İnsanoğlunun sadece Allah'a yücelen bir tarafı olmuş olsaydı, "insan" denen varlığa gerek olmaması lazımdı. Çünkü melek var. Aynı vazifeyi gören bir başka varlık daha niye olsun? Bir başka cihetle, sadece ahlak-ı zemime tarafı ile de yükümlü bulunmuş olsaydı ona da gerek yoktu. O tarafta da hayvan var. O halde diyoruz ki: "İnsanoğlu ne hayvan ne de melektir. İkisinin arası, ortası bir varlıktır." Onu melekleştiren hasletler de onda mevcut, hayvanlaştıran hasletler de mevcut. İşte terbiye dediğimiz şey; hayvani tarafi Rahmani tarafa tebdil ettirme cehdidir, gayretidir. Bu bir mücahede halidir. Bu hali insan hayatına geçirerek o makama, o rütbeye, o sıfata ve o hâle sahip olması lazımdır. Ahlaklı insan, erdemli insan, kamil insan denilen de işte bu insandır.İnsanoğlu tabiat sahnesine geldiği andan bu tarafa ve hatta kıyamete kadar işte o erdemi, kemali elde etmekle mükelleftir. Onun da en önemli özelliği kulluktur. Zaten insanın dünyaya geliş maksadı Allah'ı bilmek, Allah'ı tanımak, yani ubudiyettir. Nitekim Allah'ı tanımanın, kul olmanın maksadını da ayet-i kerime şöyle tavsif ediyor: " O (Allah), hanginizin daha güzel iş (amel) yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı" (Mülk sûresi, ayet: 2).İnsanoğlu adeta bir yarış halindedir. Bir imtihan, bir deneme içindedir. Allah böyle murat etti. "Niye bunu murat etti?" demekle mükellef değilsiniz. Denileni yapmakla mükellefsiniz. İşte insanoğlunun kul olması, bu denenmede, mükellefiyet hudutları içerisinde bulunan amelleri sıhhatli, salih bir tarzda yapmasıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.