Yüce Yaratıcı tarafından insanlık âlemine gönderilen son mesaj olan Kur'an ellerinde ve önlerinde olmasına rağmen yaklaşık iki milyarlık İslam âlemi perişanlıktan gözünü açamıyor, kargaşadan ve iç kavgalardan başını kaldıramıyor.
Son mesajın ve onu tebliğ eden son elçi Hz. Muhammed aleyhisselamın uyarılarını doğru okuyamadığı için, mesajlarını doğru algılayamadığı için defalarca ısırıldığı delikler etrafında dönüp duruyor.
İslam âlemi ne yazık ki elinde Kur'an gibi bir ışık kaynağı olmasına rağmen el yordamı ile hayat yolculuğunu sürdürüyor ve bu yüzden de tuzakçıların tuzaklarına düşmekten, sıkça kafayı-gözü yaralamaktan bir türlü kurtulamıyor.
"Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'nun Elçisine inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" (Hadid: 28) ayetinde altı çizilen esaslara dönüp dönüp bakmak gerekmiyor mu?
Bugün Ümmet-i Muhammed'in takva noktasında, yani Allah'ın emir ve yasaklarına karşı duyarlılık noktasında acaba ciddi eksikleri mi var? Allah'ın Resulüne iman ve itaat noktasında ihmalleri mi var ki "ışığında yürüyecekleri nurdan" yoksundurlar ve de el yordamı ile yol almaya çalışmaktadırlar.
"İnsanların bizzat kendilerinin işledikleri yüzünden, karada ve denizde çürüme ve bozulma başladı. Allah, belki geri dönerler diye yaptıklarının bazı sonuçlarını onlara tattıracaktır" (Rum: 41) ayet-i kerimesi öncelikle iki milyarlık nüfusu ile bin bir türlü çıkmazlar, kavgalar ve kargaşalar içinde debelenen İslam âlemini ilgilendirmiyor mu?
Karada ve denizde ortaya çıkan bozulmalardan ve çözülmelerden, ezilmelerden ve üzülmelerden en çok etkilenen, en çok zarar gören İslam âlemi ışığın kaynağına dönmek için, öze dönmek için, fıtrata dönmek için, ihtilafları en aza indirmek için daha neyi beklemektedir, hangi fesatların zuhurunu beklemektedir?
Mü'mini oldukları Kerim Kitabın ısrarlı ikazlarına rağmen, kendi aralarındaki basit ihtilafları derinleştirerek düşmanlık üretme ve fakat Yahudi ve Hıristiyanları dost edinme, onlarla sırdaş olma, onlarla stratejik ortaklıklar kurma sapkınlığından ne zaman vazgeçecekler, bu derin hastalıklarını ne zaman tedavi edecekler?
Bugün maddi kaynakları talan edilen, küresel tefeciler arasında pay edilen, onurları ayaklar altında çiğnenen, artık dayanılmaz derecede her tarafta kan ve can kaybı yaşayan İslam coğrafyasının sakinleri ve sahipleri için başlarını ellerinin arasına alıp tefekkür etme zamanı gelmedi mi?
Işık varken, ışığın kaynağı elde iken el yordamı ile yol alıp bir birine toslamak Müslümanlara hiç yakışıyor mu?
Son mesajın ve onu tebliğ eden son elçi Hz. Muhammed aleyhisselamın uyarılarını doğru okuyamadığı için, mesajlarını doğru algılayamadığı için defalarca ısırıldığı delikler etrafında dönüp duruyor.
İslam âlemi ne yazık ki elinde Kur'an gibi bir ışık kaynağı olmasına rağmen el yordamı ile hayat yolculuğunu sürdürüyor ve bu yüzden de tuzakçıların tuzaklarına düşmekten, sıkça kafayı-gözü yaralamaktan bir türlü kurtulamıyor.
"Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'nun Elçisine inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" (Hadid: 28) ayetinde altı çizilen esaslara dönüp dönüp bakmak gerekmiyor mu?
Bugün Ümmet-i Muhammed'in takva noktasında, yani Allah'ın emir ve yasaklarına karşı duyarlılık noktasında acaba ciddi eksikleri mi var? Allah'ın Resulüne iman ve itaat noktasında ihmalleri mi var ki "ışığında yürüyecekleri nurdan" yoksundurlar ve de el yordamı ile yol almaya çalışmaktadırlar.
"İnsanların bizzat kendilerinin işledikleri yüzünden, karada ve denizde çürüme ve bozulma başladı. Allah, belki geri dönerler diye yaptıklarının bazı sonuçlarını onlara tattıracaktır" (Rum: 41) ayet-i kerimesi öncelikle iki milyarlık nüfusu ile bin bir türlü çıkmazlar, kavgalar ve kargaşalar içinde debelenen İslam âlemini ilgilendirmiyor mu?
Karada ve denizde ortaya çıkan bozulmalardan ve çözülmelerden, ezilmelerden ve üzülmelerden en çok etkilenen, en çok zarar gören İslam âlemi ışığın kaynağına dönmek için, öze dönmek için, fıtrata dönmek için, ihtilafları en aza indirmek için daha neyi beklemektedir, hangi fesatların zuhurunu beklemektedir?
Mü'mini oldukları Kerim Kitabın ısrarlı ikazlarına rağmen, kendi aralarındaki basit ihtilafları derinleştirerek düşmanlık üretme ve fakat Yahudi ve Hıristiyanları dost edinme, onlarla sırdaş olma, onlarla stratejik ortaklıklar kurma sapkınlığından ne zaman vazgeçecekler, bu derin hastalıklarını ne zaman tedavi edecekler?
Bugün maddi kaynakları talan edilen, küresel tefeciler arasında pay edilen, onurları ayaklar altında çiğnenen, artık dayanılmaz derecede her tarafta kan ve can kaybı yaşayan İslam coğrafyasının sakinleri ve sahipleri için başlarını ellerinin arasına alıp tefekkür etme zamanı gelmedi mi?
Işık varken, ışığın kaynağı elde iken el yordamı ile yol alıp bir birine toslamak Müslümanlara hiç yakışıyor mu?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025