Bilindiği gibi Sayın Akdağ, halen Sağlık Bakanımızdır ve bizim de hemşehrimizdir. Uzun yıllar Erzurum'da sağlık sektöründe çalışmış olduğu için bu şehrin problemlerini, dramını, ıstırabını en iyi bilmesi gerekir, diye düşünüyoruz.
Amcamın hastalığı nedeniyle son üç gün içinde sıkça uğradığım bir hastanede şahit olduğum çelişkileri, yanlışlıkları daha sonraki yazılarıma bırakıyorum fakat, bizzat yaşadığımız bir problemi dikkatlere arz etmek istiyorum.
Erzurum'da yazılı olmayan fakat, mutlaka uygulanan bir kanun var; eğer hasta iseniz ve hastaneye yatmak istiyorsanız mutlaka ilgili servisin doktorunun özel muayenehanesine uğramak zorundasınız...
Yediden yetmişe herkesin benimsediği, kanıksadığı bir gerçektir bu uygulama. İstisnalar var mı bilemiyorum?
Amcam, koma haline yakın bir halde Oltu'dan geldi, rengi sapsarı, kansızlık problemi var, yani acil bir vaka. Fakat biz de teamüle uyduk, önce doktorun muayenehanesine uğradık; muayene, gözlem, inceleme ve acil kan verilmesi gerekir sonucu...
Doktorumuz ertesi sabah, erkenden hastanede olmamızı, en az bir ünite kan bulmamızı öneriyor ve boş bir yatak bulup orada kan verebileceğini ilave ediyor. Peki yatma işi? Yer yok yatıramayız, ancak bir hafta sonra yer boşalacak.
Hastamız iki büklüm, yarı koma hali ve eksi otuzları gösteren Erzurum soğuğu...
Biz de; mevsim kış, hastalar çok diye, mutlaka yatması gereken hastayı arabada el arabasında, sedyede, koridorlarda taşıma sıkıntısını sineye çekiyoruz.
Sayın Recep Bey, sizin neşterinizi bekleyen çıbana yeni geldik:
Bir ünite kan vermek için ilgili servisin koridorlarını arşınlarken boş odalara, boş yataklara rastlıyoruz. Bunlar ne? Bunlar, filanca doktorun odası. Ya şunlar? Onlar da falanca doktorun odası... Biz de yatırmaktan vazgeçtik, iki saatliğine boş bir yatak arıyoruz. Hastamız, tekerlekli sandalyede oturamayacak kadar halsizleşiyor ve boş bir yatağa uzatıyoruz. Fakat o da ne? Hemşire hanım çarçabuk başımıza dikiliyor: "Bu oda filan doktorun, şimdi hastaları geziyor, gelir sizi burada görür, bu yabancı hastayı niye yatırdınız, diye bizi fırçalar, o gittikten sonra yatırıp kanını verelim".
Tekrar edelim ki, iki ayrı hastaneden değil, iki ayrı servisten de değil, aynı hastanenin aynı servisinden söz ediyoruz. Yani, bir servisin odalarının paylaşımı ve aralarına İsrail'in bugün örmeye devam ettiği utanç duvarı cinsinden bir duvar örme işi, aynı servisin doktorları tarafından yapılıyor.
Hiç bir kurumu hiç bir birimi ve bunların başında hizmet veren insanları şikayet etmek gibi bir niyetimiz yok. Ama, yaşadığımız ve olmaması gereken bir yanlışlığa dikkat çektik. Belki de; Sağlık Bakanlığı böyle bir uygulama da başlatmış olabilir: Bütün servislerdeki yatak sayısını, hekimlere taksim etmiştir ve hiç bir hekim diğerinin odasına, yatağına hasta gönderemez, demiştir. Eğer böyle bir şey varsa, kamuoyu aydınlatılır, biz de sesimizi çıkarmadan, iki büklüm, gelecek haftayı bekleriz. Değilse, lütfen keyfî uygulamalar yüzünden çaresiz insanımızın cezalandırılmasına seyirci kalınmasın. Reyhanî'nin sorusu cevap bekliyor:
Bir keçe, bir kaval, bir garip çoban,
Yıllar geldi geçti yatar bu dağda;
Gündüzü karanlık, gecesi zindan;
Ne zaman bir sabah atar bu dağda?
Amcamın hastalığı nedeniyle son üç gün içinde sıkça uğradığım bir hastanede şahit olduğum çelişkileri, yanlışlıkları daha sonraki yazılarıma bırakıyorum fakat, bizzat yaşadığımız bir problemi dikkatlere arz etmek istiyorum.
Erzurum'da yazılı olmayan fakat, mutlaka uygulanan bir kanun var; eğer hasta iseniz ve hastaneye yatmak istiyorsanız mutlaka ilgili servisin doktorunun özel muayenehanesine uğramak zorundasınız...
Yediden yetmişe herkesin benimsediği, kanıksadığı bir gerçektir bu uygulama. İstisnalar var mı bilemiyorum?
Amcam, koma haline yakın bir halde Oltu'dan geldi, rengi sapsarı, kansızlık problemi var, yani acil bir vaka. Fakat biz de teamüle uyduk, önce doktorun muayenehanesine uğradık; muayene, gözlem, inceleme ve acil kan verilmesi gerekir sonucu...
Doktorumuz ertesi sabah, erkenden hastanede olmamızı, en az bir ünite kan bulmamızı öneriyor ve boş bir yatak bulup orada kan verebileceğini ilave ediyor. Peki yatma işi? Yer yok yatıramayız, ancak bir hafta sonra yer boşalacak.
Hastamız iki büklüm, yarı koma hali ve eksi otuzları gösteren Erzurum soğuğu...
Biz de; mevsim kış, hastalar çok diye, mutlaka yatması gereken hastayı arabada el arabasında, sedyede, koridorlarda taşıma sıkıntısını sineye çekiyoruz.
Sayın Recep Bey, sizin neşterinizi bekleyen çıbana yeni geldik:
Bir ünite kan vermek için ilgili servisin koridorlarını arşınlarken boş odalara, boş yataklara rastlıyoruz. Bunlar ne? Bunlar, filanca doktorun odası. Ya şunlar? Onlar da falanca doktorun odası... Biz de yatırmaktan vazgeçtik, iki saatliğine boş bir yatak arıyoruz. Hastamız, tekerlekli sandalyede oturamayacak kadar halsizleşiyor ve boş bir yatağa uzatıyoruz. Fakat o da ne? Hemşire hanım çarçabuk başımıza dikiliyor: "Bu oda filan doktorun, şimdi hastaları geziyor, gelir sizi burada görür, bu yabancı hastayı niye yatırdınız, diye bizi fırçalar, o gittikten sonra yatırıp kanını verelim".
Tekrar edelim ki, iki ayrı hastaneden değil, iki ayrı servisten de değil, aynı hastanenin aynı servisinden söz ediyoruz. Yani, bir servisin odalarının paylaşımı ve aralarına İsrail'in bugün örmeye devam ettiği utanç duvarı cinsinden bir duvar örme işi, aynı servisin doktorları tarafından yapılıyor.
Hiç bir kurumu hiç bir birimi ve bunların başında hizmet veren insanları şikayet etmek gibi bir niyetimiz yok. Ama, yaşadığımız ve olmaması gereken bir yanlışlığa dikkat çektik. Belki de; Sağlık Bakanlığı böyle bir uygulama da başlatmış olabilir: Bütün servislerdeki yatak sayısını, hekimlere taksim etmiştir ve hiç bir hekim diğerinin odasına, yatağına hasta gönderemez, demiştir. Eğer böyle bir şey varsa, kamuoyu aydınlatılır, biz de sesimizi çıkarmadan, iki büklüm, gelecek haftayı bekleriz. Değilse, lütfen keyfî uygulamalar yüzünden çaresiz insanımızın cezalandırılmasına seyirci kalınmasın. Reyhanî'nin sorusu cevap bekliyor:
Bir keçe, bir kaval, bir garip çoban,
Yıllar geldi geçti yatar bu dağda;
Gündüzü karanlık, gecesi zindan;
Ne zaman bir sabah atar bu dağda?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025