Terbiye dediğimiz şey, insanın kendi içinde var olan ve olgunlaşmasına mani olan o perdeyi ıslahtır, terbiyedir, tezkiyedir. İnsan, bunu yapmakla mükelleftir. Binaenaleyh, nefsini tezkiye ve terbiye etmeyen, bir başka manada ruhunu Cenab-ı Hakk'a yüceltmeyen hiçbir insan, bu kemale, bu olgunluğa, bu vasfa vasıl olamaz."Efendim. Ben kalbimi temizledim. Şunu yaptım. Bunu yaptım" demiş olsa da olamaz. Belki böyle bir isteği, arzusu vardır. Bu işin hep söz boyutudur. Oysa insan için aslolan söylediği değil, yaptığıdır. Kişinin ayinesi işidir. "Ben şöyleyim, böyleyim" yerine, insandan, bu hareketler, bu icraatlar beklenir. Ama bu icraatların, temiz hareketlerin, olgun vasıfların kişide olabilmesi için, o içindeki engelleri aşması gerekiyor. Bunları aşmadığımız taktirde, nefis terbiye ve tezkiyesinde bir adım öne gittiğimizi, erdemli bir insan olduğumuzu iddia etmek, kendi kendimizi aldatmaktan ibaret kalır. İnsanın kendi iç aleminde, kendi iç tabiatında, bu perdeleri aşması, onu yaratan Rabb'ının varlığını kendi iç tabiatında duyması, bir başka ifadeyle onu yaşaması lazımdır. Bunu yaşadığımız zaman işte imanın hakikati da buradadır. Bizim bir hocamız vardı. Ona: "Hocam! Namaz kılmak istiyoruz, ama kılamıyoruz" deyince şöyle cevap verirdi: "Doğru! Çünkü sizin gönül dünyanızda henüz ezan okunmadı." Çok enteresan bir tespittir bu. Yani insanın ezanını okuması lazım. Ezan, namaza hazırlıktır. Namaza insanın durabilmesi için evvela, o ruhun, o arzunun, o isteğin iç tabiatımızda, kalbimizde, gönlümüzde yaşaması, yeşermesi gerekiyor.Namaz kılıyoruz. O hâl olmadan, o sorumluluk, o sevgi, o muhabbet olmayınca başlıyoruz işi mantıkla halletmeye. İşin zevk boyutu, maneviyat boyutu, aşk boyutu kaybolmuş. Zannım o ki, günümüz insanının en büyük problemi, ibadette aşkı kaybetmiş olmasıdır. Bu olmayınca, akıl yoluyla; "Bu olsa böyle olur. Şu olsa şöyle olmaz" gibi, yapılması gerekeni yapmak yerine işi lafla halletmeye çalışıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.