Özgül AYDIN
Nifak ehlinin bir başka alametinden bahsetmek için konuyu biraz daha geriden ele almamız gerekecektir.
Şöyle ki: İnsanoğlu, Rabbine Bezm-i Elest'te verdiği kulluk sözünü ispatlamak üzere yaratılmıştır. İmtihanı gereği hastalıkta, sağlıkta, zenginlikte, fakirlikte, nimette ve musibette daima Allah'la olmak mükellefiyetindedir. Eğer Allah, iman eden kullarına zenginlik ve rahatlık verse idi, bu defa herkes iman eder, imtihanın anlamı kalmazdı. İşte bu gerçeğe binaen Allah müminlerle kafirler arasındaki mücadelede zaferi bu ikisi arasında paylaştırmış, taraflar bazen galip bazen mağlub olmuşlardır. Rabb'-ül Alemin böylece inananları ortaya çıkarmak ve kendisine şehitler edinmek istemiştir. Yani müminler haklı oldukları için her savaşı kazanacaklar diye bir kural yoktur. (Bkz. Âl-i İmran: 140-141).
Bu açıklamadan sonra konuyla ilgili olarak nifak ehlinden Kur'an-ı Kerim'de şöyle bahsedilmektedir.
"Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer size Allah'tan bir fetih nasip olursa "Biz de sizinle beraber değil miydik?" derler. Ve eğer savaşta kafirlerin bir payı olursa bu kez onlara "Biz size yardım ederek galebenizi temin etmedik mi?" derler (Nisa: 141).
"İçinizden bir kesim var ki, pek ağır davranır. Eğer size bir felaket erişirse, 'Allah bana lutfetti de onlarla beraber bulunmadım' der" (Nisa: 72).
"Eğer Alla'tan size bir nimet erişirse, sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi 'keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir ganimete erişseydim' der" (Nisa: 73).
Özellikle son iki ayeti, bütün zamanlara teşmil ederek tahlil etmeye çalışalım.
Zira bu iki ayette öyle bir tablo çiziliyor ki, müminler çok büyük bir hazırlık içindeler. Hummalı bir çalışma var, adeta seferberlik ilan edilmiş. Büyük, küçük, kadın, erkek, kimin elinden ne geliyorsa herkes onun derdinde. Çünkü milletin mukadderatını belirleyecek bir mücadele söz konusu. Ancak içlerinden bir kısmı var ki (?) kenarda, köşede duruyorlar. Fakat diğerlerine tavır alarak değil (!). Haberleri yokmuş gibi; duymamışlar gibi. Derken "Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız mutlaka siz üstün geleceksiniz" (Âl-i İmran 139) ayeti tecelli ediyor ve müminler girdikleri bu zorlu mücadeleden zaferle çıkıyorlar.
Ve tabii refah, bolluk, zenginlik zaferle birlikte geliyor. Birileri (?) ancak o vakit farkedebiliyorlar olan biteni. Ayette geçtiği gibi, sanki o canhıraş çalışan müminleri hiç tanımıyorlardı önceden. Sanki o müminler kendilerini davet etmemişlerdi; gel sen de nasiplen dememişlerdi sanki.
***
Kur'an tarihsel değildir! 6666 ayetin herbiri her an tecelli halindedir.
Bu nedenle bu ayetleri ibret nazarıyla bir tetkik etmenin zarureti ortadadır.
Nifak ehlinin bir başka alametinden bahsetmek için konuyu biraz daha geriden ele almamız gerekecektir.
Şöyle ki: İnsanoğlu, Rabbine Bezm-i Elest'te verdiği kulluk sözünü ispatlamak üzere yaratılmıştır. İmtihanı gereği hastalıkta, sağlıkta, zenginlikte, fakirlikte, nimette ve musibette daima Allah'la olmak mükellefiyetindedir. Eğer Allah, iman eden kullarına zenginlik ve rahatlık verse idi, bu defa herkes iman eder, imtihanın anlamı kalmazdı. İşte bu gerçeğe binaen Allah müminlerle kafirler arasındaki mücadelede zaferi bu ikisi arasında paylaştırmış, taraflar bazen galip bazen mağlub olmuşlardır. Rabb'-ül Alemin böylece inananları ortaya çıkarmak ve kendisine şehitler edinmek istemiştir. Yani müminler haklı oldukları için her savaşı kazanacaklar diye bir kural yoktur. (Bkz. Âl-i İmran: 140-141).
Bu açıklamadan sonra konuyla ilgili olarak nifak ehlinden Kur'an-ı Kerim'de şöyle bahsedilmektedir.
"Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer size Allah'tan bir fetih nasip olursa "Biz de sizinle beraber değil miydik?" derler. Ve eğer savaşta kafirlerin bir payı olursa bu kez onlara "Biz size yardım ederek galebenizi temin etmedik mi?" derler (Nisa: 141).
"İçinizden bir kesim var ki, pek ağır davranır. Eğer size bir felaket erişirse, 'Allah bana lutfetti de onlarla beraber bulunmadım' der" (Nisa: 72).
"Eğer Alla'tan size bir nimet erişirse, sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi 'keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir ganimete erişseydim' der" (Nisa: 73).
Özellikle son iki ayeti, bütün zamanlara teşmil ederek tahlil etmeye çalışalım.
Zira bu iki ayette öyle bir tablo çiziliyor ki, müminler çok büyük bir hazırlık içindeler. Hummalı bir çalışma var, adeta seferberlik ilan edilmiş. Büyük, küçük, kadın, erkek, kimin elinden ne geliyorsa herkes onun derdinde. Çünkü milletin mukadderatını belirleyecek bir mücadele söz konusu. Ancak içlerinden bir kısmı var ki (?) kenarda, köşede duruyorlar. Fakat diğerlerine tavır alarak değil (!). Haberleri yokmuş gibi; duymamışlar gibi. Derken "Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız mutlaka siz üstün geleceksiniz" (Âl-i İmran 139) ayeti tecelli ediyor ve müminler girdikleri bu zorlu mücadeleden zaferle çıkıyorlar.
Ve tabii refah, bolluk, zenginlik zaferle birlikte geliyor. Birileri (?) ancak o vakit farkedebiliyorlar olan biteni. Ayette geçtiği gibi, sanki o canhıraş çalışan müminleri hiç tanımıyorlardı önceden. Sanki o müminler kendilerini davet etmemişlerdi; gel sen de nasiplen dememişlerdi sanki.
***
Kur'an tarihsel değildir! 6666 ayetin herbiri her an tecelli halindedir.
Bu nedenle bu ayetleri ibret nazarıyla bir tetkik etmenin zarureti ortadadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.