Nefsin merhaleleri
Cenâb-ı Hakk’ın cinleri ve insanları yaratmasındaki maksat O’nu bilmeleri ve hakiki mânâda kul olmalarıdır. Hakiki mânâda kul olmak Allah’a vuslat etmek demektir
03.12.2024 18:20:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Cenâb-ı Hakk'ın cinleri ve insanları yaratmasındaki maksat O'nu bilmeleri ve hakiki mânâda kul olmalarıdır. Hakiki mânâda kul olmak Allah'a vuslat etmek demektir.
Vuslat için aslolan üç merhâle vardır ki, seyr hâlinde olan sâlik, mertebesine göre bu yolda ilim tahsil eder.
Bu üç mertebe: Fenâ fi'ş-şeyh, fenâ fi'r-Resûl, fenâ f'illah hâlleridir. Bu üç mertebe hâl ve aşk ile aşılır.
Fenâ hâli herşeyde sevdiğini görmektir. Sevdiğinde yok olma hâlidir.
Aşk, sevgilinin seveni ihata etmesidir. Sevenin sevgilide yok olmasıdır. İnsan gönlünde Hakk'ın kendi kendini sevmesidir.
FENÂ Fİ'Ş-ŞEYH
Mürşidin muhabbetinde yok olma, erime ve kaybolma demektir. Onda yok olma ile başlayan bu hâl, sonsuz teslimiyeti gerektirir. Yaptığı işlerde hikmetler aranır. Kusurlar "ene"ye mâl edilir.
Teslimiyetin esas olduğu bu yolculukta mürşidin kâmil olması gerektir. İslam'ı yaşaması ve dava etmesi onun ana meselesidir. Bu zâtın hâli Allah tarafından bir elbise gibi ona giydirilir.
Bu zâtın Mülkün Sahibinden "irşad etme" emri alması zaruridir. O bakımdan, bir insanın bir cemaat tarafından mürşid olarak seçilmesi yanlıştır.
Seçilen bu kişi dinî ilimlerde ve yaşayışında ne kadar ileride görünürse görünsün, böyle bir vazifeyle mükellef olması mümkün değildir. Karganın bülbül olması nasıl muhâl ise, Hakk tarafından böyle bir emre muhatap olmadan irşad makamında olmakta muhâldir.
Sâlike ilk nazar fenâ fi'ş-şeyhde olur. Kâmil insanın nazarı ile vuslat başlar. Emmare makamında olan nefis ona nazar edenin aşkını üzerinde gösterir.
Kâmil insanın varlığında nefsini eritme, onun varlığında yok olmahâlidir. Bu, mutlak varlığa ulaşmak için seyr ü sülûkun ilk basamağıdır.
Varlık âleminden geçip 'Mutlak Varlık'a varmak için yapılan yolculuğa seyr ü sülûk denir. Vahdet şerbetini içmiş büyüklerin ifadesiyle; varlığı yoklukla neticelemeyi gaye edinmiş yolculuktur.
Sâlik elini verdiği zâtın terbiyesinde varlığından soyunmak kararı ile bu seyr başlar. Zât tecellisine ermekle yolculuk kemâle erer. Aranılan budur. Bulunan 'Mutlak Varlık'la varlıklar unutulur. Bu işin sonunda emir alınıp, tekrar bu âleme dönmek gerekirse, "geldiğin yoldan gelecekleri getir" buyurulur. Bu en yüksek makamdır. Bu zirveye varan kâmile,"mürşid" denir.
Nefis terbiyesi ve tezkiyesi ancak kâmil bir mürşidin nezaret ve refakatinde gerçekleşir. Hakk'a kurbiyet kesbetmenin kaçınılmaz şartının nefis tezkiyesi ve terbiyesi olduğu bilinmelidir.
FENÂ Fİ'R-RESÛL
Ezelî olan vasıta ve vesile kanununun yine tabii ve zaruri gereği, Peygamberin (yani Resûl-i Ekrem'in) varlığında nefsini yok etme yahut eritmedir. Zaten kâmil mürşitler Resûlullah'ın (s.a.a.) vârisi olmaktan başka bir şey değildirler.
Nefis bir mürşid-i kâmilin nezaretinde terbiye oldukça Hakk'a vuslat yolunda kademe kademe çıkılır. Özellikle nefs-i mutmainne hâlinde fenâ fi'r-Resûl hâline ulaşılır. Burası Allah'a vuslat yolunda en büyük ve yüce istasyon gibidir.
Mürşidde fâni olma döneminden sonra, fenâ fi'r-Resûl devri başlar. Bu dönemde sâlik, daha sakin ve de olgundur. Artık o varlık âleminde Hz. Peygamber'ledir." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Vuslat için aslolan üç merhâle vardır ki, seyr hâlinde olan sâlik, mertebesine göre bu yolda ilim tahsil eder.
Bu üç mertebe: Fenâ fi'ş-şeyh, fenâ fi'r-Resûl, fenâ f'illah hâlleridir. Bu üç mertebe hâl ve aşk ile aşılır.
Fenâ hâli herşeyde sevdiğini görmektir. Sevdiğinde yok olma hâlidir.
Aşk, sevgilinin seveni ihata etmesidir. Sevenin sevgilide yok olmasıdır. İnsan gönlünde Hakk'ın kendi kendini sevmesidir.
FENÂ Fİ'Ş-ŞEYH
Mürşidin muhabbetinde yok olma, erime ve kaybolma demektir. Onda yok olma ile başlayan bu hâl, sonsuz teslimiyeti gerektirir. Yaptığı işlerde hikmetler aranır. Kusurlar "ene"ye mâl edilir.
Teslimiyetin esas olduğu bu yolculukta mürşidin kâmil olması gerektir. İslam'ı yaşaması ve dava etmesi onun ana meselesidir. Bu zâtın hâli Allah tarafından bir elbise gibi ona giydirilir.
Bu zâtın Mülkün Sahibinden "irşad etme" emri alması zaruridir. O bakımdan, bir insanın bir cemaat tarafından mürşid olarak seçilmesi yanlıştır.
Seçilen bu kişi dinî ilimlerde ve yaşayışında ne kadar ileride görünürse görünsün, böyle bir vazifeyle mükellef olması mümkün değildir. Karganın bülbül olması nasıl muhâl ise, Hakk tarafından böyle bir emre muhatap olmadan irşad makamında olmakta muhâldir.
Sâlike ilk nazar fenâ fi'ş-şeyhde olur. Kâmil insanın nazarı ile vuslat başlar. Emmare makamında olan nefis ona nazar edenin aşkını üzerinde gösterir.
Kâmil insanın varlığında nefsini eritme, onun varlığında yok olmahâlidir. Bu, mutlak varlığa ulaşmak için seyr ü sülûkun ilk basamağıdır.
Varlık âleminden geçip 'Mutlak Varlık'a varmak için yapılan yolculuğa seyr ü sülûk denir. Vahdet şerbetini içmiş büyüklerin ifadesiyle; varlığı yoklukla neticelemeyi gaye edinmiş yolculuktur.
Sâlik elini verdiği zâtın terbiyesinde varlığından soyunmak kararı ile bu seyr başlar. Zât tecellisine ermekle yolculuk kemâle erer. Aranılan budur. Bulunan 'Mutlak Varlık'la varlıklar unutulur. Bu işin sonunda emir alınıp, tekrar bu âleme dönmek gerekirse, "geldiğin yoldan gelecekleri getir" buyurulur. Bu en yüksek makamdır. Bu zirveye varan kâmile,"mürşid" denir.
Nefis terbiyesi ve tezkiyesi ancak kâmil bir mürşidin nezaret ve refakatinde gerçekleşir. Hakk'a kurbiyet kesbetmenin kaçınılmaz şartının nefis tezkiyesi ve terbiyesi olduğu bilinmelidir.
FENÂ Fİ'R-RESÛL
Ezelî olan vasıta ve vesile kanununun yine tabii ve zaruri gereği, Peygamberin (yani Resûl-i Ekrem'in) varlığında nefsini yok etme yahut eritmedir. Zaten kâmil mürşitler Resûlullah'ın (s.a.a.) vârisi olmaktan başka bir şey değildirler.
Nefis bir mürşid-i kâmilin nezaretinde terbiye oldukça Hakk'a vuslat yolunda kademe kademe çıkılır. Özellikle nefs-i mutmainne hâlinde fenâ fi'r-Resûl hâline ulaşılır. Burası Allah'a vuslat yolunda en büyük ve yüce istasyon gibidir.
Mürşidde fâni olma döneminden sonra, fenâ fi'r-Resûl devri başlar. Bu dönemde sâlik, daha sakin ve de olgundur. Artık o varlık âleminde Hz. Peygamber'ledir." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)