Niyet, nefsin bir şeye içten yönelmesidir
Niyet; nefsin, kendisi için zuhur edecek bir şeye içten yönelmesidir. Ve meylidir ki, bu şey, ona göre matluptur ve önemlidir. Sonra bu şeyin, şimdiye ait oluşu ile sonraya kalışı arasında bir fark yoktur
27.11.2023 11:56:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri şöyle aktarıyor:
Geçmiş zatlardan biri şöyle anlatıyor:
Bir kitap yazıyordum. Mürekkebin kurutulması gerekiyordu. Komşuma ait yerden biraz toprak kazıp aldım. Ve eserimi kuruttum. "Neticede, bu bir parça topraktır, ne önemi var" dedim. Bunun üzerine gizliden bana şöyle bir nida geldi: "Şimdi o toprağı hafife alan, yarın onun getireceği kötü durumla karşılaşınca, işi olduğu gibi bilecek."
İmam Sevrî Hz.'ne ait bir hikâye şöyle anlatılır:
Bir kişi onunla namaz kılıyordu. Namaz dışında bir aralık İmam Sevrî Hz.'ne baktı, elbisesini ters giymiş gördü. Düzeltmek için elini atınca, Sevrî Hz. tuttu, düzeltilmesini istemedi. Sebebini de şöyle anlattı: "Ben, elbisemi Allah için giydim. Böyle olmasında ise bir kastım yok. Allah için giydiğimi, halk için düzeltmek istemem."
Hz. Hasan (r.a.) şöyle buyurur: "Kıyamet günü bir komşu öbürünü tutar, 'Aramızda Allah var. O, yaptığına şahit. Bana neler ettiğini biliyor musun?' deyince, öbürü, 'Sana önemli bir zarar yaptığımı hatırlamıyorum' der. Öbürü tekrar şöyle söyler: 'Yaptın... Sen duvarımdan bir kerpiç aldın. İzinsiz elbisemden iplik kopardın.'"
Niyet üzerine fikrimizi açıklayabilmek için, bir mukaddime yapacağız...
Deriz ki:
Çok kere, niyet hakkındaki görüşümüzün aslını seçemeyen, şöyle demek ister: "Ben, dersimi Allah için yapmaya niyet ediyorum."
Yahut şöyle demek ister: "Ben, ticaretimi Allah için yapmaya niyet ediyorum."
Şöyle demek de isteyebilir: "Yemek işimi Allah için yapmaya niyet ediyorum."
Heyhat... Heyhat... Bunlar ancak indî bir söz olur.
Ve akla gelen bir şeyi öbürüne aktarmaktır.
Anlatmak istediğimiz niyet, bundan çok uzaktır.
Niyet; nefsin, kendisi için zuhur edecek bir şeye içten yönelmesidir. Ve meylidir ki, bu şey, ona göre matluptur ve önemlidir. Sonra bu şeyin, şimdiye ait oluşu ile sonraya kalışı arasında bir fark yoktur.
Niyetin asıl manası, böyle içten gelen bir meyil olduğuna göre, içte yoksa onu çalışmak suretiyle elde etmek kabil değildir. Onu icat etmek için zorlamanın da bir faydası olmaz.
Anlattığımız gibi olmayan bir hal niyet sayılmaz. O ancak, mevcut olan bir şeyi, diğer bir şeye nakil olur. Tıpkı bir açın, "Ben aç kalmaya niyet ettim" demesi gibi... Ya da, âşık olan birinin, "Ben âşık olmaya niyet ettim. Sevmeye niyet ettim. Saymaya niyet ettim" sözleri gibi...
Bu gibi şeyleri yapmak, o kimsenin içinde önceden kaynamadı ise, niyet olabilmesi muhaldir.
Şunu da unutmamalı ki, bir şeye niyet meyli evvelden yoksa sonradan tasavvur edilemez.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den…)
Geçmiş zatlardan biri şöyle anlatıyor:
Bir kitap yazıyordum. Mürekkebin kurutulması gerekiyordu. Komşuma ait yerden biraz toprak kazıp aldım. Ve eserimi kuruttum. "Neticede, bu bir parça topraktır, ne önemi var" dedim. Bunun üzerine gizliden bana şöyle bir nida geldi: "Şimdi o toprağı hafife alan, yarın onun getireceği kötü durumla karşılaşınca, işi olduğu gibi bilecek."
İmam Sevrî Hz.'ne ait bir hikâye şöyle anlatılır:
Bir kişi onunla namaz kılıyordu. Namaz dışında bir aralık İmam Sevrî Hz.'ne baktı, elbisesini ters giymiş gördü. Düzeltmek için elini atınca, Sevrî Hz. tuttu, düzeltilmesini istemedi. Sebebini de şöyle anlattı: "Ben, elbisemi Allah için giydim. Böyle olmasında ise bir kastım yok. Allah için giydiğimi, halk için düzeltmek istemem."
Hz. Hasan (r.a.) şöyle buyurur: "Kıyamet günü bir komşu öbürünü tutar, 'Aramızda Allah var. O, yaptığına şahit. Bana neler ettiğini biliyor musun?' deyince, öbürü, 'Sana önemli bir zarar yaptığımı hatırlamıyorum' der. Öbürü tekrar şöyle söyler: 'Yaptın... Sen duvarımdan bir kerpiç aldın. İzinsiz elbisemden iplik kopardın.'"
Niyet üzerine fikrimizi açıklayabilmek için, bir mukaddime yapacağız...
Deriz ki:
Çok kere, niyet hakkındaki görüşümüzün aslını seçemeyen, şöyle demek ister: "Ben, dersimi Allah için yapmaya niyet ediyorum."
Yahut şöyle demek ister: "Ben, ticaretimi Allah için yapmaya niyet ediyorum."
Şöyle demek de isteyebilir: "Yemek işimi Allah için yapmaya niyet ediyorum."
Heyhat... Heyhat... Bunlar ancak indî bir söz olur.
Ve akla gelen bir şeyi öbürüne aktarmaktır.
Anlatmak istediğimiz niyet, bundan çok uzaktır.
Niyet; nefsin, kendisi için zuhur edecek bir şeye içten yönelmesidir. Ve meylidir ki, bu şey, ona göre matluptur ve önemlidir. Sonra bu şeyin, şimdiye ait oluşu ile sonraya kalışı arasında bir fark yoktur.
Niyetin asıl manası, böyle içten gelen bir meyil olduğuna göre, içte yoksa onu çalışmak suretiyle elde etmek kabil değildir. Onu icat etmek için zorlamanın da bir faydası olmaz.
Anlattığımız gibi olmayan bir hal niyet sayılmaz. O ancak, mevcut olan bir şeyi, diğer bir şeye nakil olur. Tıpkı bir açın, "Ben aç kalmaya niyet ettim" demesi gibi... Ya da, âşık olan birinin, "Ben âşık olmaya niyet ettim. Sevmeye niyet ettim. Saymaya niyet ettim" sözleri gibi...
Bu gibi şeyleri yapmak, o kimsenin içinde önceden kaynamadı ise, niyet olabilmesi muhaldir.
Şunu da unutmamalı ki, bir şeye niyet meyli evvelden yoksa sonradan tasavvur edilemez.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den…)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.