Türkiye'den önce Meksika çok benzer bir istikrar programını uygulamaya başladı. Malum Meksika 1994 yılında Latin Amerika'da ilk krize giren ülke olmuştu. O tarihlerde enflasyon yüzde 100'lere, cari işlemler açığı da milli gelirin yüzde 7'sine tırmanmıştı. Meksika dalgalı kura geçti, ciddi bir mali disiplin uyguladı ve bankacılık kesimini reforme etmeye çalıştı. İlk yıllarda da çok başarılı sonuçlar elde etti. Enflasyon tek haneli hale gelirken, cari işlemler açığı milli gelirin yüzde 3'ünün altına indi. Döviz rezervleri de 10 kat artarak 50 milyar doları aştı. Hikâyenin Türkiye'ninkine benzer bir başka tarafı da müthiş verimlilik artışlarıydı. Öte yandan ciddi ölçülerde yabancı sermaye girişi ekonominin modernleşmesine yardım etti. Ancak son yıllarda Meksika ekonomisinde bir yorulma gözleniyor. Hem büyüme düşüyor, hem de yoksulluk artıyor. IMF de Meksika'ya üç öneride bulunuyor: Vergi sisteminde reformun sürdürülmesi, emek piyasasında esnekliğin artması ve çalışma yaşamına ilişkin reformlar.Meksika'nın başarısında Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşmasının (NAFTA) çok önemli bir rolü vardı. Ancak daha sonra ihracatın duraksaması ekonomiyi çok olumsuz etkiledi. Üstelik oluk oluk akan yabancı sermayenin kâr transferleri dış açığın artmasına neden oldu. Bu durumu araştıran üç ekonomist (A. Tornell, F. Westermann ve L. Martinez) Meksika'nın bu performans düşüşünü NAFTA ile ticaretin serbestleşmesine değil, 1990'lı yıllarda Tekila krizi oluştuğunda bankacılık kesiminde oluşan kredi sıkışmasının (credit crunch) devamına bağlıyor (NBER, 2004). O yıllarda ihracatçı olmayan sektörleri baltalayan bu olgu, şimdilerde de ihracatçı sektörlere uzanmış görünüyor. Bu durum, bu sektörlere girdi sağlayan diğer tüm sektörlerin tümüyle zafiyete uğramasından kaynaklanıyor. Elbette Çin'in bunda katkısı var. Ama asıl önemlisi, 1994-2002 yılları arası reel kredi hacminin yüzde 58 oranında daralmış olması. Araştırmacılar Meksika'da mali sektör reformunun yeterli olmadığını, "cultura de no page" denilen biçimde kredi kullananların geri ödeme kültürünün olmadığını savunuyor.Geçen ay NBER tarafından yeni bir araştırma yayımlandı. (G. Hanson: Küreselleşme, Emek Geliri ve Meksika'da Yoksulluk). Bu araştırmaya göre küreselleşme, yabancı sermaye ve dış ticaretin serbestleşmesi olarak tanımlandığında, bu sürecin yoksulluk ve gelir dağılımını düzelttiği sonucuna varılıyor. Örneğin, araştırmacılar küreselleşmeye daha açık olan ülke kuzeyinde ücretlerin yüzde 10 daha yüksek ve yoksulluğun daha az olduğuna dikkat çekiyorlar. İhracatın ve yabancı sermayenin kalkınmada ne denli olumlu etkileri olduğu zaten malum.Türkiye'nin bu hikâyeden çıkarması gereken dersler var. Birincisi, bankacılık reformu çok önemli. İkincisi, başarı için AB üyeliği şart. Bunun yanı sıra dış dengenin yeniden sorun olmaması için ihracata verilen önemin sürdürülmesi gerekiyor.Hurşit Güneş / Milliyet
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.