide'ye, kaçının IŞID'a, kaçının PKK- PYD terör örgütüne hizmet edeceğini bilmiyoruz. Biz, yarın öbür gün bunların kaçının Türkiye'yi bölmek, parçalamak için sırada bekleyen devletlerin veya güçlerin maşası olacağını bilmiyoruz. Onun için daima bir tehdittir ve Türkiye en kısa zamanda buradan kurtulmalıdır.
Türkiye şunu yapacak; Avrupa birliği ile imzaladığı Geri Kabul Anlaşmasını iptal edecek. Sığınmacı istediği ülkeye gitme hakkına sahiptir. Bir sığınmacı, 'Ben Bulgaristan'a, Danimarka'ya, Norveç'e, Lüksemburg'a gitmek istiyorum' diyor ama biz , 'Hayır gidemezsin' diyoruz. Niye? Çünkü ben Avrupa Birliği ile Geri Kabul Anlaşması yaptım. Sen gidemezsin, gidersen iade ediyorlar! Bu Geri Kabul Anlaşması hiçbir ulusal çıkara hizmet etmiyor. Bu anlaşmayı iptal edelim, isteyen sığınmacı isteyen ülkeye girsin."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.