Allah, kerîminden birini daha versin
Bilgisiz vezirlerden birinin oğlu vefat eder. Zamanın âlimlerinden biri de baş sağlığına gelir: "El-hükmü lil'llahi aliyyil-kebir ve ileyhi (Hüküm yüce Allah'ındır, dönüş ve gidiş onadır.) Siz sağ olasınız ve ahirette karşılığını bulasınız" der. Vezir de ağlayarak: "Hepimiz öleceğiz ve toprak olacağız, elimizden ne gelir? Yalnız sağ olsun, cömert kimsedir, Allah, kerîminden birini daha versin" der. Efendi, vezirin sözlerinden oldukça perişan ve söylediğine pişman olup: "Sultanım, Hak Taâla'ya ölüm ve son yoktur ve mülküne noksanlık gelmez. Zatı ebedi ve ezeli, saltanatı devamlıdır" deyince vezir: "Hak söylersin ve gerçek dersin. Onu gayb erenleri saklar ve melekleri bekler" karşılığını verir.
(Bilgisiz biri bazen devlette öyle yücelir ki, bilgili onu görünce şaşkınlıktan söyleyecek bir şey bulamaz, soluğu kesilir.
Fakat ibretle baksan, bunun da bir hikmeti var.)
(Yazıklar olsun, ey küfrü iman zanneden şüpheci! Çok yazık, dinini bilmediğin için onu yele verdin, ziyan ettin. Ey cahil adam, gözünü aç; kabir çukuru içinde dininden sorduklarında dünyadaki makamın sana fayda vermez.)
Temeli yokluk
üzerine kurulan bina
Padişahlardan biri, cennet köşkü gibi yüce bir saray yaptırarak, bin bir çeşit süs, nakış ve ziynetle şöhret verdi. Zamanın âlimlerini, hakimlerini ve civarının âmirlerini ve fakirlerini dâvet edip ziyafet verdi. Ve bunlardan sordu: "Bu sarayın bir kusuru veya görünen bir noksanı var mıdır? Bulunabilir mi? Hepsi birden: "Bu mükemmel saray her halde cennet köşklerine bedeldir. Hiç bir yerinde noksanı ve haleli yoktur" deyince bir zahid yerinden kalkıp: "Bir büyük eksiği vardır ki: temeli yokluk üzerine olup, binası ebedi değildir. Azrail her yerinden girer ve ölüm kasırgası kapı ve duvarlarından işler" dedi.
Bilgisiz vezirlerden birinin oğlu vefat eder. Zamanın âlimlerinden biri de baş sağlığına gelir: "El-hükmü lil'llahi aliyyil-kebir ve ileyhi (Hüküm yüce Allah'ındır, dönüş ve gidiş onadır.) Siz sağ olasınız ve ahirette karşılığını bulasınız" der. Vezir de ağlayarak: "Hepimiz öleceğiz ve toprak olacağız, elimizden ne gelir? Yalnız sağ olsun, cömert kimsedir, Allah, kerîminden birini daha versin" der. Efendi, vezirin sözlerinden oldukça perişan ve söylediğine pişman olup: "Sultanım, Hak Taâla'ya ölüm ve son yoktur ve mülküne noksanlık gelmez. Zatı ebedi ve ezeli, saltanatı devamlıdır" deyince vezir: "Hak söylersin ve gerçek dersin. Onu gayb erenleri saklar ve melekleri bekler" karşılığını verir.
(Bilgisiz biri bazen devlette öyle yücelir ki, bilgili onu görünce şaşkınlıktan söyleyecek bir şey bulamaz, soluğu kesilir.
Fakat ibretle baksan, bunun da bir hikmeti var.)
(Yazıklar olsun, ey küfrü iman zanneden şüpheci! Çok yazık, dinini bilmediğin için onu yele verdin, ziyan ettin. Ey cahil adam, gözünü aç; kabir çukuru içinde dininden sorduklarında dünyadaki makamın sana fayda vermez.)
Temeli yokluk
üzerine kurulan bina
Padişahlardan biri, cennet köşkü gibi yüce bir saray yaptırarak, bin bir çeşit süs, nakış ve ziynetle şöhret verdi. Zamanın âlimlerini, hakimlerini ve civarının âmirlerini ve fakirlerini dâvet edip ziyafet verdi. Ve bunlardan sordu: "Bu sarayın bir kusuru veya görünen bir noksanı var mıdır? Bulunabilir mi? Hepsi birden: "Bu mükemmel saray her halde cennet köşklerine bedeldir. Hiç bir yerinde noksanı ve haleli yoktur" deyince bir zahid yerinden kalkıp: "Bir büyük eksiği vardır ki: temeli yokluk üzerine olup, binası ebedi değildir. Azrail her yerinden girer ve ölüm kasırgası kapı ve duvarlarından işler" dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.