Sultanın sarayında birgün Çin ressamları: "Biz, Türk ressamlarından daha ileri, daha hünerliyiz." diye bir iddiada bulunurlar. Buna karşılık Türk ressamları:Hayır, biz daha üstünüz. Bizim hünerimiz daha ileridir" diyerek bu iddiaya karşı gelirler. Bunu işiten sultan, ressamları imtihan etmeye karar verir. Her iki memleketin ressamları hazırlanır, birbirine nazır iki ayrı odaya çekilirler. Çin ressamları, kendilerine ayrılan odanın duvarlarını renk renk resimlerle donatırlar. Türk ressamları ise odanın karşısına gelen kendi odalarının duvarlarını sadece cilalar, ayna gibi parlatırlar. Öyle ki, Çin ressamlarının yaptıkları resimler, Türk ressamlarının odalarının duvarına daha parlak bir görünüşle aksetmektedir.Sultan, önce Çin ressamlarının odasına girer, resimleri beğenir. Sonra da Türk ressamlarının odasına girince, aynı resimleri daha parlak, daha güzel görür ve Türk ressamlarını takdîr eder.Böylece Türk ressamları, hiçbir resim yapmadan, sadece Çin ressamlarının eserlerini binbir hünerle cilaladıkları duvarda aksettirdikleri için daha hünerli sayılırlar.MESNEVİ: "Sofiler, Türk ressamları gibidirler. Onların, ezberlenecek dersleri, kitapları yoktur. Yani zahiri ilimlerin muhtevası içinde sıkışıp kalmaz, onu aşarlar. Ama, gönüllerini mükemmel cilalamışlar, istekten, hırstan, hasislikten, kinlerden arınmışlardır.O aynanın sağlığı, berraklığı gönüldür. Gönül aynasına hadsiz, hesapsız suretler aksedebilir. Gönüllerini cilalamış olanlar, renkten, kokudan kurtulmuşlardır. Her nefeste, kolayca bir güzellik görürler.Onlar, ilmin kabuğundaki nakışı bırakmışlar, "Ayne'l yakîn" bayrağını açmışladır." (Beyit: 3492-3494)Hz. Peygamber (s.a.) buyurur:"Benden sonraki ümmetinı hakkında üç şeyden korkarım:1. Heva ve hevesat sapıklığından,2. Mide ve kadın şehvetine uymaktan,3. İlimden sonra gaflete düşmekten..."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.