Kalbimizi cilalamak konusunda ve günahtan uzaklaşmak konusunda çok da başarı elde edemiyorsak o zaman yapılacak iş; işi ehline bırakıp gönlünü hakka yaklaştıran ve cilalayan gerçek hak dostlarından insan-ı kâmillerden Kur’an’ı anlamaya çalışmalıyız. Bu konuda yine
Mevlana Hazretleri buyurur ki:
“Zamanın kutbu olan İnsan-ı Kâmilin kelamına karşı nakil ilmi, su varken teyemmüm etmek gibi bil. Allah Allah! Allah velileri ile diz dize oturmak lazımdır. Çünkü o yakınlığın büyük tesiri vardır.”(a.g.e. s: 72).
Kur’an’ın asıl manasının batında gizli olduğu hakkında yine Hazreti Mevlana’dan örnek verelim:
“De ki, eğer Rabbimin kelimeleri(ni yazmak) için denizler mürekkep olsa, muhakkak ki rabbimin kelimeleri(sözleri) tükenmeden denizler tükenirdi. Bir o kadar da yardımcı getirsek bile(Keyf suresi/ 109 ayet) ayetinin manası ortada ve elli dirhem mürekkep ile bu Kur’an’ı yazmanın mümkün olduğu ortada iken, işari mana nasıl reddolunur? Ayette buyrulan, ilm-i Huda’ya işarettir. İlm-i Huda ise, Kur’an’ın zahirinden ibaret değildir.” (a.g.e./ s: 75).
Kur’an’ın zahiri manası elbette ki yüzeysel de olsa çok önemli bilgiler verir. Onlarla bazı temel ölçüleri kazanır ve öğreniriz ama Kur’an sadece bu değildir. Kur’an zahiri ile batını ile bir bütün ve biri birinin tamamlayıcısıdır.
Bakınız Hazreti Mevlana Kur’an’ın bu yönünü Mesnevide nasıl işaret ediyor:
“Kur’an’-ı Kerim’in yedi kat (batını) manası vardır. O’nda havassın da avamında nasibi vardır.” (a.g.e./ s: 73)
Kur’an-ı Kerim’i okuyun ve anladığınız gibi amel edin gibi bir mantık eksik, yanlış ve gayette tehlikeli bir mantıktır. Bu bakışla Kur’an’ın anlaşılması ya da Allah’ın muradının anlaşılması asla mümkün olamaz. Allah (c.c.) muradının sırrını; bu yolda uğraş veren, çile çeken, zahiri ve Bâtıni ilim tahsil eden, yolunu bulan, sır sahibi dostlarına vermiştir. Bize düşen bu dostluğa ulaşıp bizatihi Allah’tan Allah’ın muradını öğrenmeyi istemektir. Ancak bu iş her yiğidin kârı değildir. Öyleyse, O zaman da aczimizi kabul edip, Allah’ın dostlarıyla dost olup, dostlarından istifade etmeye çalışmalıyız.
İşte Kur’an’ı anlamanın, sırrına vakıf olmanın yolu budur. Kur’an kimsenin yol geçen hanı değildir. O Allah’ın sarayıdır, kelamıdır. O saraydan, o kelamdan; ilmini, yolunu bilip, edebini takınanlar gerçekten istifade ederler.
Mevlana Hazretleri buyurur ki:
“Zamanın kutbu olan İnsan-ı Kâmilin kelamına karşı nakil ilmi, su varken teyemmüm etmek gibi bil. Allah Allah! Allah velileri ile diz dize oturmak lazımdır. Çünkü o yakınlığın büyük tesiri vardır.”(a.g.e. s: 72).
Kur’an’ın asıl manasının batında gizli olduğu hakkında yine Hazreti Mevlana’dan örnek verelim:
“De ki, eğer Rabbimin kelimeleri(ni yazmak) için denizler mürekkep olsa, muhakkak ki rabbimin kelimeleri(sözleri) tükenmeden denizler tükenirdi. Bir o kadar da yardımcı getirsek bile(Keyf suresi/ 109 ayet) ayetinin manası ortada ve elli dirhem mürekkep ile bu Kur’an’ı yazmanın mümkün olduğu ortada iken, işari mana nasıl reddolunur? Ayette buyrulan, ilm-i Huda’ya işarettir. İlm-i Huda ise, Kur’an’ın zahirinden ibaret değildir.” (a.g.e./ s: 75).
Kur’an’ın zahiri manası elbette ki yüzeysel de olsa çok önemli bilgiler verir. Onlarla bazı temel ölçüleri kazanır ve öğreniriz ama Kur’an sadece bu değildir. Kur’an zahiri ile batını ile bir bütün ve biri birinin tamamlayıcısıdır.
Bakınız Hazreti Mevlana Kur’an’ın bu yönünü Mesnevide nasıl işaret ediyor:
“Kur’an’-ı Kerim’in yedi kat (batını) manası vardır. O’nda havassın da avamında nasibi vardır.” (a.g.e./ s: 73)
Kur’an-ı Kerim’i okuyun ve anladığınız gibi amel edin gibi bir mantık eksik, yanlış ve gayette tehlikeli bir mantıktır. Bu bakışla Kur’an’ın anlaşılması ya da Allah’ın muradının anlaşılması asla mümkün olamaz. Allah (c.c.) muradının sırrını; bu yolda uğraş veren, çile çeken, zahiri ve Bâtıni ilim tahsil eden, yolunu bulan, sır sahibi dostlarına vermiştir. Bize düşen bu dostluğa ulaşıp bizatihi Allah’tan Allah’ın muradını öğrenmeyi istemektir. Ancak bu iş her yiğidin kârı değildir. Öyleyse, O zaman da aczimizi kabul edip, Allah’ın dostlarıyla dost olup, dostlarından istifade etmeye çalışmalıyız.
İşte Kur’an’ı anlamanın, sırrına vakıf olmanın yolu budur. Kur’an kimsenin yol geçen hanı değildir. O Allah’ın sarayıdır, kelamıdır. O saraydan, o kelamdan; ilmini, yolunu bilip, edebini takınanlar gerçekten istifade ederler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Gençlerde evlenecek para mı var ki evlensinler / 25.04.2025
- Hüseyin Baş soruyor “Türkiye’de yargı bağımsız mı?” / 24.04.2025
- Ulusal egemenliğimizi korumalıyız / 23.04.2025
- Mü’min yalancı olmaz / 22.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -2- / 21.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -1- / 20.04.2025
- Dava adamıydı Haydar Hocamız / 19.04.2025
- Gönül adamıydı Haydar Hocamız / 18.04.2025
- Çile adamıydı Haydar Hocamız / 17.04.2025
- Allah adamıydı Haydar Hocamız / 16.04.2025
- Hüseyin Baş soruyor “Türkiye’de yargı bağımsız mı?” / 24.04.2025
- Ulusal egemenliğimizi korumalıyız / 23.04.2025
- Mü’min yalancı olmaz / 22.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -2- / 21.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -1- / 20.04.2025
- Dava adamıydı Haydar Hocamız / 19.04.2025
- Gönül adamıydı Haydar Hocamız / 18.04.2025
- Çile adamıydı Haydar Hocamız / 17.04.2025
- Allah adamıydı Haydar Hocamız / 16.04.2025