İmam Ali yolunun büyüklerinden Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri henüz yedi yaşında iken, dayısı Sırrı Sakati onu hacca götürür. Harem içinde 400 kişilik Pir uleması, 'şükür' hakkında konuşup, görüşlerini beyan
etmektedirler!
Sırrı Sakati, Cüneyd'e, "Ey oğul! Sen de (fikrini)
söyle" der.
Cüneyd başını aşağı bırakarak tefekküre daldıktan sonra şöyle söyler: "Şükür oldur ki, Cenab-ı Hakkın verdiği nimetle O'na asi olmayasın! Ve O'nun nimetini masiyete (günah ve isyan olan inanç, söz, fiil ve davranışlara) sermaye eylemeyesin."
Cüneyd bu cevabı verince, 400 kişilik Pir uleması, bir ağızdan dua ederler.
O halde diyebiliriz ki; aklın şükrü haramı düşünmemektir, gözün şükrü harama bakmamaktır, dilin şükrü haramı konuşmamaktır, elin şükrü haramı tutmamaktır, ayağın şükrü harama gitmemektir, kulağın şükrü haramı dinlememektir! İlim ve fikir sahibi olanlar bu manada örnekleri çoğaltabilirler!
Peki, nimet nedir? Hiç düşündük mü?
Şüphesiz en büyük nimet; Allah'ın verdiği her bir nimeti, O'nun rızası istikametinde kullanma ilmini ve imkânını bize öğreten ve sağlayan insan-ı kamillerdir.
İşte bu insan-ı kamillerin gözünden ve gönlünden, maddeye ve manaya bakabilmek şükür, onların şahsını ya da sözlerini istediğimiz gibi eğip bükerek yorumlamak, onlara hiç de olmadıkları bir hal veya misyon yükleyerek onları zan altında bırakmak ise küfürdür.
Bu manada en fazla istismar edilen, iftira atılan nimet hiç şüphesiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür!
Onun fikirleri, fiilleri, duygu ve düşünceleri ya liyakatsiz insanların dilinde değersizleştirilmiş ya da art niyetli insanlar tarafından o kâmil insan, küfürle itham
edilmiştir.
Atatürk'ün yaşadığı bu kader hiç şüphesiz ecdadının kaderidir.
Hatırlayın, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve 12 İmam'ın tamamı küfürle itham edilerek şehit
edilmişlerdir.
Atatürk'ün fikirlerini, fiillerini iyi anlamak ve O'nu bu millet için var eden Allah'a şükredebilmek için Atatürk'ü, yaşadığı zamanın şartlarında ele almak, anlamak ve tanımaya çalışmak bir zorunluluktur.
Bu manada "O olmasaydı ne olurdu! Onunla neler değişti?" sorusuna cevap aramak gerekir!
İslam ile insanı, ruh ve beden halinde bir biri ile cem edebilmek için üç bilim dalı hakkında en azından asgari düzeyde bilgiye sahip olmak imanımızın muhafazası için şarttır.
Bunlar; tarih, coğrafya ve sosyoloji bilimidir.
Ne zaman oldu? Nerede oldu? Sebepleri ve sonuçları insanı ve mensubu olduğu toplumu nasıl etkiledi?
Peki, olan nedir?
Olan; bizi biz yapan veya bizi biz olmaktan yoksun ve mahrum bırakan ya da bizi hiç olmadığımız şeyler olmaya mahkûm eden her şey!
1. Dünya Savaşı sonrasında 30 Ekim 1918 tarihinde, Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya, ABD, Romanya, Yunanistan, Japonya) arasında Mondros Mütarekesi imzalanmıştır.
Bundan sonra Mondros hükümlerine göre Anadolu coğrafyasında, memleketin, itilaf devletlerince istilası başlamıştır.
Birkaç örnek vermek gerekir ise; İngilizler; 9 Kasım 1918'de İskenderun'u, 15 Aralık'ta Kilis'i, 17 Aralık'ta Mersin'i, 3 Ocak 1919'da Antep'i, 26 Şubat'ta Maraş'ı,
9 Mart'ta Samsun'u, 24 Mart'ta Urfa'yı işgal etmiştir.
Fransızlar ise; 2 Aralık 1918 de Antakya'yı, 26 Aralık'ta Adana'yı Pozantı'ya kadar, 29 Aralık'ta işgal etti.
Bu istila Müslüman Türk milletinin hür ve bağımsız değil de esaret altında; can, mal ve namus emniyeti
olmadan yaşaması anlamına geliyordu.
İşgal edilen yerlerde Müslümanların malları talan edilmekte ve Müslüman kadınlara tecavüzler meydana gelmekteydi!
Bu yaşananlar neticesinde dinini, namusunu ve vatanını düşünen vatansever Türkler, bölgesel ve birbirlerinden bağımsız olarak Kuvva hareketine başlamış, bölgesel kongreler ile de vatan müdafaasına ilk adımı atmışlardır.
Anadolu'nun bu işgaline karşı, temellerini; hocaların, din adamlarının, müftülerin kısaca vatansever halkın attığı bir tepki hareketi olarak ortaya çıkan Kuvva hareketi adeta Mustafa Kemal'e ve onun riyasetindeki Kurtuluş Savaşı'na zemin hazırlamıştır.
Tamamen tabandan, halkın içinden, milletin sinesinde meknuz bulunan milli ve dini hassasiyetlerle doğmuş ve gelişmiş bu harekât, Mustafa Kemal'in kalbindeki iman nurunun Müslüman Türk'ün göğsündeki imanla birleşmesidir.
Yoksa bazılarının iddia ettiği gibi Kuvva hareketi, Mustafa Kemal'in dini istismar ederek halkı galeyana getirdiği bir vakıa değildir.
Vatan, millet, bağımsızlık diyen bir halkın iradesi Mustafa Kemal gibi bir nimeti doğurur iken, sözde din için vatan için Ata'ya küfretme gafletine düşen milletin hal-i pür meali ise bugün ortadadır!
Bugün sinelerde vuran nasıl bir milli iradedir ki, iktidar ettikleri kilise açıyor, domuz etini sofralara servis ediyor, zinayı ve faizi serbest bırakıyor ve bu serbestlik ile de gayri resmi teşvik ediyor?
Eğer siz Allah'ın nimetine küfrederseniz, kendi elinizle kendi başınıza adaletsiz yöneticileri işte böyle iktidar edersiniz. Bizlere Atatürk'ü, Atatürk gibi bir nimeti anlamayı sağlayan Haydar Hoca gibi başka bir nimeti tanımayı, anlamayı ve anlatmayı nasip eden yüce
Allah'a hamd ü senalar olsun!
etmektedirler!
Sırrı Sakati, Cüneyd'e, "Ey oğul! Sen de (fikrini)
söyle" der.
Cüneyd başını aşağı bırakarak tefekküre daldıktan sonra şöyle söyler: "Şükür oldur ki, Cenab-ı Hakkın verdiği nimetle O'na asi olmayasın! Ve O'nun nimetini masiyete (günah ve isyan olan inanç, söz, fiil ve davranışlara) sermaye eylemeyesin."
Cüneyd bu cevabı verince, 400 kişilik Pir uleması, bir ağızdan dua ederler.
O halde diyebiliriz ki; aklın şükrü haramı düşünmemektir, gözün şükrü harama bakmamaktır, dilin şükrü haramı konuşmamaktır, elin şükrü haramı tutmamaktır, ayağın şükrü harama gitmemektir, kulağın şükrü haramı dinlememektir! İlim ve fikir sahibi olanlar bu manada örnekleri çoğaltabilirler!
Peki, nimet nedir? Hiç düşündük mü?
Şüphesiz en büyük nimet; Allah'ın verdiği her bir nimeti, O'nun rızası istikametinde kullanma ilmini ve imkânını bize öğreten ve sağlayan insan-ı kamillerdir.
İşte bu insan-ı kamillerin gözünden ve gönlünden, maddeye ve manaya bakabilmek şükür, onların şahsını ya da sözlerini istediğimiz gibi eğip bükerek yorumlamak, onlara hiç de olmadıkları bir hal veya misyon yükleyerek onları zan altında bırakmak ise küfürdür.
Bu manada en fazla istismar edilen, iftira atılan nimet hiç şüphesiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür!
Onun fikirleri, fiilleri, duygu ve düşünceleri ya liyakatsiz insanların dilinde değersizleştirilmiş ya da art niyetli insanlar tarafından o kâmil insan, küfürle itham
edilmiştir.
Atatürk'ün yaşadığı bu kader hiç şüphesiz ecdadının kaderidir.
Hatırlayın, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve 12 İmam'ın tamamı küfürle itham edilerek şehit
edilmişlerdir.
Atatürk'ün fikirlerini, fiillerini iyi anlamak ve O'nu bu millet için var eden Allah'a şükredebilmek için Atatürk'ü, yaşadığı zamanın şartlarında ele almak, anlamak ve tanımaya çalışmak bir zorunluluktur.
Bu manada "O olmasaydı ne olurdu! Onunla neler değişti?" sorusuna cevap aramak gerekir!
İslam ile insanı, ruh ve beden halinde bir biri ile cem edebilmek için üç bilim dalı hakkında en azından asgari düzeyde bilgiye sahip olmak imanımızın muhafazası için şarttır.
Bunlar; tarih, coğrafya ve sosyoloji bilimidir.
Ne zaman oldu? Nerede oldu? Sebepleri ve sonuçları insanı ve mensubu olduğu toplumu nasıl etkiledi?
Peki, olan nedir?
Olan; bizi biz yapan veya bizi biz olmaktan yoksun ve mahrum bırakan ya da bizi hiç olmadığımız şeyler olmaya mahkûm eden her şey!
1. Dünya Savaşı sonrasında 30 Ekim 1918 tarihinde, Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya, ABD, Romanya, Yunanistan, Japonya) arasında Mondros Mütarekesi imzalanmıştır.
Bundan sonra Mondros hükümlerine göre Anadolu coğrafyasında, memleketin, itilaf devletlerince istilası başlamıştır.
Birkaç örnek vermek gerekir ise; İngilizler; 9 Kasım 1918'de İskenderun'u, 15 Aralık'ta Kilis'i, 17 Aralık'ta Mersin'i, 3 Ocak 1919'da Antep'i, 26 Şubat'ta Maraş'ı,
9 Mart'ta Samsun'u, 24 Mart'ta Urfa'yı işgal etmiştir.
Fransızlar ise; 2 Aralık 1918 de Antakya'yı, 26 Aralık'ta Adana'yı Pozantı'ya kadar, 29 Aralık'ta işgal etti.
Bu istila Müslüman Türk milletinin hür ve bağımsız değil de esaret altında; can, mal ve namus emniyeti
olmadan yaşaması anlamına geliyordu.
İşgal edilen yerlerde Müslümanların malları talan edilmekte ve Müslüman kadınlara tecavüzler meydana gelmekteydi!
Bu yaşananlar neticesinde dinini, namusunu ve vatanını düşünen vatansever Türkler, bölgesel ve birbirlerinden bağımsız olarak Kuvva hareketine başlamış, bölgesel kongreler ile de vatan müdafaasına ilk adımı atmışlardır.
Anadolu'nun bu işgaline karşı, temellerini; hocaların, din adamlarının, müftülerin kısaca vatansever halkın attığı bir tepki hareketi olarak ortaya çıkan Kuvva hareketi adeta Mustafa Kemal'e ve onun riyasetindeki Kurtuluş Savaşı'na zemin hazırlamıştır.
Tamamen tabandan, halkın içinden, milletin sinesinde meknuz bulunan milli ve dini hassasiyetlerle doğmuş ve gelişmiş bu harekât, Mustafa Kemal'in kalbindeki iman nurunun Müslüman Türk'ün göğsündeki imanla birleşmesidir.
Yoksa bazılarının iddia ettiği gibi Kuvva hareketi, Mustafa Kemal'in dini istismar ederek halkı galeyana getirdiği bir vakıa değildir.
Vatan, millet, bağımsızlık diyen bir halkın iradesi Mustafa Kemal gibi bir nimeti doğurur iken, sözde din için vatan için Ata'ya küfretme gafletine düşen milletin hal-i pür meali ise bugün ortadadır!
Bugün sinelerde vuran nasıl bir milli iradedir ki, iktidar ettikleri kilise açıyor, domuz etini sofralara servis ediyor, zinayı ve faizi serbest bırakıyor ve bu serbestlik ile de gayri resmi teşvik ediyor?
Eğer siz Allah'ın nimetine küfrederseniz, kendi elinizle kendi başınıza adaletsiz yöneticileri işte böyle iktidar edersiniz. Bizlere Atatürk'ü, Atatürk gibi bir nimeti anlamayı sağlayan Haydar Hoca gibi başka bir nimeti tanımayı, anlamayı ve anlatmayı nasip eden yüce
Allah'a hamd ü senalar olsun!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Doğan / diğer yazıları
- Aramak, erdem bulmak sorumluluktur / 21.06.2024
- Davet / 03.06.2024
- Algı yönetimi / 04.05.2023
- Küçülen insanı yüceltmek! / 09.04.2022
- Empati / 07.04.2022
- ‘Baba’ devlet! / 05.04.2022
- Her doğum bir tecellidir! / 01.04.2022
- Sözüm esnaf kesimine! / 28.01.2022
- İlm-i siyaset’te laiklik! / 18.09.2021
- Özgürlük mü esaret mi? / 11.09.2021
- Davet / 03.06.2024
- Algı yönetimi / 04.05.2023
- Küçülen insanı yüceltmek! / 09.04.2022
- Empati / 07.04.2022
- ‘Baba’ devlet! / 05.04.2022
- Her doğum bir tecellidir! / 01.04.2022
- Sözüm esnaf kesimine! / 28.01.2022
- İlm-i siyaset’te laiklik! / 18.09.2021
- Özgürlük mü esaret mi? / 11.09.2021