Vahiy meleği Cebrail (a.s.), güzel bir insan suretinde, etrafa ışıl ışıl nurlar saçarak göz kamaştırıcı bir aydınlıkla Kâinatın Efendisine göründü. Tatlı, fakat gür bir seda ile hitab etti:
"Oku" Kâinatın Efendisini, hayret ve korku sardı. Yüreği ürperiyordu! "Ben okuma bilmem". diye cevap verdi. Hz. Cebrail, kendilerini kucakladı ve sıkıp bıraktıktan sonra, tekrar, "Oku!" diye seslendi. Fahri Kâinat, aynı cevabı verdi: "Ben okuma bilmem!"Hz. Cebrail, ikinci kere Kâinatın Efendisini kucakladı ve sıkıp bıraktıktan sonra yine seslendi: "Oku!" Bu sefer Fahri Kâinat, "Ben okuma bilmem." dedi, "Söyle, ne okuyayım?" Bunun üzerine melek, Allah'tan aldığı ve Resulüne teslim etmeye geldiği Alak Sûresinin ilk âyetlerini başından sonuna kadar okudu: "Oku! Seni yaratan Rabbinin adıyla oku! Ki O, insanı, pıhtılaşmış bir kandan yarattı. Oku ki, senin Rabbin, kalemle yazı yazmayı öğreten, insana bilmediğini tâlim eden, bol kerem ve ihsan sahibidir."(Alak, 15).Heyecan ve haşyetin son haddinde, Kâinatın Efendisi, bizzat konuştuğu lisanla nazil olan âyetleri kelimesi kelimesine tekrar etti. Artık, inen âyetler Allah Resulünün hem diline, hem kalbine yerleşmişti. O andaki vazifesi sona eren Hz. Cebrail de birdenbire kayboluverdi.İlâhî vahye muhatab olmanın verdiği heyecan ve haşyetle titreyen Allah Resulü, mağaradan çıktı ve Mekke'ye doğru hareket etti. Yolda birçok gariblikle karşılaştı. Dağ, taş ve ağaçlar, "Esselâmü Aleyke Yâ Resûlallah!.." diyerek onu selâmlıyor ve yüksek vazifesinden dolayı tebrik ediyorlardı. Evine varan Peygamber Efendimiz, karşılaştığı hâdisenin azameti ve haşyeti karşısında âdeta konuşamaz hâle gelmişti.Kendisini merak içinde karşılayan vefakâr zevcesi Haticei Kübra'ya sâdece, "Beni örtünüz, beni örtünüz!" Sâdık zevce, bu emri alınca, yüzündeki başkalığı sezmesine rağmen, hiçbir şey sorma cesaretini gösteremeden Kâinatın Efendisini şefkat ve hürmetle yatağına yatırdı ve üstüne örtüler örttü.Bir müddet sonra uyandılar. Haticei Kübra'ya başından geçenleri olduğu gibi anlattı ve ekledi: "Korkuyorum ey Hatice!.. " Hz. Hatice, her hâlinden son derece emniyet duyduğu Kâinatın Efendisinin itminan arzusunu şu sözlerle teyid etti: "Hiç üzülme; Allah senin gibi bir kulunu hiçbir zaman utandırmaz. Sen sözün doğrusunu söylersin. Emanete riâyet edersin. Akrabalarına yakın alâka gösterirsin. Komşularına müşfik davranırsın. Fakirlere yardım elini uzatırsın. Garibleri misafir edersin. Uğradıkları felâket ve musibetlerde halka yardım edersin! Ey Muhammed! Sebat et! Vallahi, ben senin bu ümmetin peygamberi olacağını ümit ederim."
İman ve İnsan, Prof. Dr. Haydar Baş
"Oku" Kâinatın Efendisini, hayret ve korku sardı. Yüreği ürperiyordu! "Ben okuma bilmem". diye cevap verdi. Hz. Cebrail, kendilerini kucakladı ve sıkıp bıraktıktan sonra, tekrar, "Oku!" diye seslendi. Fahri Kâinat, aynı cevabı verdi: "Ben okuma bilmem!"Hz. Cebrail, ikinci kere Kâinatın Efendisini kucakladı ve sıkıp bıraktıktan sonra yine seslendi: "Oku!" Bu sefer Fahri Kâinat, "Ben okuma bilmem." dedi, "Söyle, ne okuyayım?" Bunun üzerine melek, Allah'tan aldığı ve Resulüne teslim etmeye geldiği Alak Sûresinin ilk âyetlerini başından sonuna kadar okudu: "Oku! Seni yaratan Rabbinin adıyla oku! Ki O, insanı, pıhtılaşmış bir kandan yarattı. Oku ki, senin Rabbin, kalemle yazı yazmayı öğreten, insana bilmediğini tâlim eden, bol kerem ve ihsan sahibidir."(Alak, 15).Heyecan ve haşyetin son haddinde, Kâinatın Efendisi, bizzat konuştuğu lisanla nazil olan âyetleri kelimesi kelimesine tekrar etti. Artık, inen âyetler Allah Resulünün hem diline, hem kalbine yerleşmişti. O andaki vazifesi sona eren Hz. Cebrail de birdenbire kayboluverdi.İlâhî vahye muhatab olmanın verdiği heyecan ve haşyetle titreyen Allah Resulü, mağaradan çıktı ve Mekke'ye doğru hareket etti. Yolda birçok gariblikle karşılaştı. Dağ, taş ve ağaçlar, "Esselâmü Aleyke Yâ Resûlallah!.." diyerek onu selâmlıyor ve yüksek vazifesinden dolayı tebrik ediyorlardı. Evine varan Peygamber Efendimiz, karşılaştığı hâdisenin azameti ve haşyeti karşısında âdeta konuşamaz hâle gelmişti.Kendisini merak içinde karşılayan vefakâr zevcesi Haticei Kübra'ya sâdece, "Beni örtünüz, beni örtünüz!" Sâdık zevce, bu emri alınca, yüzündeki başkalığı sezmesine rağmen, hiçbir şey sorma cesaretini gösteremeden Kâinatın Efendisini şefkat ve hürmetle yatağına yatırdı ve üstüne örtüler örttü.Bir müddet sonra uyandılar. Haticei Kübra'ya başından geçenleri olduğu gibi anlattı ve ekledi: "Korkuyorum ey Hatice!.. " Hz. Hatice, her hâlinden son derece emniyet duyduğu Kâinatın Efendisinin itminan arzusunu şu sözlerle teyid etti: "Hiç üzülme; Allah senin gibi bir kulunu hiçbir zaman utandırmaz. Sen sözün doğrusunu söylersin. Emanete riâyet edersin. Akrabalarına yakın alâka gösterirsin. Komşularına müşfik davranırsın. Fakirlere yardım elini uzatırsın. Garibleri misafir edersin. Uğradıkları felâket ve musibetlerde halka yardım edersin! Ey Muhammed! Sebat et! Vallahi, ben senin bu ümmetin peygamberi olacağını ümit ederim."
İman ve İnsan, Prof. Dr. Haydar Baş