Yine bir gün sabah namazından sonra camide oturmuş murâkabe ile meşgûl oluyorduk. Hocam ile karşı karşıya oturmuştuk. Bir ara başımı meşgûliyetimden kaldırdım. Hazret-i İmâm'ın yerinde Resûlullah Efendimizin oturduğunu gördüm. Üzerimi bir heybet kapladı. Hemen başımı önüme eğdim. Bir müddet sonra, tekrar başımı kaldırdım. Hazret-i İmâmın da Server-i Kâinatın yanında oturduğunu gödüm. Tekrar murâkabe için başımı eğdim. Bir an sonra yine başımı kaldırdım. Gördüm ki, Resûlullah Efendimizin yerinde Hazret-i İmâm, Hazret-i İmâm'ın yerinde de, Resûlullah Efendimiz oturuyor. Tekrar murâkabeye koyuldum. Bir zaman sonra başımı kaldırınca, iki yerde de Resûlullah Efendimizi gördüm. Sonra da Hazret-i İmâmın yalnız oturduğunu gördüm. Bu gördüklerim baş gözü ile olmuştu, rüya hali değildi.
Hazret-i İmâm'ın Mektûbât isimli üç eserinde, Mir Muhammed Numân Hazretlerine yazılmış mektuplar vardır. Bunlardan bazıları şöyledir:
"...Üstâdım Hâce Muhammed Bâki-billah'tan işittim. Buyurdu ki, Şeyh Muhyiddîn-i Arabi yazıyor ki, "Kerâmet ve harikaları çok görülen evliyâ, son nefeslerinde, bunları gösterdiklerine pişman olmuştur. Keşke hiç kerâmetimiz görülmeseydi demişlerdir." Evliyânın üstünlüğü, harikaların görülmesi ile ölçülseydi, bunların görünmesine pişman olmak yersiz olurdu.
Suâl: Vilayette, harika görünmesi şart olmayınca, hakiki veli ile, yalancıları birbirinden nasıl ayrılır?
Cevap: Bu dünyada evliyânın belli olması lazım değildir. Doğru ile yalancının karışması lazımdır. Bu dünyada hak ile bâtılın, doğru ile yanlışın karışması lâzımdır. Velinin, kendi vilayetini bilmesi de şart değildir. Kendi vilayetini bilmeyen evliya çok idi. Bunları, başkaları nasıl tanıyabilir? Tanımalarına lüzum da yoktur.
Hazret-i İmâm'ın Mektûbât isimli üç eserinde, Mir Muhammed Numân Hazretlerine yazılmış mektuplar vardır. Bunlardan bazıları şöyledir:
"...Üstâdım Hâce Muhammed Bâki-billah'tan işittim. Buyurdu ki, Şeyh Muhyiddîn-i Arabi yazıyor ki, "Kerâmet ve harikaları çok görülen evliyâ, son nefeslerinde, bunları gösterdiklerine pişman olmuştur. Keşke hiç kerâmetimiz görülmeseydi demişlerdir." Evliyânın üstünlüğü, harikaların görülmesi ile ölçülseydi, bunların görünmesine pişman olmak yersiz olurdu.
Suâl: Vilayette, harika görünmesi şart olmayınca, hakiki veli ile, yalancıları birbirinden nasıl ayrılır?
Cevap: Bu dünyada evliyânın belli olması lazım değildir. Doğru ile yalancının karışması lazımdır. Bu dünyada hak ile bâtılın, doğru ile yanlışın karışması lâzımdır. Velinin, kendi vilayetini bilmesi de şart değildir. Kendi vilayetini bilmeyen evliya çok idi. Bunları, başkaları nasıl tanıyabilir? Tanımalarına lüzum da yoktur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.