Çoluk çocuk O'na ait, lâlân, dadın, bacın O;
Vekilharcın O; kâhyan veznedarın O;
Alış seninse, verişten sorumlu olan O;
Denizde savaş olacakmış... Gemin O kaptanın O;
Veya ordu lazım olsa... Askerin kumandanın O;
Köyün yasakçısı, şehrin de defterdarı O;
Ailenin hekimi, eczası... Kısacası hepsi O.
Ya sen nesin? Güya tevekkül eden Müslüman yutulmaz artık bu!
Biraz da saygı gerektir... Ne saygısızlık bu!
Hûdâ'yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hûdâ;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cür'ete ha?
Senin şu halini Sa'di ne hoş hikaye eder...
İşitmiş olacaksın ya... Neyse, dinleyiver:
Kalenderin biri köyden sabahleyin fırlar,
Arar nasibini; dönüşte kırda akşamlar.
Fakat güneş batarak ortalık karardıkça
Görür ki; yerde yatılmaz, hemen çıkar ağaca
Herif ağaçta iken bir inilti işitir...
Bakar ki: Bir kötürüm tilkinin yanık sesidir.
Zavallı posteki olmuş, bacak yok işleyecek;
Boğazsa işlemek ister... Ne yapsın... inleyecek!
Biraz geçince, kuvvetli dişlerinde bir ceylan,
İner yakındaki vadiye karşıdan arslan.
Şimdi çıkmaz olur ağaçtaki yolcunun nefesi;
Tabiatiyle durur hasta tilkinin de inlemesi!
Yiyip avını arslan, dalınca ormanına;
Sürüklenir, yanaşır tilki, sofranın yanına;
Doyar efendisinin artığı ile, sonra yatar.
Adam bu duruma bakar da düşünmeye başlar:
"Cenab-ı Hak ne kadar merhametli görmeli ki;
Açım! deyince güçten düşmüş bir topal tilki,
Ayağına gönderiyor rızkın en mükemmelini...
O halde insan çalışmaktan çekmeli elini.
Değer mi koşmaya akşam, sabah, yalan dünya?
Dolaşmayan dolaşandan akıllı... Görün ya:
Horul horul uyuyor kahpe tilki, senden tok!
Tevekkül etmeli öyleyse şimdiden tezi yok.
Yazık bu zamana kadar çektiğim sıkıntılara!.."
Sabah olunca adam dağ başında bir mağara bulur,
Orada ömrünün sonuna kadar itikafa niyet eder,
Birinci gün bakınır, ne gelen ne giden var!
İkinci gün basar açlık erir erir süzülür;
Üçüncü gün uyuşuk bir sinek olur büzülür.
Ölüm mü, uyku mu, her neyse sonunda uzanır;
Fakat işittiği bir sesle silkinir, uyanır:
"Dolaş da yırtıcı aslan kesil behey miskin!
Niçin yatıp kötürüm tilki olmak istersin?
Elin kolun tutuyorken çalış, kazanmaya bak,
Ki artığınla geçinsin senin de bir yatalak..."
Bakın ne günlere kaldık: Ya beş, ya altı kopuk,
Yamaklarıyla beraber ki hepsi kılkuyruk,
Utanmadan çıkıyor, içtihade kalkışıyor!
Bu hale karşı tahammül gerçekten zor.
Şeriatın kutsal yurdu ahır değil... Oradan çekil,
Ve kendine başka bir yer bul behey cahil!
Kuzum, eşek nalı yapsan, bir usta çingenenin
Yanında uğraşacaksın, başında mengenenin.
Peki! Yalnızca doğuştan gelen yetenekler,
Bu en basit işte bile yeterli olmuyor mu?
Ya içtihada nasıl kalkışıyor bu sersemler?
İşin ehli olanlar kimse çıksın orta yere;
Bir kere, ne var ne yok bildim hiç değilse.
Sabahleyin filozof bozuntusu, ikindi üstü İslam hukukçusu;
Pek yosma bir edip olur akşam oldu mu!
Yarın tarihçi, öbür gün siyasetin kurdu,
Bakarsın ertesi gün içtihada pey vurdu!
Kısacası bukalemun yaratılışlı züppelerin
Elinde maskara olduk... Deyin de hüküm verin!
Vekilharcın O; kâhyan veznedarın O;
Alış seninse, verişten sorumlu olan O;
Denizde savaş olacakmış... Gemin O kaptanın O;
Veya ordu lazım olsa... Askerin kumandanın O;
Köyün yasakçısı, şehrin de defterdarı O;
Ailenin hekimi, eczası... Kısacası hepsi O.
Ya sen nesin? Güya tevekkül eden Müslüman yutulmaz artık bu!
Biraz da saygı gerektir... Ne saygısızlık bu!
Hûdâ'yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hûdâ;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cür'ete ha?
Senin şu halini Sa'di ne hoş hikaye eder...
İşitmiş olacaksın ya... Neyse, dinleyiver:
Kalenderin biri köyden sabahleyin fırlar,
Arar nasibini; dönüşte kırda akşamlar.
Fakat güneş batarak ortalık karardıkça
Görür ki; yerde yatılmaz, hemen çıkar ağaca
Herif ağaçta iken bir inilti işitir...
Bakar ki: Bir kötürüm tilkinin yanık sesidir.
Zavallı posteki olmuş, bacak yok işleyecek;
Boğazsa işlemek ister... Ne yapsın... inleyecek!
Biraz geçince, kuvvetli dişlerinde bir ceylan,
İner yakındaki vadiye karşıdan arslan.
Şimdi çıkmaz olur ağaçtaki yolcunun nefesi;
Tabiatiyle durur hasta tilkinin de inlemesi!
Yiyip avını arslan, dalınca ormanına;
Sürüklenir, yanaşır tilki, sofranın yanına;
Doyar efendisinin artığı ile, sonra yatar.
Adam bu duruma bakar da düşünmeye başlar:
"Cenab-ı Hak ne kadar merhametli görmeli ki;
Açım! deyince güçten düşmüş bir topal tilki,
Ayağına gönderiyor rızkın en mükemmelini...
O halde insan çalışmaktan çekmeli elini.
Değer mi koşmaya akşam, sabah, yalan dünya?
Dolaşmayan dolaşandan akıllı... Görün ya:
Horul horul uyuyor kahpe tilki, senden tok!
Tevekkül etmeli öyleyse şimdiden tezi yok.
Yazık bu zamana kadar çektiğim sıkıntılara!.."
Sabah olunca adam dağ başında bir mağara bulur,
Orada ömrünün sonuna kadar itikafa niyet eder,
Birinci gün bakınır, ne gelen ne giden var!
İkinci gün basar açlık erir erir süzülür;
Üçüncü gün uyuşuk bir sinek olur büzülür.
Ölüm mü, uyku mu, her neyse sonunda uzanır;
Fakat işittiği bir sesle silkinir, uyanır:
"Dolaş da yırtıcı aslan kesil behey miskin!
Niçin yatıp kötürüm tilki olmak istersin?
Elin kolun tutuyorken çalış, kazanmaya bak,
Ki artığınla geçinsin senin de bir yatalak..."
Bakın ne günlere kaldık: Ya beş, ya altı kopuk,
Yamaklarıyla beraber ki hepsi kılkuyruk,
Utanmadan çıkıyor, içtihade kalkışıyor!
Bu hale karşı tahammül gerçekten zor.
Şeriatın kutsal yurdu ahır değil... Oradan çekil,
Ve kendine başka bir yer bul behey cahil!
Kuzum, eşek nalı yapsan, bir usta çingenenin
Yanında uğraşacaksın, başında mengenenin.
Peki! Yalnızca doğuştan gelen yetenekler,
Bu en basit işte bile yeterli olmuyor mu?
Ya içtihada nasıl kalkışıyor bu sersemler?
İşin ehli olanlar kimse çıksın orta yere;
Bir kere, ne var ne yok bildim hiç değilse.
Sabahleyin filozof bozuntusu, ikindi üstü İslam hukukçusu;
Pek yosma bir edip olur akşam oldu mu!
Yarın tarihçi, öbür gün siyasetin kurdu,
Bakarsın ertesi gün içtihada pey vurdu!
Kısacası bukalemun yaratılışlı züppelerin
Elinde maskara olduk... Deyin de hüküm verin!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025