(Bu Pazar'da Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden (Rahmet-el Lil Alemin eserinden) Peygamberimiz (s.a.a.v) yazı dizisine devam ediyoruz)
"Resulullah (s.a.v.), tebliğ konusunda maruz kaldığı baskı, işkence, eziyet, açlık, alay, çirkin sözlere ve birbirini izleyen hakaretlere on üç yıl sabretmiştir.
Sabrının denendiği başka bir alan da savaş alanıdır. Resulullah'ın en güçlü ve kuvvetli kimselerin bile asabını (moralini) bozan Uhud ve Hendek günlerindeki tutumu, savaşta gösterdiği metanetin bariz bir misalidir. Uhud Harbi'nde bir ara neredeyse mağlup olunuyordu. O karışıklık anında Resulullah (s.a.a.v.) yerinde sebat ederek kalmıştır?
Peygamberin sabrının denendiği bir başka alanı; evlat, akraba ve ashabının ölüm sahnelerini izleyelim. Resulullah'ın kalbi merhametli olduğu halde, şekva etmeden ve usanç getirmeden ibretle nasıl sabrettiğini görelim. Bu sahnelerden birkaç misal:
İbn Sa'd, Enes b. Mâlik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah'ın huzurunda, İbrahim'in, ruhunu teslim ederken çırpındığını müşahede ettim. Bu sırada Resulullah'ın gözünden yaş aktı ve dedi ki: "Göz, yaş akıtır, kalp de üzülür; fakat Rabbimizi memnun edecek sözden başka bir söz söylemeyiz. Allah'a yemin olsun ey İbrahim, senin için üzüntülüyüz."?
Şimdi Peygamber sabrının denendiği hastalık, açlık ve fakirlik alanına geçiyoruz. Burada da O'nu, hiçbir kimsenin yetişemeyeceği, sabrın en yüksek zirvesinde göreceğiz:
Ahmed ve Taberanî şöyle rivayet ediyorlar: Fatıma bir parça arpa ekmeğini, Hz. Peygambere verdi. Hz. Peygamber, "Bu nedir?" diye sorunca Hz. Fatıma, "Bir tane ekmek yaptım, bir parçasını Sana vermeden kalbim rahat etmedi" diye cevap verdi. Peygamber (s.a.v.), "Üç günden beri baban yemek yemedi; bu yediği ilk yemektir" dedi.
İbn-i Ebi'd-Dünya, İbn-i Buhayr'dan şöyle rivayet ediyor: Bir gün, açlık Peygamberi çok etkiledi. Bunun üzerine karnına bir taş bağladı ve şöyle dedi:
"Bilin ki; dünyada nice tok ve nimetler içerisinde bulunan kimseler var ki, kendilerine çok değer verdikleri halde, kendilerini kıymetten düşürüyorlar. Hem bilin ki, nice kimseler vardır ki, nefsine değer vermediği halde kendine çok değer kazandırıyor."
İbn-i Mace ve İbn-i Ebi'd-Dünya, Ebu Said'in Hz. Peygamberin yanına girdiğini rivayet ediyor ve şöyle diyor: Resulullah'ın ateşi yükselmişti. Üzerinde kadifeden bir giysi vardı. Elimi kadifenin üzerine koydum ve:
- Ateşin yüksek ya Resulallah, dedim.
- Biz böyleyiz, musibet bize ağır basar, mükâfatı kat kat verilir, dedi.
- Sonra kime, dedi Ebu Said.
- Peygamberlere.
- Sonra kime?
- Âlimlere.
- Sonra kime?
- Sâlihlere, cevabını aldı.
Beyhakî, Ebu Ubeyde b. Huzeyfe'den; o da halası Fatıma'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Bel ağrısından dolayı ateşi yükselen Hz. Peygamber'in yanına gittik. Peygamber (s.a.v.) bir tulumun su ile doldurulmasını emretti. Tulumu bir ağaca astılar. Peygamber (s.a.v.) altına uzandı ve su üzerine damlamaya başladı. Bunun üzerine dedim ki:
- Ey Allah'ın Resulü! Şifa için dua etsen iyi olur.
Peygamber (s.a.v.), "En büyük musibet peygamberlere, sonra onları takip edenlere, sonra onları takip edenlere, sonra onları takip edenlere, sonra onları takip edenlere çatar" dedi.
Bu misallerden anlaşılıyor ki, bütün sahalarda Hz. Peygamber'in sabrı denenmiş ve her defasında büyük bir metanetle dayanıklılık göstermiştir. Ve O, "sabredenin zafere ulaşacağı" konusunda ümmetine "en güzel örnek" olmuştur. (haftaya devam
edelim İnşaallah)
"Resulullah (s.a.v.), tebliğ konusunda maruz kaldığı baskı, işkence, eziyet, açlık, alay, çirkin sözlere ve birbirini izleyen hakaretlere on üç yıl sabretmiştir.
Sabrının denendiği başka bir alan da savaş alanıdır. Resulullah'ın en güçlü ve kuvvetli kimselerin bile asabını (moralini) bozan Uhud ve Hendek günlerindeki tutumu, savaşta gösterdiği metanetin bariz bir misalidir. Uhud Harbi'nde bir ara neredeyse mağlup olunuyordu. O karışıklık anında Resulullah (s.a.a.v.) yerinde sebat ederek kalmıştır?
Peygamberin sabrının denendiği bir başka alanı; evlat, akraba ve ashabının ölüm sahnelerini izleyelim. Resulullah'ın kalbi merhametli olduğu halde, şekva etmeden ve usanç getirmeden ibretle nasıl sabrettiğini görelim. Bu sahnelerden birkaç misal:
İbn Sa'd, Enes b. Mâlik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah'ın huzurunda, İbrahim'in, ruhunu teslim ederken çırpındığını müşahede ettim. Bu sırada Resulullah'ın gözünden yaş aktı ve dedi ki: "Göz, yaş akıtır, kalp de üzülür; fakat Rabbimizi memnun edecek sözden başka bir söz söylemeyiz. Allah'a yemin olsun ey İbrahim, senin için üzüntülüyüz."?
Şimdi Peygamber sabrının denendiği hastalık, açlık ve fakirlik alanına geçiyoruz. Burada da O'nu, hiçbir kimsenin yetişemeyeceği, sabrın en yüksek zirvesinde göreceğiz:
Ahmed ve Taberanî şöyle rivayet ediyorlar: Fatıma bir parça arpa ekmeğini, Hz. Peygambere verdi. Hz. Peygamber, "Bu nedir?" diye sorunca Hz. Fatıma, "Bir tane ekmek yaptım, bir parçasını Sana vermeden kalbim rahat etmedi" diye cevap verdi. Peygamber (s.a.v.), "Üç günden beri baban yemek yemedi; bu yediği ilk yemektir" dedi.
İbn-i Ebi'd-Dünya, İbn-i Buhayr'dan şöyle rivayet ediyor: Bir gün, açlık Peygamberi çok etkiledi. Bunun üzerine karnına bir taş bağladı ve şöyle dedi:
"Bilin ki; dünyada nice tok ve nimetler içerisinde bulunan kimseler var ki, kendilerine çok değer verdikleri halde, kendilerini kıymetten düşürüyorlar. Hem bilin ki, nice kimseler vardır ki, nefsine değer vermediği halde kendine çok değer kazandırıyor."
İbn-i Mace ve İbn-i Ebi'd-Dünya, Ebu Said'in Hz. Peygamberin yanına girdiğini rivayet ediyor ve şöyle diyor: Resulullah'ın ateşi yükselmişti. Üzerinde kadifeden bir giysi vardı. Elimi kadifenin üzerine koydum ve:
- Ateşin yüksek ya Resulallah, dedim.
- Biz böyleyiz, musibet bize ağır basar, mükâfatı kat kat verilir, dedi.
- Sonra kime, dedi Ebu Said.
- Peygamberlere.
- Sonra kime?
- Âlimlere.
- Sonra kime?
- Sâlihlere, cevabını aldı.
Beyhakî, Ebu Ubeyde b. Huzeyfe'den; o da halası Fatıma'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Bel ağrısından dolayı ateşi yükselen Hz. Peygamber'in yanına gittik. Peygamber (s.a.v.) bir tulumun su ile doldurulmasını emretti. Tulumu bir ağaca astılar. Peygamber (s.a.v.) altına uzandı ve su üzerine damlamaya başladı. Bunun üzerine dedim ki:
- Ey Allah'ın Resulü! Şifa için dua etsen iyi olur.
Peygamber (s.a.v.), "En büyük musibet peygamberlere, sonra onları takip edenlere, sonra onları takip edenlere, sonra onları takip edenlere, sonra onları takip edenlere çatar" dedi.
Bu misallerden anlaşılıyor ki, bütün sahalarda Hz. Peygamber'in sabrı denenmiş ve her defasında büyük bir metanetle dayanıklılık göstermiştir. Ve O, "sabredenin zafere ulaşacağı" konusunda ümmetine "en güzel örnek" olmuştur. (haftaya devam
edelim İnşaallah)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025