Rabıta, Cenab-ı Hakk'ın tecelli ettiği ve bu sebeple nur, feyz ve muhabbetle süslenmiş İnsan-ı Kâmil'in gönlüne teveccüh etmek, bu sayede Hakk'a vuslat yolunda vesîleye sarılmaktır.
Rabıta'dan maksat Allah'ın yaratıkları olan feyz ve muhabbet ile kalbin süslenmesidir. Gaye Hakk'a yaklaşmak, O'nun rızasını kazanmak, O'nun ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Kalbin gıdası durumunda olan feyz, muhabbet gibi kavramlar, Allah'ın yaratığıdır, mahlûktur. Nasıl ki Cenab-ı Hakk'ın maddî nimetlerinden olan ekmek, para ve mal gibi maddî yaratıkları sahiplerinden istemek, bunları elde etmek için çalışmak, adetullah gereği ise; aynen bunun gibi, feyz ve muhabbet cihetiyle şereflenen, zengin olan bir İnsan-ı Kamil'den, şartlara ve edep kurallarına uygun olarak, himmet (yardım) istemek de yine adetullah'ın bir gereğidir. Maddî mahlukların tâbi olduğu kurallarla, mânevî mahlukların tâbi olduğu kurallar esas itibariyle aynıdır. Nasıl ki bir eve kapıdan giriliyorsa, herhangi bir konuda da istenilen neticeye varmak için adetullah denilen sebepler ve hikmetler silsilesine sarılmak şarttır. Aranan netice, onu doğuran sebep ve şartlara uymakla gerçekleşir.
Nitekim bu hususta Cenâb-ı Hakk, hidayet ve rahmetini, enbiya ve evliyalar vasıtasıyla kullarına ulaştırmaktadır. Hidayet ve rahmete ulaştıran başka bir kapının olmaması da, yine adetullah gereğidir. O halde rabıta, adetullah gereği, hidayet ve rahmete ulaşmanın yolu ve metodudur. Rabıta'ya şirk'tir mantığı ile karşı çıkanlar, bilmeden feyz ve muhabbeti Cenab-ı Hakk'ın zâtınaizafe etmek suretiyle kendileri şirke düşmektedirler. Demek istiyorlar ki feyz ve muhabbet, vacibu'l-vücuttur. Bu itikadı taşıyanlar, "feyz ve muhabbet gibi hidayet unsurları, (hâşâ) hâlıktır, yani vacibu'l-vücuttur" demek istemektedirler. Halbuki asıl şirk, mahlûk olan mânevî varlığı Hâlık yerine koymak ve bu tasavvurda bulunmaktır. Yani feyz ve muhabbeti vacibü'l-vücut, yani Hâlık varsaymak, buna itikat etmektir. Zira, feyz, muhabbet, sevap, cennet gibi hidayet ve rahmete vesîle olan varlıkların hepsi de, Cenab-ı Hakk'ın tecellisi sonucu var olan mahlûklardır, yaratılmışlardır. Maddî bir nimetin sahibinden istenmesi şirk olmuyor da; mânevî bir nimetin sahibinden istenmesi niçin şirk olsun?
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler /Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
Rabıta'dan maksat Allah'ın yaratıkları olan feyz ve muhabbet ile kalbin süslenmesidir. Gaye Hakk'a yaklaşmak, O'nun rızasını kazanmak, O'nun ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Kalbin gıdası durumunda olan feyz, muhabbet gibi kavramlar, Allah'ın yaratığıdır, mahlûktur. Nasıl ki Cenab-ı Hakk'ın maddî nimetlerinden olan ekmek, para ve mal gibi maddî yaratıkları sahiplerinden istemek, bunları elde etmek için çalışmak, adetullah gereği ise; aynen bunun gibi, feyz ve muhabbet cihetiyle şereflenen, zengin olan bir İnsan-ı Kamil'den, şartlara ve edep kurallarına uygun olarak, himmet (yardım) istemek de yine adetullah'ın bir gereğidir. Maddî mahlukların tâbi olduğu kurallarla, mânevî mahlukların tâbi olduğu kurallar esas itibariyle aynıdır. Nasıl ki bir eve kapıdan giriliyorsa, herhangi bir konuda da istenilen neticeye varmak için adetullah denilen sebepler ve hikmetler silsilesine sarılmak şarttır. Aranan netice, onu doğuran sebep ve şartlara uymakla gerçekleşir.
Nitekim bu hususta Cenâb-ı Hakk, hidayet ve rahmetini, enbiya ve evliyalar vasıtasıyla kullarına ulaştırmaktadır. Hidayet ve rahmete ulaştıran başka bir kapının olmaması da, yine adetullah gereğidir. O halde rabıta, adetullah gereği, hidayet ve rahmete ulaşmanın yolu ve metodudur. Rabıta'ya şirk'tir mantığı ile karşı çıkanlar, bilmeden feyz ve muhabbeti Cenab-ı Hakk'ın zâtınaizafe etmek suretiyle kendileri şirke düşmektedirler. Demek istiyorlar ki feyz ve muhabbet, vacibu'l-vücuttur. Bu itikadı taşıyanlar, "feyz ve muhabbet gibi hidayet unsurları, (hâşâ) hâlıktır, yani vacibu'l-vücuttur" demek istemektedirler. Halbuki asıl şirk, mahlûk olan mânevî varlığı Hâlık yerine koymak ve bu tasavvurda bulunmaktır. Yani feyz ve muhabbeti vacibü'l-vücut, yani Hâlık varsaymak, buna itikat etmektir. Zira, feyz, muhabbet, sevap, cennet gibi hidayet ve rahmete vesîle olan varlıkların hepsi de, Cenab-ı Hakk'ın tecellisi sonucu var olan mahlûklardır, yaratılmışlardır. Maddî bir nimetin sahibinden istenmesi şirk olmuyor da; mânevî bir nimetin sahibinden istenmesi niçin şirk olsun?
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler /Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.