Kaplumbağa hızıyla ilerlediğimiz Avrupa Birliği hedefine varmaya çalışırken ulusal hedeflerimizde de kopmalar yaşamaktayız.
Fransa ve Avusturya'nın antipatik tutumundan sonra muhtelif ülkelerden de ilginç davranışlar beklemek gerek.
Rumlar'ın tanınması, Ermeniler'e kapının açılması, azınlık(!)olarak dayatılan Aleviler ve Kürtler'e yeni imtiyazlar verilmesi gibi ilginç tavsiyeler Türkiye'nin pişmiş aşına su katıyor.
Tüm olumsuzluklara ve negatif söylemlere karşın halka umut aşılayan Ankara, kronik güvensizlik ortamını lehine çevirmeye gayret ediyor.
Avrupa Komisyonu'nun 6 Ekim tavsiye kararından sonra hükümet ve devlet başkanlarının vereceği nihai karar, Ankara için olduğu kadar Avrupa için de büyük bir sınav olacak.
Yarım asra yakın tarihi serencamda kritik bir dönemeç ve hayati bir eşik oluşturan son iki haftaya girilirken tarihi sorumluluklarımız da önümüze getirilmiş olacak.
Hükümet kanadından Rumlar'ın fiili olarak tanınabilirliği gündeme taşınırken Türk halkının Rumlar'a yaklaşımı ters istikamette.
Azınlık olarak piyasaya sürülen Alevi ve Kürt vatandaşlar ise kendilerine Avrupa'nın bakış açısından rahatsızlar.
Fener Rum Patriği'nin sosyal ve siyasal konumu ile Ermeni ilişkilerinde ise hükümet belli bir duruş sergileyemiyor.
Bunda, hükümetin mevcut konjonktür halkına tam izah edememesi önemli bir etken.
Türk halkının Avrupa Birliği'nden beklenti ve umutları ile Avrupa Birliği dinazorlarının Türkiye'den beklentileri arasında siyasal salınım gösteren Türk hükümetine Avrupa zihniyeti ilk planda ve kesin bir tarih veremiyor.
Hiçbir ülkeye yapılmayan muamelelere maruz kalan Türkiye 17 Aralık takviminin yeni 2005'e sarkmasıyla beraber Komisyon'un 6 aylık tarama sürecine çekilecek. Taramanın tamamlanmasından sonra ve ikinci periyotta 2006'ya akıtılan takvim hükümetin canını ciddi anlamda sıkıyor.
2014 şeklinde ufki bir takvim verilirken muhaliflerin yeni talepleri de ortaya çıkıyor.
En lehimize ülke olarak bildiğimiz İtalya, İngiltere ve İspanya'da da kıpırdanmalar yaşanabilir.
Avusturya ve Fransa'nın Türkiye muhalifliği çatlağına yeni çatlaklar eklenebilir.
Hollanda ve Almanya'da patlak veren Türk-Müslüman karşıtı akımlar son günlerde şiddet eylemeleri şeklinde kendini gösterdi.
Kendi demokratik sistemine ve sosyal dokusuna Türkleri ve müslümanları monte edemeyen Avrupa ülkelerinin çivisi zorlanıyor.
Yeni provokasyonlar, beraberinde yeni talepleri dillendirecek.
En yeni ve gündemdeki sorun ise AB üyesi Slovakya'nın sözde Ermeni soykırım iddiasını parlamentosundan geçirmiş olması ve Avrupa Parlamento Başkanı Borrell'in Türkiye'ye gelmeden önce Kürdistan gafını(!) yapmış olması.
Olaylar küçük gibi görülüp göz önünde bulundurulmasa da ayrıntıda şeytanın gizli olduğu akıllardan çıkarılmamalı.
Bush da Haçlı Savaşı gafı yapmıştı; ama o mücadeleyi halen veriyor.
Türkiye'nin üzerine hassasiyetle titrediği Avrupa Birliği üyeliğinde negatif titreşimler Türkiye'yi sarsmıyor sanılmasın.
Büyük bir ihtimalle 17 Aralık'ta takvim alacağız; ama bu takvimin ucunun nerelere gideceği, nerelere batacağı bilinmiyor.
Umutlar büyüdükçe, sorumluluğumuz da ağırlaşacak.
Fransa ve Avusturya'nın antipatik tutumundan sonra muhtelif ülkelerden de ilginç davranışlar beklemek gerek.
Rumlar'ın tanınması, Ermeniler'e kapının açılması, azınlık(!)olarak dayatılan Aleviler ve Kürtler'e yeni imtiyazlar verilmesi gibi ilginç tavsiyeler Türkiye'nin pişmiş aşına su katıyor.
Tüm olumsuzluklara ve negatif söylemlere karşın halka umut aşılayan Ankara, kronik güvensizlik ortamını lehine çevirmeye gayret ediyor.
Avrupa Komisyonu'nun 6 Ekim tavsiye kararından sonra hükümet ve devlet başkanlarının vereceği nihai karar, Ankara için olduğu kadar Avrupa için de büyük bir sınav olacak.
Yarım asra yakın tarihi serencamda kritik bir dönemeç ve hayati bir eşik oluşturan son iki haftaya girilirken tarihi sorumluluklarımız da önümüze getirilmiş olacak.
Hükümet kanadından Rumlar'ın fiili olarak tanınabilirliği gündeme taşınırken Türk halkının Rumlar'a yaklaşımı ters istikamette.
Azınlık olarak piyasaya sürülen Alevi ve Kürt vatandaşlar ise kendilerine Avrupa'nın bakış açısından rahatsızlar.
Fener Rum Patriği'nin sosyal ve siyasal konumu ile Ermeni ilişkilerinde ise hükümet belli bir duruş sergileyemiyor.
Bunda, hükümetin mevcut konjonktür halkına tam izah edememesi önemli bir etken.
Türk halkının Avrupa Birliği'nden beklenti ve umutları ile Avrupa Birliği dinazorlarının Türkiye'den beklentileri arasında siyasal salınım gösteren Türk hükümetine Avrupa zihniyeti ilk planda ve kesin bir tarih veremiyor.
Hiçbir ülkeye yapılmayan muamelelere maruz kalan Türkiye 17 Aralık takviminin yeni 2005'e sarkmasıyla beraber Komisyon'un 6 aylık tarama sürecine çekilecek. Taramanın tamamlanmasından sonra ve ikinci periyotta 2006'ya akıtılan takvim hükümetin canını ciddi anlamda sıkıyor.
2014 şeklinde ufki bir takvim verilirken muhaliflerin yeni talepleri de ortaya çıkıyor.
En lehimize ülke olarak bildiğimiz İtalya, İngiltere ve İspanya'da da kıpırdanmalar yaşanabilir.
Avusturya ve Fransa'nın Türkiye muhalifliği çatlağına yeni çatlaklar eklenebilir.
Hollanda ve Almanya'da patlak veren Türk-Müslüman karşıtı akımlar son günlerde şiddet eylemeleri şeklinde kendini gösterdi.
Kendi demokratik sistemine ve sosyal dokusuna Türkleri ve müslümanları monte edemeyen Avrupa ülkelerinin çivisi zorlanıyor.
Yeni provokasyonlar, beraberinde yeni talepleri dillendirecek.
En yeni ve gündemdeki sorun ise AB üyesi Slovakya'nın sözde Ermeni soykırım iddiasını parlamentosundan geçirmiş olması ve Avrupa Parlamento Başkanı Borrell'in Türkiye'ye gelmeden önce Kürdistan gafını(!) yapmış olması.
Olaylar küçük gibi görülüp göz önünde bulundurulmasa da ayrıntıda şeytanın gizli olduğu akıllardan çıkarılmamalı.
Bush da Haçlı Savaşı gafı yapmıştı; ama o mücadeleyi halen veriyor.
Türkiye'nin üzerine hassasiyetle titrediği Avrupa Birliği üyeliğinde negatif titreşimler Türkiye'yi sarsmıyor sanılmasın.
Büyük bir ihtimalle 17 Aralık'ta takvim alacağız; ama bu takvimin ucunun nerelere gideceği, nerelere batacağı bilinmiyor.
Umutlar büyüdükçe, sorumluluğumuz da ağırlaşacak.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005