Cenâb-ı Hak, kulunun sûret yapısına değil, kalbine nazar eder. Bu bakımdan her mü'min, kalbini gafletten koruyup zikir ile ihyâ etmeyi vazîfe bilmelidir. Kulluk vazîfeleri içindeki bu husûsî ehemmiyeti sebebiyledir ki, zikir kelimesi Kur'ân-ı Kerîm'de iki yüz elliden ziyâde yerde geçmektedir. Cenâb-ı Hakk'a hakîkî mânâda kulluk yapabilmek, zikrin kalbde kazandığı mevkî nisbetinde gerçekleşir. Cenâb-ı Hak, kullarının, zikrin rûhâniyetinden gâfil kalmamaları için âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır:"Îmân edenlerin, zikrullâh ve Hak'tan inen Kur'ân sebebiyle kalblerinin huşû içinde ürperme zamanı henüz gelmedi mi?" (el-Hadîd, 16)İşte zikir ve tesbihâtla ihyâ edilen seherler, -tıpkı güzelliklerini inbat etmek için hasretle yağmur bekleyen bir bahar toprağı gibi- gönlündeki istîdâdları inkişâf ettirmek isteyen mü'minler için; kritik, hassas, rûhânî ve feyizli vakitlerdir. Bir Mevlânâ muhibbi, seher vakitlerinin rûhâniyetini şu şekilde ifâde eder:"?Derûnî olarak vicdanlardan gelen sesler, mü'mini seher vaktinde ibâdete çağırmaktadır. Bu ses, aşk müezzininin okuduğu mânâ ezânının sesidir. Bu ses mü'mine; «Uykudan uyan, çünkü Hakk'a muhabbet uykudan hayırlıdır.» demektedir. Çünkü mü'min, seher vakitlerinde Rabbini zikrederken; gönlünde Hak, hakîkat ve mârifetullâh tecellî edecek; namazları ise, mîrâc hâline gelecektir. Rahmetin âdetâ tuğyân ettiği bu zamanda uyumak büyük bir tâlihsizliktir. Nasıl ki on iki aylık bir sene içinde Ramazan ayı mü'minlere rahmet ayı olarak gelmişse, yirmi dört saatlik bir gün içinde de seher vakitlerine âit birkaç saat çok mübârektir. Bu saatlerde Allâh'ın has kulları uyanmışlar, hakîkî mahbûblarını bulmuşlardır."Seherlerde rahmet kapıları açılır, uyanık gönüllere "buyrun" denilir. Üstelik bu dâvet, ayların sultânı olan Ramazân-ı Şerîf'in feyiz ve rûhâniyeti ile taçlanmış seherlerde olursa, elbette ecir ve nâiliyetler de o mübârek ayın şânına lâyık bir sûrette tecellî edecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.