Nur'dan nasibi olanlar

Nur, ışıktır, ışığın kaynağıdır.Nurun uğradığı yerlerde karanlıktan eser kalmaz.Nurdan nasipdar olanların karanlıkta kalması, karanlıkta karar kılması, karanlığa dalıp gitmesi söz konusu olamaz.Nurdan nasibi olanların gözünden, dikkatinden hileler-hurdalar, hilekarlar-sahtekarlar asla kaçmazlar.Nurdan nasibi olanlar; kendi aileleri, kendi mahalleleri, kendi köyleri, kendi kentleri aleyhinde gelişen olaylardan kesinlikle bihaber olamazlar ve kayıtsız kalamazlar.Nurdan nasipdar olanlar; çoluk-çocukları, yakın akrabaları, uzak akrabaları, yakın komşuları, uzak komşuları aleyhinde cereyan eden gelişmelerden habersiz de olamazlar ilgisiz de kalamazlar.Nur, karanlığın, zulümatın zıddı ise bu kaynaktan istifade edenler karanlığa meydan okuyanlardır.Nurdan nasibi olanlar; içinde yaşadıkları ülkenin karanlığa sürüklenmesine, ecnebi güçlerin boyunduruğu altına girmesine, kaynaklarının talan edilmesine, insanlarının çar-çur edilmesine asla bigane kalamazlar. Nasipdar oldukları o nur onları haksızlık karşısında, sömürü ve talan karşısında, hile ve yalan karşısında hep rahatsız eder ve karanlıkta kalan işlerin aydınlanması için onları göreve davet eder.Nurdan nasibi olanlar; vatan topraklarının satılışı karşısında, kaynakların yabancılara peşkeş çekilişi karşısında asla suskun kalamazlar.Nurdan nasibi olanlar, aynı zamanda "semavatın ve yer yüzünün bizatihi Nuru" olan, Vahid ve Kahhar olan Allah'ın kulları oldukları, ışığı o kaynaktan aldıkları için, insanların Tevhid ile tanışıp buluştuktan sonra şirke kaymalarına asla razı olmazlar.İnsanları şirke sürükleyecek sebeplerin sebebi olmaktan da köşe-bucak kaçınırlar.Nurdan nasibi olanlar; hiçbir zaman ve zeminde, hiçbir kayıt ve şartta Tevhid'in sembolü olan hilalin yanına şirkin sembolü olan haçı asmazlar, Tevhidin davetiyesi olan Ezan'ın yanına, şirki çağrıştıran Çan sesini iliştirmezler.Nurdan nasibi olanlar; hiçbir zaman ve zeminde zulme razı olmazlar, zalime muhabbet beslemezler, zulmü alkışlamazlar ve alkışlayanların yanında yer almazlar, özellikle, mazlumun karşısında ve zalimin yanı başında kesinlikle olmazlar.Nurdan nasibi olanlar; Müslüman bir toplumda zinanın suç olmaktan çıkarılmasına, domuzun kasaplık hayvanlar listesine alınmasına, Tevhid cümlesinin yarıdan sonrasının silinmesine, dinler arası diyalog masalına, "İbrahimi dinler" iftirasına, "dinler bahçesi" ihanetine, "BOP eş başkanlığı" gaflet ve dalaletine asla oy ve onay vermezler.Nurdan nasibi olanlar; vatana hizmet etmek için önce vatanı sevmek gerektiğini bilirler, millete hizmet etmek için milleti sevmek gerektiğini de bilirler.İktidar gücünü ele geçirdikten sonra "babalar gibi satma" nöbetine tutulanların vatan sevgisinden söz edilemeyeceğini, dolayısıyla onların hizmetinden de söz edilemeyeceğini bilirler.İktidar gücünü ele geçirdikten sonra, milletin elindeki imkanları alanların, sadece ecnebilere kazandıranların ve fakat sürekli millete kaybettirenlerin millet sevgisinden söz edilemeyeceğini,dolayısıyla bu zihniyette olanların millet sevgisinden de söz edilemeyeceğini bilirler.Nurdan nasibi olanlar ne Brüksel'in ne de Washington'un şefaatinden bahsedemezler. Bu iki  merkezin vatanımız ve milletimiz hakkındaki kötü niyetleri, süfli emelleri, sinsi tuzakları iyice ortaya çıktığı bu günlerden sonra, bunlarla entegrasyonu hedef olarak milletin önüne koyamazlar.Bütün bunlar, nurdan nasibi olanların sergileyecekleri tavırlardır, takınacakları tutumlardır, onurlu ve dik duruşlarıdır.Ama nuru hep dillerine doladıkları halde ondan zerre kadar nasiplenmemiş olanlar için yapılacak bir şey yoktur:"Bir kimseye Allah, nur vermemişse, artık o kimsenin ışık ve aydınlıktan nasibi yoktur" (Nur: 40).