Sehl ibn-i Sa'd'den (ra) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: "Nebi (sav) bir kere Benî Sâide sofrasına gelmişti ve bana: Ey Sehl, bize su versene! buyurdu. Ben de şu kadehle onlara su verdim. (Bu hadisin râvisi Ebu Hâzim) der ki: Bu kadehi Sehl bize çıkarıp gösterdi. Bunun içinden (teberrüken) su içtik. Sonra Ömer İbn-i Abdulaziz (Medine valisi iken) Sehl'den bu kadehin kendisine hediye edilmesini istedi. O da hediye etti." Buharî'de "Resûlü Ekrem'in mübarek saçıyla teberrük" bahsinde şarih şöyle demektedir: "Ahmed İbn-i Hanbel'in, Müsned'inde İbn-i Şîrin'den rivayetine göre, Ubeydetü's-Selmânî Hazretleri; Resûlü Kibriya'nın vücud-i mukaddesinden ayrılan bir tüyü, benim nazarımda, yeryüzünde mekşuf olan ve yer altında medfun bulunan bütün altın ve gümüş hazinelerinden daha kıymetlidir ve daha sevimlidir." demiştir. "Birçok siyer ve tabakat ulemasının bildirdiklerine göre, Halid İbn-i Velid'in serpuşunda Resûlü Ekrem'in birkaç tane mübarek saçından mahfuz imiş. Bu cihetle bu seyf-i ilâhî hangi gazâya gitse kendisine feth ü zafer müyesser olurdu... Bu büyük İslâm dilaveri pek iyi bilmişti ki, Resûlü Kibriya'nın makdem-i nasıyesine münasip olan feth ü zaferdir, her müşkülün sühunetle iktihamıdır." İşte bu noktada 'şefaat' ile 'tavassut' arasındaki hassas noktayı tespit etmek, bu ikisi arasındaki 'içiçeliği' ortaya koymak gerekiyor. Önce bu konu ile ilgili birçok âyet-i kerime ve hadis-i şeriften birkaçını nakledelim:
Âyet-i Kerimeler:
"... O'nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir!?"
"... O'nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez..." "O gün, Rahman'ın izin verip sözünden hoşlandığı kimseden başkasının şefaati fayda vermez."
"Onları yaklaşan güne karşı uyar! Zira (o gün) yürekler, korkudan adeta sökülüp gırtlaklara dayanmıştır; (kederlerini) yutkunup dururlar. Zalimlerin ne bir dostu, ne de sözü tutulur bir aracıları vardır."
Hadis-i Şerifler:
"Her peygamberin, Allahü Teâlâ'dan bir dileği vardı; onu diledi ve Allah indinde icabet ve kabul olundu. Fakat ben duamı Kıyamet gününde ümmetime şefaate tahsis ve tehir ettim."
"... Kıyamet günü hulûl ettiğinde (umumî sûrette) ben şefaat ederim. Bunun üzerine ben: Yâ Rabbi! Gönlünde hardal dânesi kadar iman olanları Cennet'e koy, diye niyaz ederim; bunlar Cennet'e girerler. Sonra ben: Yâ Rabbi! Hardal dânesinden az imanı olanları da koy, diye şefaat ederim."
Bu âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden, şefaatin hak olduğu ve mutlaka gerçekleşeceği çok açık bir şekilde görülmektedir.
Âyet-i Kerimeler:
"... O'nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir!?"
"... O'nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez..." "O gün, Rahman'ın izin verip sözünden hoşlandığı kimseden başkasının şefaati fayda vermez."
"Onları yaklaşan güne karşı uyar! Zira (o gün) yürekler, korkudan adeta sökülüp gırtlaklara dayanmıştır; (kederlerini) yutkunup dururlar. Zalimlerin ne bir dostu, ne de sözü tutulur bir aracıları vardır."
Hadis-i Şerifler:
"Her peygamberin, Allahü Teâlâ'dan bir dileği vardı; onu diledi ve Allah indinde icabet ve kabul olundu. Fakat ben duamı Kıyamet gününde ümmetime şefaate tahsis ve tehir ettim."
"... Kıyamet günü hulûl ettiğinde (umumî sûrette) ben şefaat ederim. Bunun üzerine ben: Yâ Rabbi! Gönlünde hardal dânesi kadar iman olanları Cennet'e koy, diye niyaz ederim; bunlar Cennet'e girerler. Sonra ben: Yâ Rabbi! Hardal dânesinden az imanı olanları da koy, diye şefaat ederim."
Bu âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden, şefaatin hak olduğu ve mutlaka gerçekleşeceği çok açık bir şekilde görülmektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.