Çiçeklerin açması, gündüzlerin ısınmaya başlaması,güneş ışıklarının insanın kalbine mutluluk aşılaması... yani baharın gelmesiyle birlikte kutlanmaya başlanan Nevruz, sadece Türkiye'de değil, bütün Türki Cumhuriyetlerde de her yıl büyük heyecanla kutlanıyor.
Türki Cumhuriyetler'de insanlar birbirlerine sevgi ve saygılarını sunarak, eğlenceler tertip ederek, bir olup birlik mesajları vererek millet olma şuurunun doruklarına erişiyorlar.
Ya bizde, Türkiye'de durum nasıl?
Türküyle, Kürdüyle, Boşnağıyla, Lazıyla, Alevisi,Sünnisiyle bir ve beraber olması beklenen Türkiye'deki kutlamaların boyutu ne?
Hemen her yıl bu ayın bu günlerinde başta Doğu ve Güneydoğu'da olmak üzere Türkiye'nin büyük kentlerinde Nevruz kutlamaları tertipleniyor ve bu tertiplere siyasiler de iştirak ediyor.
Ama bazı kesimler var ki Nevruz onlar için bulunmaz bir fırsat, kaçırılmaz bir provokatif zemin.
Diğer ülkelerde sevgi ve hoşgörüyü temsil eden Nevruz, Türkiye'de niçin korku ve endişenin kaynağı oluyor?
Bayram havasında kutlanması beklenen bu günü bazıları siyasal mesajlar vermek, insanları karşı karşıya getirmek, hassas noktaları tahrik etmek ve ulusal birliği parçalamak için kullanmaktalar.
Toplumsal huzurun perçinlenmesi gereken bu kutlamalardan birileri yarar sağlıyor aklınca.
Halkların birbiriyle kaynaşması için bir fırsat olan bu günlerde değişik kentlerde provokatif eylemler düzenlendi yine.
Bunun en son örneğini Mersin kutlamalarında yaşadık.
Bir taraftan bu günü heyecanla kutlayanlar, diğer taraftan çirkin emellerine fırsat bilenler oldu.
On onbeş yaşlarındaki onlarca çocuğa Türk bayraklarını yaktırarak, ayaklar altına aldırarak bu milletin lanetine maruz kalanlar ne zaman kendilerine gelecekler?
Hangi akıl mantık, hangi insaf sahibi beyinler bu ülkeyi, bu ülkenin çocuklarını kullanıyorlar?
Hangi hasta ruhlar toplumsal barışı dinamitliyorlar?
Onlara alet olanlar, yardım ve yataklık edenler hangi psikoloji ile eylemler tertipliyorlar?
Bu tarz çirkinlikleri görmek ve değerlendirmek önemli olduğu kadar sözkonusu olaylar karşısında dengeli tepki vermek de ilk önceliklerden.
Provokasyonlara karşı milli bir provokasyona önayak olmamalıyız. Anlamlı ve ölçülü olduğu kadar bizleri provoke eden anti tepkinin dozunu da iyi ayarlamamız gerekiyor.
Ve milletimizin kendine yakışır metanetle olayı değerlendirmesi. Öyle de oldu.
Asılan Türk bayrakları bu olaya en iyi cevap teşkil etti.
Bütün siyasi partiler, bazı istisnalar dışında, anlamlı tepkilerini koydular.
Psikolojik rahatsızlıklarını topluma yaymak isteyen hasta ruhlarınsa esamesi okunmadı.
Bayrak bir ülkenin, bir milletin vazgeçilmezi, olmazsa olmazıdır.
Köhnemiş zihniyetlerin niyetlerini hep beraber gördük.
Hasta beyinler ne zaman bu vatanı bölemeyeceklerini anlayacaklar?
Türki Cumhuriyetler'de insanlar birbirlerine sevgi ve saygılarını sunarak, eğlenceler tertip ederek, bir olup birlik mesajları vererek millet olma şuurunun doruklarına erişiyorlar.
Ya bizde, Türkiye'de durum nasıl?
Türküyle, Kürdüyle, Boşnağıyla, Lazıyla, Alevisi,Sünnisiyle bir ve beraber olması beklenen Türkiye'deki kutlamaların boyutu ne?
Hemen her yıl bu ayın bu günlerinde başta Doğu ve Güneydoğu'da olmak üzere Türkiye'nin büyük kentlerinde Nevruz kutlamaları tertipleniyor ve bu tertiplere siyasiler de iştirak ediyor.
Ama bazı kesimler var ki Nevruz onlar için bulunmaz bir fırsat, kaçırılmaz bir provokatif zemin.
Diğer ülkelerde sevgi ve hoşgörüyü temsil eden Nevruz, Türkiye'de niçin korku ve endişenin kaynağı oluyor?
Bayram havasında kutlanması beklenen bu günü bazıları siyasal mesajlar vermek, insanları karşı karşıya getirmek, hassas noktaları tahrik etmek ve ulusal birliği parçalamak için kullanmaktalar.
Toplumsal huzurun perçinlenmesi gereken bu kutlamalardan birileri yarar sağlıyor aklınca.
Halkların birbiriyle kaynaşması için bir fırsat olan bu günlerde değişik kentlerde provokatif eylemler düzenlendi yine.
Bunun en son örneğini Mersin kutlamalarında yaşadık.
Bir taraftan bu günü heyecanla kutlayanlar, diğer taraftan çirkin emellerine fırsat bilenler oldu.
On onbeş yaşlarındaki onlarca çocuğa Türk bayraklarını yaktırarak, ayaklar altına aldırarak bu milletin lanetine maruz kalanlar ne zaman kendilerine gelecekler?
Hangi akıl mantık, hangi insaf sahibi beyinler bu ülkeyi, bu ülkenin çocuklarını kullanıyorlar?
Hangi hasta ruhlar toplumsal barışı dinamitliyorlar?
Onlara alet olanlar, yardım ve yataklık edenler hangi psikoloji ile eylemler tertipliyorlar?
Bu tarz çirkinlikleri görmek ve değerlendirmek önemli olduğu kadar sözkonusu olaylar karşısında dengeli tepki vermek de ilk önceliklerden.
Provokasyonlara karşı milli bir provokasyona önayak olmamalıyız. Anlamlı ve ölçülü olduğu kadar bizleri provoke eden anti tepkinin dozunu da iyi ayarlamamız gerekiyor.
Ve milletimizin kendine yakışır metanetle olayı değerlendirmesi. Öyle de oldu.
Asılan Türk bayrakları bu olaya en iyi cevap teşkil etti.
Bütün siyasi partiler, bazı istisnalar dışında, anlamlı tepkilerini koydular.
Psikolojik rahatsızlıklarını topluma yaymak isteyen hasta ruhlarınsa esamesi okunmadı.
Bayrak bir ülkenin, bir milletin vazgeçilmezi, olmazsa olmazıdır.
Köhnemiş zihniyetlerin niyetlerini hep beraber gördük.
Hasta beyinler ne zaman bu vatanı bölemeyeceklerini anlayacaklar?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005































































































