Yüce
Allah kullarından dilediği kimseye merhamet eder, dilediği kimseye fazilet
verir. Bazı bölgeleri bazı bölgelere, bazı ülkeleri bazı ülkelere, bazı
zamanları da bazı zamanlara üstün kılar. Bütün bunlarda Allah'ın apaçık
hikmetleri vardır.
Kurtubi
(rh.a.) der ki; "Yaratıcı olan Allah dilediğini yapar, dilediğine fazilet
verir. Onun işleri için bir sebep yoktur, onun işlerinde bir kısıtlama da
yoktur. Aksine dilediğini hikmetiyle yapar, bu hikmet bazen görünen olur, bazen
de görünmeyen."
Şam
ve Şam Halkının ve fitne zamanında Şam'a hicret etmenin fazileti hakkında Hazret-i
Resûlullah'ın (aleyhissalatü vesselam) sünneti birçok hadislerle doludur.
Âlimler onun hakkında özel telifler hazırlamışlardır.
"Şam
bölgesi, şanı yüce, Resûllerin ve Nebilerin diyarı, salihlerin merkezi,
faziletlilerin arzusu, ilk kıblenin bulunduğu, mahşer ve miraç yeri, mukaddes
bir toprak, faziletli bir mevzi, yüce bir hudut, Hazret-i İbrahim'in (aleyhisselam)
hicret yeri, peygamberlerin gönderme sahnesi ve daha nice açık faziletler diyarı
bir yerdir."
Şam'ın
Sözlük Anlamı:
Şam
kelimesi, Arapçada sakin hemze ile yazılan ??????? (Şe'm) kelimesi ve üstün harekeli hemze
ile yazılan ??????? (Şe'em) kelimelerinden, lehçelerinden gelmektedir. Onun üçüncü
bir lehçesi de hemze ile değil elif ile yazılan ?????? (Şam) kelimesidir. Şam kelimesinin
türevleri "?????? ??????????" "El-Yed-üş Şu'mi" den alınmış ve "sol el" anlamına
gelmektedir. Böyle bir isim verilmesinin nedeni kıblenin (Kudüs'ün) soluna
düşmesinden dolayıdır.
Denildiğine
göre birbirine yakın birçok köyün bulunması vücuttaki benlere benzetildiğinden
bu adı almıştır.
Bir
başka görüşe göre de bu bölgeye gelen ilk kişi Hazret-i Nuh'un (aleyhisselam)
oğlu Sam olduğundan dolayı bu ad verilmiştir. Zira Sam'ın Süryanice adı
Şam'dır.
Şam,
Arap yarım adasının Kuzey Batı bölgesine verilen addır.
Şam'ın
Sınırı: batıda Akdeniz, doğuda Akabe Körfezinin "Eyle" kırsalından Fırat
Nehrine kadar, kuzeyde ise Toros dağlarının eteklerinden başlar, güneyde
Mısır'ın Ariş'inde sona erer.
Şam
Hakkında Sabit olan Faziletler hem çok hem de çeşitlidir
Bunlardan
bir kaçı;
1-
Şam, Yüce Allah'ın mübarek kıldığı bölgelerden biridir.
Kur'an-ı
Kerim, beş ayeti kerimede Şam'ın mübarek bir belde olduğuna işaret eder.
Birincisi:
"Bir gece, kendisine
âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i
Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah, noksan
sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir" (İsra Sûresi,1. ayet)
İmam
Taberi der ki: "çevresini mübarek kıldık" ayeti, "bölge sakinlerinin
maişetlerini, azıklarını, ekinlerini, ağaçlarını bereketli kıldık" anlamına
gelir.
Kuşkusuz
Allah (c.c.) bölgenin sularını, ağaçlarını, meyvelerini, verimliliğini
artırarak toprağını, bol ve helal kılarak rızkı, ilim ve peygamberlik vererek
kişilerini, dürüstlük hasletini vererek davranışlarını, güzel ahlak cesaret ve
yardım severlik hasletini vererek kararlılıklarını ve böylece tüm hallerini
mübarek kılmıştır.
İkincisi:
"Biz, onu ve Lût'u
kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık" (Enbiya Sûresi, 71.
ayet).
Taberi
der ki: "Bu ülke Şam'dır ve Hazret-i İbrahim'in (aleyhisselam) kavmini ve
kavminin dinini terk ederek Şam'a hicret etmiştir." Devamında "bütün âlimler
arasında Hazret-i İbrahim (aleyhisselam) Mekke'ye gidip orada Kâbe'yi inşa etse
de, oğlu İsmail ve annesini oraya yerleştirse de ne kendisi ne de Hazret-i Nuh
(aleyhisselam) Mekke'ye yerleşmemiş, onu vatan edinmemiş olduğu, Irak'tan Şam'a hicret ettiği ve yaşadığı
dönemde mezarının Şam'da olduğuna dair herhangi bir tartışma bulunmadığını"
söyler.
Taberi,
"bu ülkenin Şam olduğunu ve Hazret-i İbrahim'in (aleyhisselam) kavmini terk
ederek Şam'a geldiğini" söyler.
Üçüncüsü:
"Süleyman'ın emrine
de kasırga (gibi esen) rüzgârı verdik; onun emriyle bereketli kıldığımız yere
doğru eserdi. Biz her şeyi biliriz" (Enbiya Sûresi, 81. ayet).
Şüphesiz
ki bu yer Şam'dır. Çünkü "rüzgâr, Hz. Süleyman (a.s.)'ın yurdu olan Şam
topraklarına doğru esmiştir."
Dördüncüsü:
"Hor görülüp
ezilmekte olan o kavmi (Yahudileri) de, içini bereketle doldurduğumuz yerin
doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık" (Araf Sûresi, 137. ayet).
"Bilindiği
gibi Firavun Kızıldeniz'de boğulduktan sonra İsrail oğulları, Şam'ın doğu ve
batı topraklarına varis oldular."
Beşincisi:
"Onların yurdu ile
içlerini bereketlendirdiğimiz memleketler arasında kolayca görünen nice
kasabalar var ettik"
(Sebe Sûresi, 18. ayet).
Allah'ın
bereketli kıldığı kasabalar, Şam'ın kasabalarıdır.
İbn-ü
Kesir der ki: "Mücahit, Hasan-ı Basri, Said bin Cübeyr, Katade, İbnu Zeyd ve
diğerleri bu kasabaların Şam olduğunu söylerler. Zira onlar, Yemen'den Şam'a
doğru birbirini takip eden kasabalarda yolculuk ediyorlardı."
İşte
bunlar Yüce Allah'ın Şam toprakları hakkında söz ettiği beş ayettir. Hz.
İbrahim'in (a.s.) hicret ettiği, Allah Resulünün (s.a.v.) miraca çıktığı,
İsrail oğullarının göç ettiği, Hz. Süleyman'ın (a.s.) memleketinin bulunduğu,
Sebe halkının yolculuk ettiği, Allah'ın (c.c.) bereketli olarak nitelendirdiği
Şam topraklarıdır.
Ayrıca
Yüce Allah'ın, üzerinde Musa (a.s.) ile
konuştuğu, Tur suresinde "İncire, zeytine, Tur-i Sina dağına, yemin ederim ki?"
diye yemin ettiği yerler de Şam topraklarında bulunur.
Mescid-Aksa
da bu topraklardadır.
İsrail
oğullarının peygamberlerinin gönderildiği, İbrahim'in (a.s.), hicret ettiği,
Peygamberimizin (s.a.v.), gece yürüdüğü, miraca çıktığı yer de bu topraklarda
bulunur.
Hazret-i
Resûlüllah (aleyhissalatü vesselam) Şam'ın bereketli olması için şu duayı
yapmıştır: "Allah'ım Şam'ı bize bereketli
kıl, Allah'ım Yemeni bize bereketli kıl, Allah'ım Şam'ı bize bereketli kıl,
Allah'ım Yemeni bize bereketli kıl, Allah'ım Şam'ı bize bereketli kıl, Allah'ım
Yemeni bize bereketli kıl", sonra üçüncü veya dördüncü defa tekrar edince
Sahabeler dediler ki: "Ey Allah'ın
Resulü, Irak'ı da bize bereketli kıl dersek olur mu? Allah'ın Resulü
(s.a.v.) dedi ki; "Orada depremler,
fitneler çok olacak ve Şeytan'ın boynuzu orada ortaya çıkacaktır."
(Buharı: 1073, Tirmizi: 3953, Taberani, Mu'cem-ül
Kebir'de: 12/384, Metnin lafızları ona aittir).
(Not: Bu yazı Muhammed Salih EL-MÜNECCİD'in "Tubâ
liş-Şâm adlı eserinden özetlenmiştir.)
Allah kullarından dilediği kimseye merhamet eder, dilediği kimseye fazilet
verir. Bazı bölgeleri bazı bölgelere, bazı ülkeleri bazı ülkelere, bazı
zamanları da bazı zamanlara üstün kılar. Bütün bunlarda Allah'ın apaçık
hikmetleri vardır.
Kurtubi
(rh.a.) der ki; "Yaratıcı olan Allah dilediğini yapar, dilediğine fazilet
verir. Onun işleri için bir sebep yoktur, onun işlerinde bir kısıtlama da
yoktur. Aksine dilediğini hikmetiyle yapar, bu hikmet bazen görünen olur, bazen
de görünmeyen."
Şam
ve Şam Halkının ve fitne zamanında Şam'a hicret etmenin fazileti hakkında Hazret-i
Resûlullah'ın (aleyhissalatü vesselam) sünneti birçok hadislerle doludur.
Âlimler onun hakkında özel telifler hazırlamışlardır.
"Şam
bölgesi, şanı yüce, Resûllerin ve Nebilerin diyarı, salihlerin merkezi,
faziletlilerin arzusu, ilk kıblenin bulunduğu, mahşer ve miraç yeri, mukaddes
bir toprak, faziletli bir mevzi, yüce bir hudut, Hazret-i İbrahim'in (aleyhisselam)
hicret yeri, peygamberlerin gönderme sahnesi ve daha nice açık faziletler diyarı
bir yerdir."
Şam'ın
Sözlük Anlamı:
Şam
kelimesi, Arapçada sakin hemze ile yazılan ??????? (Şe'm) kelimesi ve üstün harekeli hemze
ile yazılan ??????? (Şe'em) kelimelerinden, lehçelerinden gelmektedir. Onun üçüncü
bir lehçesi de hemze ile değil elif ile yazılan ?????? (Şam) kelimesidir. Şam kelimesinin
türevleri "?????? ??????????" "El-Yed-üş Şu'mi" den alınmış ve "sol el" anlamına
gelmektedir. Böyle bir isim verilmesinin nedeni kıblenin (Kudüs'ün) soluna
düşmesinden dolayıdır.
Denildiğine
göre birbirine yakın birçok köyün bulunması vücuttaki benlere benzetildiğinden
bu adı almıştır.
Bir
başka görüşe göre de bu bölgeye gelen ilk kişi Hazret-i Nuh'un (aleyhisselam)
oğlu Sam olduğundan dolayı bu ad verilmiştir. Zira Sam'ın Süryanice adı
Şam'dır.
Şam,
Arap yarım adasının Kuzey Batı bölgesine verilen addır.
Şam'ın
Sınırı: batıda Akdeniz, doğuda Akabe Körfezinin "Eyle" kırsalından Fırat
Nehrine kadar, kuzeyde ise Toros dağlarının eteklerinden başlar, güneyde
Mısır'ın Ariş'inde sona erer.
Şam
Hakkında Sabit olan Faziletler hem çok hem de çeşitlidir
Bunlardan
bir kaçı;
1-
Şam, Yüce Allah'ın mübarek kıldığı bölgelerden biridir.
Kur'an-ı
Kerim, beş ayeti kerimede Şam'ın mübarek bir belde olduğuna işaret eder.
Birincisi:
"Bir gece, kendisine
âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i
Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah, noksan
sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir" (İsra Sûresi,1. ayet)
İmam
Taberi der ki: "çevresini mübarek kıldık" ayeti, "bölge sakinlerinin
maişetlerini, azıklarını, ekinlerini, ağaçlarını bereketli kıldık" anlamına
gelir.
Kuşkusuz
Allah (c.c.) bölgenin sularını, ağaçlarını, meyvelerini, verimliliğini
artırarak toprağını, bol ve helal kılarak rızkı, ilim ve peygamberlik vererek
kişilerini, dürüstlük hasletini vererek davranışlarını, güzel ahlak cesaret ve
yardım severlik hasletini vererek kararlılıklarını ve böylece tüm hallerini
mübarek kılmıştır.
İkincisi:
"Biz, onu ve Lût'u
kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık" (Enbiya Sûresi, 71.
ayet).
Taberi
der ki: "Bu ülke Şam'dır ve Hazret-i İbrahim'in (aleyhisselam) kavmini ve
kavminin dinini terk ederek Şam'a hicret etmiştir." Devamında "bütün âlimler
arasında Hazret-i İbrahim (aleyhisselam) Mekke'ye gidip orada Kâbe'yi inşa etse
de, oğlu İsmail ve annesini oraya yerleştirse de ne kendisi ne de Hazret-i Nuh
(aleyhisselam) Mekke'ye yerleşmemiş, onu vatan edinmemiş olduğu, Irak'tan Şam'a hicret ettiği ve yaşadığı
dönemde mezarının Şam'da olduğuna dair herhangi bir tartışma bulunmadığını"
söyler.
Taberi,
"bu ülkenin Şam olduğunu ve Hazret-i İbrahim'in (aleyhisselam) kavmini terk
ederek Şam'a geldiğini" söyler.
Üçüncüsü:
"Süleyman'ın emrine
de kasırga (gibi esen) rüzgârı verdik; onun emriyle bereketli kıldığımız yere
doğru eserdi. Biz her şeyi biliriz" (Enbiya Sûresi, 81. ayet).
Şüphesiz
ki bu yer Şam'dır. Çünkü "rüzgâr, Hz. Süleyman (a.s.)'ın yurdu olan Şam
topraklarına doğru esmiştir."
Dördüncüsü:
"Hor görülüp
ezilmekte olan o kavmi (Yahudileri) de, içini bereketle doldurduğumuz yerin
doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık" (Araf Sûresi, 137. ayet).
"Bilindiği
gibi Firavun Kızıldeniz'de boğulduktan sonra İsrail oğulları, Şam'ın doğu ve
batı topraklarına varis oldular."
Beşincisi:
"Onların yurdu ile
içlerini bereketlendirdiğimiz memleketler arasında kolayca görünen nice
kasabalar var ettik"
(Sebe Sûresi, 18. ayet).
Allah'ın
bereketli kıldığı kasabalar, Şam'ın kasabalarıdır.
İbn-ü
Kesir der ki: "Mücahit, Hasan-ı Basri, Said bin Cübeyr, Katade, İbnu Zeyd ve
diğerleri bu kasabaların Şam olduğunu söylerler. Zira onlar, Yemen'den Şam'a
doğru birbirini takip eden kasabalarda yolculuk ediyorlardı."
İşte
bunlar Yüce Allah'ın Şam toprakları hakkında söz ettiği beş ayettir. Hz.
İbrahim'in (a.s.) hicret ettiği, Allah Resulünün (s.a.v.) miraca çıktığı,
İsrail oğullarının göç ettiği, Hz. Süleyman'ın (a.s.) memleketinin bulunduğu,
Sebe halkının yolculuk ettiği, Allah'ın (c.c.) bereketli olarak nitelendirdiği
Şam topraklarıdır.
Ayrıca
Yüce Allah'ın, üzerinde Musa (a.s.) ile
konuştuğu, Tur suresinde "İncire, zeytine, Tur-i Sina dağına, yemin ederim ki?"
diye yemin ettiği yerler de Şam topraklarında bulunur.
Mescid-Aksa
da bu topraklardadır.
İsrail
oğullarının peygamberlerinin gönderildiği, İbrahim'in (a.s.), hicret ettiği,
Peygamberimizin (s.a.v.), gece yürüdüğü, miraca çıktığı yer de bu topraklarda
bulunur.
Hazret-i
Resûlüllah (aleyhissalatü vesselam) Şam'ın bereketli olması için şu duayı
yapmıştır: "Allah'ım Şam'ı bize bereketli
kıl, Allah'ım Yemeni bize bereketli kıl, Allah'ım Şam'ı bize bereketli kıl,
Allah'ım Yemeni bize bereketli kıl, Allah'ım Şam'ı bize bereketli kıl, Allah'ım
Yemeni bize bereketli kıl", sonra üçüncü veya dördüncü defa tekrar edince
Sahabeler dediler ki: "Ey Allah'ın
Resulü, Irak'ı da bize bereketli kıl dersek olur mu? Allah'ın Resulü
(s.a.v.) dedi ki; "Orada depremler,
fitneler çok olacak ve Şeytan'ın boynuzu orada ortaya çıkacaktır."
(Buharı: 1073, Tirmizi: 3953, Taberani, Mu'cem-ül
Kebir'de: 12/384, Metnin lafızları ona aittir).
(Not: Bu yazı Muhammed Salih EL-MÜNECCİD'in "Tubâ
liş-Şâm adlı eserinden özetlenmiştir.)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024