Şems ile Mevlana, sohbet ve irşadın son merhalelerini, en güzel dönemlerini yaşarken onlar da dışarda kaynamaya, taşkınlık etmeye başlarlar. Artık Mevlana, istenen mertebeye gelmiş Şems'in irşad vazifesi tamamlanmış, daha önce kendisine bildirilen hüküm gereğince başını feda etme zamanı gelmiştir.Hanımı Kimya Hatun da rahatsızlanıp vefat etmiştir. Bu haberin şehre yayılmasından sonra onu ne pahasına olursa olsun uzaklaştırmak ve Mevlana'yı elinden kurtarmak (!) isteyenler bir plan kurup bu iş için yedi kişi seçerler.1247 yılının Aralık ayında, aralarında Mevlana'nın oğlu Alaeddin Çelebi'nin de olduğu rivayet edilen bu yedi kişi medresenin avlusunda pusuya yatar. Bir derviş kapıdan seslenerek Şems Hazretlerini dışarı çağırır. Şems derhal yerinden kalkıp çıkarken Mevlana'ya:"Görüyormusun beni dönüşü olmayan bir davetle dışarıya çağırıyorlar!" diyerek vedalaşıp çıkar.Sonra bir "Allah " feryadı yankılanır gecede...Kapı açıldığında ise, ortalıkta kimseler yoktur.Sadece birkaç damla kan lekesi görülür yerde...Başka da bir iz bulunamaz.Bu son ayrılıktır. Mevlana yine aylarca süren bekleyişe, diyar diyar gezip aramaya başlar. Ama onu maddeten olmasa da manen kendinde bulduğunu şu dizelerle dile getirir:"Beden bakımından ondan uzağız amma; Cansız bedensiz ikimiz de bir nuruz;İster O'nu gör, ister beni...Ey arayan kişi! Ben O'yum, O da ben"