Her zaman ifade ettiğimiz gibi millî ve manevî değerlerine sahip çıkmak hususunda acze düşen milletlerin varlıklarını devam ettirmeleri zor belki de imkansızdır. İsmail Hâmi Danişmend, milleti tarif ederken şöyle demiştir:
"Millet iki unsurdan oluşan bir karışım demektir. Bunlardan biri maddî, diğeri manevî unsurdur. Maddî unsur; toprak, nüfus, servet vs.dir. Manevî unsur; dil, din, örf ve adet gibi şeylerdir. Maddî unsurunu kaybetmiş yani istilaya uğramış bir millet, aradan yüzyıllar bile geçse manevî unsuru saklı kalmak şartıyla günün birisinde muhakkak dirilir. Fakat manevî binası yıkılmış bir millet için bir daha dirilme imkanı yoktur". Bir milletin maneviyatı, maneviyatını oluşturan değerlere yabancılaşması ve başka kültürlerin yansımalarına kendini kaptırmasıyla çöküntüye uğrar ki; inkültürasyon (kültürsüzleşme) denilen de budur. Aniden cemiyet hayatımıza giren ve 2000 yılıyla özdeşleşen milenyum kavramı da milletçe yabancı kültürlerin etkisi altında kalışımızın hazin bir misalidir. 2000 yılı milenyum yılı olarak medyada, basın yayın organlarında yerini almıştır. Millenyum kıyafetleri üretilmekte, milenyum koşuları düzenlenmektedir. Kısaca milenyum insanımızın günlük hayatına kadar girmiştir. İşin asıl şaşılacak yanı hiç kimsenin milenyumun manasını ve ne ifade ettiğini bilmemesidir. Peki nedir bu milenyum? Bizim dünyamıza nasıl bu derece girivermiştir? Milenyum kelimesinin kökü olan "mille" Latince bin anlamına gelir. Bu kelimeye ilk olarak I. yy'a ait olan İncil'in Patmoslu Yohanna'ya ait "Vahiy Kitabında" rastlanır. Burada insanlığın iyilik (Mesih) ve kötülük (Deccal) güçleri arasında çıkacak olan savaş sonrası İsa'nın başkanlığında geçecek bin yıllık bir mutluluk çağı, şeytanın yenilmesi gibi konular figuratif bir dille anlatılır. Bin yılcı inanışın; altın çağ, altın nesil Mesih-Mehdi gibi ortak özelliklerinin yanı sıra bir de hicret inanışı vardır ki, asıl üzerinde durulması gereken nokta da budur. Bu düşünce anayurda dönüşü ifade etmek üzere bin yılcı inanışın odak noktasını teşkil eder. Millenerianist (bin yılcı) inanışın sahiplerinin döneceklerine inandıkları topraklar ise Ortadoğu ve Anadolu topraklarıdır. Daha açık ifadeyle buralar Hz. İbrahim'den dolayı kutsal sayılan Harran ve Efes'den Demre'ye kadar uzanan hac yoludur. O halde milenyum olarak ifade edilen bin yılcı inanış Anadolu'yu yurt edinen bizler için bir tehdit unsurudur.
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler /Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
"Millet iki unsurdan oluşan bir karışım demektir. Bunlardan biri maddî, diğeri manevî unsurdur. Maddî unsur; toprak, nüfus, servet vs.dir. Manevî unsur; dil, din, örf ve adet gibi şeylerdir. Maddî unsurunu kaybetmiş yani istilaya uğramış bir millet, aradan yüzyıllar bile geçse manevî unsuru saklı kalmak şartıyla günün birisinde muhakkak dirilir. Fakat manevî binası yıkılmış bir millet için bir daha dirilme imkanı yoktur". Bir milletin maneviyatı, maneviyatını oluşturan değerlere yabancılaşması ve başka kültürlerin yansımalarına kendini kaptırmasıyla çöküntüye uğrar ki; inkültürasyon (kültürsüzleşme) denilen de budur. Aniden cemiyet hayatımıza giren ve 2000 yılıyla özdeşleşen milenyum kavramı da milletçe yabancı kültürlerin etkisi altında kalışımızın hazin bir misalidir. 2000 yılı milenyum yılı olarak medyada, basın yayın organlarında yerini almıştır. Millenyum kıyafetleri üretilmekte, milenyum koşuları düzenlenmektedir. Kısaca milenyum insanımızın günlük hayatına kadar girmiştir. İşin asıl şaşılacak yanı hiç kimsenin milenyumun manasını ve ne ifade ettiğini bilmemesidir. Peki nedir bu milenyum? Bizim dünyamıza nasıl bu derece girivermiştir? Milenyum kelimesinin kökü olan "mille" Latince bin anlamına gelir. Bu kelimeye ilk olarak I. yy'a ait olan İncil'in Patmoslu Yohanna'ya ait "Vahiy Kitabında" rastlanır. Burada insanlığın iyilik (Mesih) ve kötülük (Deccal) güçleri arasında çıkacak olan savaş sonrası İsa'nın başkanlığında geçecek bin yıllık bir mutluluk çağı, şeytanın yenilmesi gibi konular figuratif bir dille anlatılır. Bin yılcı inanışın; altın çağ, altın nesil Mesih-Mehdi gibi ortak özelliklerinin yanı sıra bir de hicret inanışı vardır ki, asıl üzerinde durulması gereken nokta da budur. Bu düşünce anayurda dönüşü ifade etmek üzere bin yılcı inanışın odak noktasını teşkil eder. Millenerianist (bin yılcı) inanışın sahiplerinin döneceklerine inandıkları topraklar ise Ortadoğu ve Anadolu topraklarıdır. Daha açık ifadeyle buralar Hz. İbrahim'den dolayı kutsal sayılan Harran ve Efes'den Demre'ye kadar uzanan hac yoludur. O halde milenyum olarak ifade edilen bin yılcı inanış Anadolu'yu yurt edinen bizler için bir tehdit unsurudur.
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler /Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden