Ülkemizde yaşanan ekonomik çöküntüyü hala kriz olarak gösterme gayretinde olanlar var. Krizin özelliği, nöbet tarzında olmasıdır; gelir ve geçer. Krize sebep olan hastalık ilerlediği zaman krizlerin sayısında da artmalar görülür. Ölüme yakın bir dönemde ise kriz süreklidir ve tablo bir sekerat halidir. İşte bu dönemde yapılacak tedavi, bir yoğun bakım tedavisidir. Teşhisin ve tedavinin ustalıkla yapılması gerekir.
Sık sık ifade ediyoruz. Bugünkü yoğun bakım şartlarına bir anda gelinmedi. Yaptırımlar, kopya paket programlar, hastalığın teşhisinden mahrum yaklaşımlar bizi bugünlere kadar getirdi.
Ekonomik çöküntü ve yaşanan stagflasyon, yurt çapında işsizler ordusunu, kapanan ve müşteri bekleyen işletmelerin sayısını süratle arttırdı. Bugüne kadar hep meselenin sosyal boyutlarına dikkat çekildi. Başlı başına ciddi bir tehlike olan sosyal patlama sinyalleri günden güne toplumun huzurunu kaçırmaya devam ediyor. Önümüzdeki günler bu açıdan çok daha risk taşımaktadır. Dünyadan beklentisi kalmamış, geçim darlığı çeken insanımızda eğer manevi duygular da zayıfsa, bu insanların zorluklara karşı tahammülü azalmakta; sosyal patlamadaki rolleri ise daha barizleşmektedir.
Ekonomik çöküntünün bir diğer etkisi, ülkemizin sektörel kalitesi üzerine darbe vurmasıdır. Teknolojik yatırımlar yapılmamakta, araştırma geliştirmeye gereken ödenek ayrılamamaktadır. Yetişmiş insanımız yurt dışına çıkmaktadır. İşletmeler kalifiye elemanın maaşını veremedikleri için ehil olmayan insanlarla çalışma yoluna gitmektedirler. İşte bu yaşanan tablo sonucu ülkemiz yüzyıl geriye gidecek ve kalkınmışlık noktasında hiç bir iddiası kalmayacaktır.
Evet ülkemiz bir Afrika devleti haline gelmektedir. Fakat bu hızlı çöküş Afrika devletlerini bile aratacak sürattedir.
Maalesef, bu sonucun sorumluları ve bu konuda tecrübe sahibi olanlar hiç hallerine bakmadan konuşma, milletin karşısına çıkma haklarını da kendilerinde görebilmektedir.
Örnek mi istiyorsunuz?
Mesut Yılmaz aşağıdaki 4 iyot soruyu gündeme getirerek sahtelerini gerçeğinden ayırın diyor.
Sayın Yılmaz, "1. Ekonomiyi kurtarmaya talip olan herkese, vatandaşlarımızın çıkıp açıkça ehliyet ve liyakatlerini sorması gerekir.
2. Bu kişilerin geçmiş uygulama ve tecrübelerini tek tek süzgeçten geçirmeleri gerekir.
3. Bu kişilerin ekonomimizi bu hale getirmenin sorumluluğunu taşıyıp taşımadıklarına bakmaları gerekir.
4. Bütün bunlardan sonra da yapılması gereken şey, sorunların çözümü için ne yapılacağı, eğer ellerinde bir formül varsa, bu formülün ne olduğunu sormaktır" demektedir.
Öncelikle bu soruların cevabını Sayın Yılmaz'ın şahsında arayalım.
Ülkemizin yaşadığı bunca olumsuzluk içerisinde Sayın Yılmaz'ın ehliyetinin liyakatinin; geçmiş uygulama ve tecrübelerinin rolü acaba nedir? Ekonomimizin bu hale gelmesinde bizzat pay sahibi olduğunun ve şu anda iktidarda bulunmasının payını körler sağırlar bile biliyorlar. Yine Yılmaz'ın kendisine sormak gerekmez mi Sayın Yılmaz sizin kurtuluş formülünüz ve projeniz nedir diye?
Sayın Yılmaz, milletimiz böylesi tecrübesi olanları iktidarda görmek istememektedir. İnsanımız milletin iradesini iktidarda görmek istemektedir.
Milletimiz "Milli Ekonomik Model"le sorunlarının bir çırpıda biteceğine de inanmaktadır. Milli Ekonomik Modeli şiar edinen Bağımsız Türkiye Partisi'ni tek başına iktidar etmek için seçim sandığını dört gözle beklemektedir.
Sık sık ifade ediyoruz. Bugünkü yoğun bakım şartlarına bir anda gelinmedi. Yaptırımlar, kopya paket programlar, hastalığın teşhisinden mahrum yaklaşımlar bizi bugünlere kadar getirdi.
Ekonomik çöküntü ve yaşanan stagflasyon, yurt çapında işsizler ordusunu, kapanan ve müşteri bekleyen işletmelerin sayısını süratle arttırdı. Bugüne kadar hep meselenin sosyal boyutlarına dikkat çekildi. Başlı başına ciddi bir tehlike olan sosyal patlama sinyalleri günden güne toplumun huzurunu kaçırmaya devam ediyor. Önümüzdeki günler bu açıdan çok daha risk taşımaktadır. Dünyadan beklentisi kalmamış, geçim darlığı çeken insanımızda eğer manevi duygular da zayıfsa, bu insanların zorluklara karşı tahammülü azalmakta; sosyal patlamadaki rolleri ise daha barizleşmektedir.
Ekonomik çöküntünün bir diğer etkisi, ülkemizin sektörel kalitesi üzerine darbe vurmasıdır. Teknolojik yatırımlar yapılmamakta, araştırma geliştirmeye gereken ödenek ayrılamamaktadır. Yetişmiş insanımız yurt dışına çıkmaktadır. İşletmeler kalifiye elemanın maaşını veremedikleri için ehil olmayan insanlarla çalışma yoluna gitmektedirler. İşte bu yaşanan tablo sonucu ülkemiz yüzyıl geriye gidecek ve kalkınmışlık noktasında hiç bir iddiası kalmayacaktır.
Evet ülkemiz bir Afrika devleti haline gelmektedir. Fakat bu hızlı çöküş Afrika devletlerini bile aratacak sürattedir.
Maalesef, bu sonucun sorumluları ve bu konuda tecrübe sahibi olanlar hiç hallerine bakmadan konuşma, milletin karşısına çıkma haklarını da kendilerinde görebilmektedir.
Örnek mi istiyorsunuz?
Mesut Yılmaz aşağıdaki 4 iyot soruyu gündeme getirerek sahtelerini gerçeğinden ayırın diyor.
Sayın Yılmaz, "1. Ekonomiyi kurtarmaya talip olan herkese, vatandaşlarımızın çıkıp açıkça ehliyet ve liyakatlerini sorması gerekir.
2. Bu kişilerin geçmiş uygulama ve tecrübelerini tek tek süzgeçten geçirmeleri gerekir.
3. Bu kişilerin ekonomimizi bu hale getirmenin sorumluluğunu taşıyıp taşımadıklarına bakmaları gerekir.
4. Bütün bunlardan sonra da yapılması gereken şey, sorunların çözümü için ne yapılacağı, eğer ellerinde bir formül varsa, bu formülün ne olduğunu sormaktır" demektedir.
Öncelikle bu soruların cevabını Sayın Yılmaz'ın şahsında arayalım.
Ülkemizin yaşadığı bunca olumsuzluk içerisinde Sayın Yılmaz'ın ehliyetinin liyakatinin; geçmiş uygulama ve tecrübelerinin rolü acaba nedir? Ekonomimizin bu hale gelmesinde bizzat pay sahibi olduğunun ve şu anda iktidarda bulunmasının payını körler sağırlar bile biliyorlar. Yine Yılmaz'ın kendisine sormak gerekmez mi Sayın Yılmaz sizin kurtuluş formülünüz ve projeniz nedir diye?
Sayın Yılmaz, milletimiz böylesi tecrübesi olanları iktidarda görmek istememektedir. İnsanımız milletin iradesini iktidarda görmek istemektedir.
Milletimiz "Milli Ekonomik Model"le sorunlarının bir çırpıda biteceğine de inanmaktadır. Milli Ekonomik Modeli şiar edinen Bağımsız Türkiye Partisi'ni tek başına iktidar etmek için seçim sandığını dört gözle beklemektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Kaybolan iğne evde aranır / 23.04.2025
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025