Ali Rıza Bayzan
Postmodern bir Sevr Projesi ile karşı karşıya olduğumuz artık sokaktaki insanların da malumu. Küreselleş(tir)me sürecinde ABD'nin, AB üyeliği sürecinde Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin, Türkiye'yi Yugoslavyalaştırmak ve Macarlaştırmak uğrundaki çabaları artık açıktan açığa yürütülmektedir.
Yugoslavyalaştırmak'tan maksat, Türkiye'nin yapay olarak üretilen etnik kimliklere dayalı olarak parçalanmasıdır. Almanya, Kürtler'den sonra artık Aleviler'i de "azınlık" tanımlamasına dahil etmektedir. Macarlaştırmak'tan maksat ise, Türkiye'de "Türk Kimliği"nin yok edilmesidir. Bunun ön koşulu ise "Müslüman Kimliği"nin buharlaştırılmasından geçmektedir. Almanlar'ın, Türk yok "Türkçe konuşan halklar" var tezi bunun somut bir ürünü.
Nihaî amaç ise bütün bunların ötesinde yer alır: Reconquista. Nedir reconquista? Eskiden Hıristiyan toprağı olan yerlerin Endülüs örneğinde olduğu gibi Hıristiyanlarca yeniden ele geçirilmesidir.
Pontus Meselesi, Postmodern Sevr ve Türk-Endülüsiye projelerinin bir parçasıdır ve neredeyse yüz yıllık bir meseledir. Kuvay-ı Milliyeciler hem meydanlarda hem de zihinlerde Pontus Meselesini çözmüştü. Kurtuluş Savaşı'nın ölüm-kalım yıllarında Ankara Hükümeti "Pontus Meselesi" başlıklı kapsamlı bir çalışma yapmış, Fransızca'ya da çevirtmişti. 1.5 ay gibi kısa bir zamanda Pontusçuların tüm tezlerini çürüten okkalı bir kitap hazırlatan Ankara Hükümeti 1922'de bu kitabı yayımlamıştı. İşte bu orijinal çalışma, Dr. Yusuf Gedikli'nin olağanüstü katkılarıyla yeniden kamuoyuna sunulmuştur.
Dr. Yusuf Gedikli, kitabın başına koyduğu "Pontus Meselesi Nedir? / Ortodoks Türklerin Kökeni / Pontus İsyanı'na Katılan Orta Karadeniz Ortodoksları Rum muydu?" başlıkları incelemeleri ile hem işin ehli olduğunu kanıtlıyor hem de şaşırtıcı ama belgeli bilgiler veriyor.
Sn. Gedikli, orijinal metnin transkribini yapmakla yetinmemiş, gerekli yerlerde metin kritiğini yapmış, daha önemlisi notlarla metni zenginleştirmiştir.
Pontus Meselesi'nin yeniden ayyuka çıktığı bir zamanda Dr. Yusuf Gedikli'nin çalışması Hızır gibi yetişmiş görünüyor. Hem sn. Gedikli'yi hem de genç ama enerjik bir yayınevi olan "Bilge Karınca"yı kutlamak boynumuzun borcu. Kitabın giriş kısmından bir bölümü önemine binaen aşağıya alıyoruz:
Pontus Meselesi nedir?
Sovyetlerin yıkılmasıyla soğuk savaşın sona ermesi, devletlerin ve milletlerin eskisine nispetle birbirlerine daha barışçı ve yakın davranacağı fikrini beraberinde getirmişti. Hatta kimileri millet-devletlerin modasının geçtiğini bile söylediler ve halen de söylüyorlar. Halbuki hiç de öyle olmadı. Ümitler boşa çıktı. Batı toplumları ve devletleri dünya barışına katkıda bulunmak yerine tamamen aksi davranışlarda bulunmakta bir mahzur görmemeye başladılar. Küllenmiş meseleleri ısıtarak gündeme getirme gayretine giriştiler.
Parçalanmış Avrupa'da ananevi müttefikimiz olan Almanya, bütünleşmiş bir Avrupa ve Sovyetlersiz bir dünyada muhalifimiz olmuştur. AB'nin lokomotifi olan Almanya artık Türkiye'yle bir ittifaka mecbur değildir. Eski Alman dışişleri bakanı Gencher, 1992'de Türkiye'de Yugoslavya modelini uygulamaya beyana bile cüret etmiş, ancak bu niyetini istifayla ödemişti.
AB'nin Türkiye politikasında esas dönüş, 1997 Haziran'ında Amsterdam'da yapılan toplantıyla başlamıştır. Daha evvel Sovyet ve komünizm tehdidine karşı Türkiye'yi kerhen ittifakına alan batı, Doğu blokunun yıkılmasından sonra artık Türkiye'yle mütetfik olma gereğini duymamaktadır. AB, 1997 Temmuz ortalarında aldığı bir kararla da Kıbrıs'ı birliğe alma niyetini açıklamıştır.
1998 senesinde ise şaşırtıcı bir çok olayla karşı karşıya geldik. Mesela Finlandiya Ankara büyükelçisini geri çekmek zorunda kaldı. Zira büyükelçi elçiliğe çağırdığı Türkler'e "Siz hepiniz b.ksunuz" diye hakaret etmişti. Benzeri ifadeleri 1999'da Apo'nun yakalanışıyla ilgili olarak iki etkili İngiliz gazetesi de kullanmıştır.
Belçika'nın kabul ettiği Ermeni soykırımı (!) tasarısını Fransa da kabul etmeye ramak kalmışken, ekonomik menfaatlerini göz ardı edemeyerek son anda kabulden vazgeçti (Batılıların olmayan olayları olmuş gibi göstererek aradan takriben bir asır geçmesine rağmen hâlâ unutmamaları, onları taze tutmaları, Avrupa hümanizmiyle acaba ne kadar uyuşuyor?). Ancak Fransa yaklaşık bir yıl sonra aynı meseleyi yine senato gündemine aldı.."
Bu cümleler Avrupa'nın bize bakışını net olarak ortaya koyuyor. Tarihi bir belge niteliğindeki bu kitap bu bakışın tarihi temellerini de bütün çıplaklığıyla gösteriyor.
Postmodern bir Sevr Projesi ile karşı karşıya olduğumuz artık sokaktaki insanların da malumu. Küreselleş(tir)me sürecinde ABD'nin, AB üyeliği sürecinde Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin, Türkiye'yi Yugoslavyalaştırmak ve Macarlaştırmak uğrundaki çabaları artık açıktan açığa yürütülmektedir.
Yugoslavyalaştırmak'tan maksat, Türkiye'nin yapay olarak üretilen etnik kimliklere dayalı olarak parçalanmasıdır. Almanya, Kürtler'den sonra artık Aleviler'i de "azınlık" tanımlamasına dahil etmektedir. Macarlaştırmak'tan maksat ise, Türkiye'de "Türk Kimliği"nin yok edilmesidir. Bunun ön koşulu ise "Müslüman Kimliği"nin buharlaştırılmasından geçmektedir. Almanlar'ın, Türk yok "Türkçe konuşan halklar" var tezi bunun somut bir ürünü.
Nihaî amaç ise bütün bunların ötesinde yer alır: Reconquista. Nedir reconquista? Eskiden Hıristiyan toprağı olan yerlerin Endülüs örneğinde olduğu gibi Hıristiyanlarca yeniden ele geçirilmesidir.
Pontus Meselesi, Postmodern Sevr ve Türk-Endülüsiye projelerinin bir parçasıdır ve neredeyse yüz yıllık bir meseledir. Kuvay-ı Milliyeciler hem meydanlarda hem de zihinlerde Pontus Meselesini çözmüştü. Kurtuluş Savaşı'nın ölüm-kalım yıllarında Ankara Hükümeti "Pontus Meselesi" başlıklı kapsamlı bir çalışma yapmış, Fransızca'ya da çevirtmişti. 1.5 ay gibi kısa bir zamanda Pontusçuların tüm tezlerini çürüten okkalı bir kitap hazırlatan Ankara Hükümeti 1922'de bu kitabı yayımlamıştı. İşte bu orijinal çalışma, Dr. Yusuf Gedikli'nin olağanüstü katkılarıyla yeniden kamuoyuna sunulmuştur.
Dr. Yusuf Gedikli, kitabın başına koyduğu "Pontus Meselesi Nedir? / Ortodoks Türklerin Kökeni / Pontus İsyanı'na Katılan Orta Karadeniz Ortodoksları Rum muydu?" başlıkları incelemeleri ile hem işin ehli olduğunu kanıtlıyor hem de şaşırtıcı ama belgeli bilgiler veriyor.
Sn. Gedikli, orijinal metnin transkribini yapmakla yetinmemiş, gerekli yerlerde metin kritiğini yapmış, daha önemlisi notlarla metni zenginleştirmiştir.
Pontus Meselesi'nin yeniden ayyuka çıktığı bir zamanda Dr. Yusuf Gedikli'nin çalışması Hızır gibi yetişmiş görünüyor. Hem sn. Gedikli'yi hem de genç ama enerjik bir yayınevi olan "Bilge Karınca"yı kutlamak boynumuzun borcu. Kitabın giriş kısmından bir bölümü önemine binaen aşağıya alıyoruz:
Pontus Meselesi nedir?
Sovyetlerin yıkılmasıyla soğuk savaşın sona ermesi, devletlerin ve milletlerin eskisine nispetle birbirlerine daha barışçı ve yakın davranacağı fikrini beraberinde getirmişti. Hatta kimileri millet-devletlerin modasının geçtiğini bile söylediler ve halen de söylüyorlar. Halbuki hiç de öyle olmadı. Ümitler boşa çıktı. Batı toplumları ve devletleri dünya barışına katkıda bulunmak yerine tamamen aksi davranışlarda bulunmakta bir mahzur görmemeye başladılar. Küllenmiş meseleleri ısıtarak gündeme getirme gayretine giriştiler.
Parçalanmış Avrupa'da ananevi müttefikimiz olan Almanya, bütünleşmiş bir Avrupa ve Sovyetlersiz bir dünyada muhalifimiz olmuştur. AB'nin lokomotifi olan Almanya artık Türkiye'yle bir ittifaka mecbur değildir. Eski Alman dışişleri bakanı Gencher, 1992'de Türkiye'de Yugoslavya modelini uygulamaya beyana bile cüret etmiş, ancak bu niyetini istifayla ödemişti.
AB'nin Türkiye politikasında esas dönüş, 1997 Haziran'ında Amsterdam'da yapılan toplantıyla başlamıştır. Daha evvel Sovyet ve komünizm tehdidine karşı Türkiye'yi kerhen ittifakına alan batı, Doğu blokunun yıkılmasından sonra artık Türkiye'yle mütetfik olma gereğini duymamaktadır. AB, 1997 Temmuz ortalarında aldığı bir kararla da Kıbrıs'ı birliğe alma niyetini açıklamıştır.
1998 senesinde ise şaşırtıcı bir çok olayla karşı karşıya geldik. Mesela Finlandiya Ankara büyükelçisini geri çekmek zorunda kaldı. Zira büyükelçi elçiliğe çağırdığı Türkler'e "Siz hepiniz b.ksunuz" diye hakaret etmişti. Benzeri ifadeleri 1999'da Apo'nun yakalanışıyla ilgili olarak iki etkili İngiliz gazetesi de kullanmıştır.
Belçika'nın kabul ettiği Ermeni soykırımı (!) tasarısını Fransa da kabul etmeye ramak kalmışken, ekonomik menfaatlerini göz ardı edemeyerek son anda kabulden vazgeçti (Batılıların olmayan olayları olmuş gibi göstererek aradan takriben bir asır geçmesine rağmen hâlâ unutmamaları, onları taze tutmaları, Avrupa hümanizmiyle acaba ne kadar uyuşuyor?). Ancak Fransa yaklaşık bir yıl sonra aynı meseleyi yine senato gündemine aldı.."
Bu cümleler Avrupa'nın bize bakışını net olarak ortaya koyuyor. Tarihi bir belge niteliğindeki bu kitap bu bakışın tarihi temellerini de bütün çıplaklığıyla gösteriyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.