Prof. Dr. Haydar Baş'ın kalemindenDini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler
Misyonerlerin Doğu hakkında ve özellikle İslam'la ilgili cehaletlerini fark etmeleri ve tahrif çabaları yeni bir mesleğin doğmasına yol açtı: Şarkiyatçılık. Oryantalizmin üzerinde geliştiği temeli ilk kez Hıristiyan misyonerler atmıştı. Bu ilgi özellikle 19. yy'ın ilk yarısıyla 20. yy'ın ilk yıllarında zirvesine ulaştı. Bu dönemlerde, Belçikalı, Hollandalı, İspanyalı, Fransız, İngiliz ve Amerikalı misyonerlerin hepsi çalışmalar yaptı. S. Zvemer, H. Lamnens, D. B. Mac Donald, M. A. Palacious, C. De Faucault, M. Watt, K. Cragg gibi isimler çalışmalarını yayınladı. İslam konusundaki şüpheler ortaya atıp, onu ikincil bir konuma düşürmeye çalıştılar.
Misyoner çıkarlarla ticari çıkarlar 17. yy. sırasında çakışmaya başladı. İngiltere, Fransa, Almanya, Portekiz, Hollanda ve İspanyalı kişiler Müslüman ve gayrimüslim topraklarda ticarî şirketler kurmaya başladılar. Müslüman ülkeler ana ilgi odağını oluşturuyordu. Çünkü Hindistan'ın büyük bölümü Moğol, Ortadoğu ise Osmanlı yönetimi altındaydı. Avrupalı ticaret şirketlerinin siyasî boyutlar kazanması için uzun zaman geçmesi gerekmedi. Bu bölgelerdeki kullanılmamış hammaddelerin talan edilmesi işi, tekelleştirme ve kârın devamlılığı için siyasî kontrolü gerekli kılıyordu.91 Özellikle 19. asrın ortasından itibaren İslam dünyasının maruz kaldığı işgallerin Avrupa'nın Şarka olan bakış açısını belirlemede büyük rolü oldu. Sömürgecilik, müsteşriklik kültüründen istifade etti. Diğer taraftan Garbın Şark üzerindeki hakimiyeti, müsteşrikliğin durumunu güçlendirmiş, böylece müsteşriklik, Avrupa'nın Şark yayılmacılığı ile doğru orantılı olarak müessese ve muhteva bakımından büyük ilerlemeler kaydetmiştir. 19. asır, Batılı sömürgecilerin, İslam dünyasının geniş bir bölümünü istila etmesine şahit oldu. 1857'de İngilizler, siyasî olarak Hindistan'ı istila ettiler. Böylece Hindistan, resmen İngiliz Kraliyeti'nin tebaiyetine girdi. Aslında 1857 yılından itibaren zaten Hindistan Şark şirketinin nüfuzu altına girmişti. 1857 yılında Fransızlar, 1830'dan beri istila etmeye başladıkları Cezayir'i bütünüyle ele geçirdiler. Hollanda bundan önce yani 17. asrın başlarında Hollanda-Hind şirketi yoluyla Doğu Hind adalarını (Endonezya) istila etmişti. 1881 yılından sonra, Mısır ve Tunus istila edildi. Sömürgeciler, İslam dünyasını parça parça koparıp kendi hâkimiyetleri altına almaya başladılar. Nihayet İslam dünyasını, doğudan batıya çember altına almaya muvaffak oldular. Birinci Dünya Harbi'nden sonra, hemen hemen İslam dünyasının tamamı, Garb sömürgesinin nüfuzuna boyun eğmiş oldu. Sömürgecilik, kendi maksadına hizmet ettirmek, hedeflerini gerçekleştirip, Müslüman ülkelerde hâkimiyetini sağlamlaştırmak için bir grup müsteşriki kullanmayı başardı. Böylece müsteşriklikle sömürgecilik arasında resmî ve sağlam bir bağ oluştu. İlimlerini, Müslümanların zelil kılınmasına adayan birçok müsteşrik, bu cereyana kendisini kaptırdı. Bu durum, insaflı müsteşriklerin karşısında utanç duydukları bir husus oldu. Bu konuda çağdaş Alman müsteşrik Stephan Wild, şunları söylüyor:
"Bundan daha çirkini kendilerine müsteşrik adını veren bir grup, İslamiyet ve İslam tarihi hakkındaki bilgilerini, İslam'ın ve Müslümanların zayıflatılması yolunda kullandılar. Bu, misyonlarına samimiyetle bağlı müsteşriklerin bütün açıklığıyla itiraf etmeleri gereken acı bir gerçektir".
Müsteşriklikle sömürgecilik arasındaki irtibatın çok sayıda misalleri vardır. Biz sadece Almanca İslam Dergisi'nin kurucusu ve Afrika'da Almanya'nın sömürgeci emellerine hizmet eden, araştırmalar yapan Karl Heinrich Becker'i örnek veriyoruz. (Ö. 1933).
Almanya 1885-1886 yıllarında sâkinleri kısmen Müslüman olan bazı Afrika ülkelerini sömürgeleştirdiler. Bu ülkeler 1918 yılına kadar Almanya'nın hâkimiyeti altında kaldı. Bu gaye ile 1887 yılında, bir Şark Dilleri Enstitüsü kuruldu. Bu enstitünün görevi, o zamanki Şark ve Uzakdoğu ülkeleri ve bu ülkelerin millet ve kültürleri hakkında bilgi elde etmek şeklinde özetlenebilir.
Alman müsteşrik Ulrich Harmann, bu konuda şöyle der: "1919'dan önce âlem-i İslam hakkındaki Alman araştırmaları daha az masum ve iyi niyetliydi. Bizim büyük müsteşriklerimizden birisi olan Karl Heinrich Becker, siyasî faaliyetlere dalmış bulunmaktaydı. Öyle ki, 1914 yılında Afrika'da İslamiyet'in İngilizlere karşı bir siyasî zırh olarak kullanılma planlarının ateşli bir taraftarı olmuştu." Rusça olarak yayınlanan Âlem-i İslam (Mir İslama) dergisinin kurucusu Barthold'a (Ö. 1930) gelince, bu zâtın da Rus hükümetine yaptığı ve Orta Asya'da Rusya'nın çıkarlarına hizmet eden teklifleri gerçekleştirildi.
İslamiyat sahasında Hollandalı meşhur Snouck Hurgronje (Ö. 1936) sömürgecilik hizmetinde çalışmak için hazırlanmak uğrunda 1885 yılında Mekke'ye bir Müslüman ismi olan Abdulgaffar adını takınarak gitmiş ve burada bir buçuk sene kalmıştır. Arapça'yı bir Arap gibi konuşabilmesi de bu faaliyetlerinde kendisine yardımcı olmuştur. Bu müsteşrik, Doğu Hindistan'ın Hollanda hâkimiyetinde bulunan bölgelerinde kültürel ve sömürgeci siyasetlerin oluşmasında mühim roller oynamıştır.
Fransa'da Kuzey Afrika işlerinden sorumlu Sömürgeler Bakanlığı'na bağlı müsteşar olarak çalışan bir çok müsteşrik vardır. Misal olarak Sacy'yi verebiliriz. Bu zat 1805 tarihinden itibaren Fransa Dışişleri Bakanlığı'ndaki "müsteşrik" makamını işgal etmiştir. 1830'da Fransızlar Cezayir'i işgal edince Cezayirlilere hitaben yayınlanan bildirileri tercüme eden zâttır. Şark ile ilgili meselelerde, dışişleri bakanlığı tarafından düzenli olarak savunma bakanlığı tarafından da özel durumlarda kendisine danışılıyordu. Yakın bir zamana kadar Massignon, Fransız Sömürgeler Dairesi'nde İslamî konular müsteşarı olarak bulunuyordu.
Fransız müsteşrik Hanotaux (Ö. 1944) da, "Şüphesiz bugün İslam ve Müslümanlık problemi ile karşı karşıya kaldık" isimli makalesinde Müslüman Afrika sömürgelerindeki Fransız siyasetini yönlendirmeye dair tekliflerini ve kolay idare edilmeleri için Müslümanların inançlarını zayıflatma konusunda bu tekliflerin güttüğü hedefleri açıklıyor.
Misyonerlerin Doğu hakkında ve özellikle İslam'la ilgili cehaletlerini fark etmeleri ve tahrif çabaları yeni bir mesleğin doğmasına yol açtı: Şarkiyatçılık. Oryantalizmin üzerinde geliştiği temeli ilk kez Hıristiyan misyonerler atmıştı. Bu ilgi özellikle 19. yy'ın ilk yarısıyla 20. yy'ın ilk yıllarında zirvesine ulaştı. Bu dönemlerde, Belçikalı, Hollandalı, İspanyalı, Fransız, İngiliz ve Amerikalı misyonerlerin hepsi çalışmalar yaptı. S. Zvemer, H. Lamnens, D. B. Mac Donald, M. A. Palacious, C. De Faucault, M. Watt, K. Cragg gibi isimler çalışmalarını yayınladı. İslam konusundaki şüpheler ortaya atıp, onu ikincil bir konuma düşürmeye çalıştılar.
Misyoner çıkarlarla ticari çıkarlar 17. yy. sırasında çakışmaya başladı. İngiltere, Fransa, Almanya, Portekiz, Hollanda ve İspanyalı kişiler Müslüman ve gayrimüslim topraklarda ticarî şirketler kurmaya başladılar. Müslüman ülkeler ana ilgi odağını oluşturuyordu. Çünkü Hindistan'ın büyük bölümü Moğol, Ortadoğu ise Osmanlı yönetimi altındaydı. Avrupalı ticaret şirketlerinin siyasî boyutlar kazanması için uzun zaman geçmesi gerekmedi. Bu bölgelerdeki kullanılmamış hammaddelerin talan edilmesi işi, tekelleştirme ve kârın devamlılığı için siyasî kontrolü gerekli kılıyordu.91 Özellikle 19. asrın ortasından itibaren İslam dünyasının maruz kaldığı işgallerin Avrupa'nın Şarka olan bakış açısını belirlemede büyük rolü oldu. Sömürgecilik, müsteşriklik kültüründen istifade etti. Diğer taraftan Garbın Şark üzerindeki hakimiyeti, müsteşrikliğin durumunu güçlendirmiş, böylece müsteşriklik, Avrupa'nın Şark yayılmacılığı ile doğru orantılı olarak müessese ve muhteva bakımından büyük ilerlemeler kaydetmiştir. 19. asır, Batılı sömürgecilerin, İslam dünyasının geniş bir bölümünü istila etmesine şahit oldu. 1857'de İngilizler, siyasî olarak Hindistan'ı istila ettiler. Böylece Hindistan, resmen İngiliz Kraliyeti'nin tebaiyetine girdi. Aslında 1857 yılından itibaren zaten Hindistan Şark şirketinin nüfuzu altına girmişti. 1857 yılında Fransızlar, 1830'dan beri istila etmeye başladıkları Cezayir'i bütünüyle ele geçirdiler. Hollanda bundan önce yani 17. asrın başlarında Hollanda-Hind şirketi yoluyla Doğu Hind adalarını (Endonezya) istila etmişti. 1881 yılından sonra, Mısır ve Tunus istila edildi. Sömürgeciler, İslam dünyasını parça parça koparıp kendi hâkimiyetleri altına almaya başladılar. Nihayet İslam dünyasını, doğudan batıya çember altına almaya muvaffak oldular. Birinci Dünya Harbi'nden sonra, hemen hemen İslam dünyasının tamamı, Garb sömürgesinin nüfuzuna boyun eğmiş oldu. Sömürgecilik, kendi maksadına hizmet ettirmek, hedeflerini gerçekleştirip, Müslüman ülkelerde hâkimiyetini sağlamlaştırmak için bir grup müsteşriki kullanmayı başardı. Böylece müsteşriklikle sömürgecilik arasında resmî ve sağlam bir bağ oluştu. İlimlerini, Müslümanların zelil kılınmasına adayan birçok müsteşrik, bu cereyana kendisini kaptırdı. Bu durum, insaflı müsteşriklerin karşısında utanç duydukları bir husus oldu. Bu konuda çağdaş Alman müsteşrik Stephan Wild, şunları söylüyor:
"Bundan daha çirkini kendilerine müsteşrik adını veren bir grup, İslamiyet ve İslam tarihi hakkındaki bilgilerini, İslam'ın ve Müslümanların zayıflatılması yolunda kullandılar. Bu, misyonlarına samimiyetle bağlı müsteşriklerin bütün açıklığıyla itiraf etmeleri gereken acı bir gerçektir".
Müsteşriklikle sömürgecilik arasındaki irtibatın çok sayıda misalleri vardır. Biz sadece Almanca İslam Dergisi'nin kurucusu ve Afrika'da Almanya'nın sömürgeci emellerine hizmet eden, araştırmalar yapan Karl Heinrich Becker'i örnek veriyoruz. (Ö. 1933).
Almanya 1885-1886 yıllarında sâkinleri kısmen Müslüman olan bazı Afrika ülkelerini sömürgeleştirdiler. Bu ülkeler 1918 yılına kadar Almanya'nın hâkimiyeti altında kaldı. Bu gaye ile 1887 yılında, bir Şark Dilleri Enstitüsü kuruldu. Bu enstitünün görevi, o zamanki Şark ve Uzakdoğu ülkeleri ve bu ülkelerin millet ve kültürleri hakkında bilgi elde etmek şeklinde özetlenebilir.
Alman müsteşrik Ulrich Harmann, bu konuda şöyle der: "1919'dan önce âlem-i İslam hakkındaki Alman araştırmaları daha az masum ve iyi niyetliydi. Bizim büyük müsteşriklerimizden birisi olan Karl Heinrich Becker, siyasî faaliyetlere dalmış bulunmaktaydı. Öyle ki, 1914 yılında Afrika'da İslamiyet'in İngilizlere karşı bir siyasî zırh olarak kullanılma planlarının ateşli bir taraftarı olmuştu." Rusça olarak yayınlanan Âlem-i İslam (Mir İslama) dergisinin kurucusu Barthold'a (Ö. 1930) gelince, bu zâtın da Rus hükümetine yaptığı ve Orta Asya'da Rusya'nın çıkarlarına hizmet eden teklifleri gerçekleştirildi.
İslamiyat sahasında Hollandalı meşhur Snouck Hurgronje (Ö. 1936) sömürgecilik hizmetinde çalışmak için hazırlanmak uğrunda 1885 yılında Mekke'ye bir Müslüman ismi olan Abdulgaffar adını takınarak gitmiş ve burada bir buçuk sene kalmıştır. Arapça'yı bir Arap gibi konuşabilmesi de bu faaliyetlerinde kendisine yardımcı olmuştur. Bu müsteşrik, Doğu Hindistan'ın Hollanda hâkimiyetinde bulunan bölgelerinde kültürel ve sömürgeci siyasetlerin oluşmasında mühim roller oynamıştır.
Fransa'da Kuzey Afrika işlerinden sorumlu Sömürgeler Bakanlığı'na bağlı müsteşar olarak çalışan bir çok müsteşrik vardır. Misal olarak Sacy'yi verebiliriz. Bu zat 1805 tarihinden itibaren Fransa Dışişleri Bakanlığı'ndaki "müsteşrik" makamını işgal etmiştir. 1830'da Fransızlar Cezayir'i işgal edince Cezayirlilere hitaben yayınlanan bildirileri tercüme eden zâttır. Şark ile ilgili meselelerde, dışişleri bakanlığı tarafından düzenli olarak savunma bakanlığı tarafından da özel durumlarda kendisine danışılıyordu. Yakın bir zamana kadar Massignon, Fransız Sömürgeler Dairesi'nde İslamî konular müsteşarı olarak bulunuyordu.
Fransız müsteşrik Hanotaux (Ö. 1944) da, "Şüphesiz bugün İslam ve Müslümanlık problemi ile karşı karşıya kaldık" isimli makalesinde Müslüman Afrika sömürgelerindeki Fransız siyasetini yönlendirmeye dair tekliflerini ve kolay idare edilmeleri için Müslümanların inançlarını zayıflatma konusunda bu tekliflerin güttüğü hedefleri açıklıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.