Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın, 'Veda Hutbesinde İnsan Hakları' eserinde kulluk gerçeği ve insan konusunda şu bilgilere yer veriliyor:
"Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) kulluğu övmüş, ona davet etmiştir. Kendisi de numûne-i timsal bir kul olmuştur. Kendisine, "kul peygamber mi, yoksa melik peygamber mi olmak istersin?" teklifi yapılmış, Seyyidü'l-Mürselîn, "kul bir peygamber" olmayı sevmiş ve tercih etmiştir. O'nun yemesi, içmesi, yatıp kalkması, insanlarla münasebeti, gece ibadetleri, tefekkürü, muhasebesi her türlü takdirin üstünde olarak, zâhidâne idi:
Resûlullah (s.a.v) kadar kimse namaz kılamazdı. Mübarek ayakları, fazla kıyamda durmaktan şişerdi. Zikir yapanların da en çok zikir yapanı yine Resûl-i Ekrem olurdu. Hz. Aişe validemiz O'na; "Niçin bu kadar kendinizi yorarsınız? Halbuki Cenab-ı Hak, sizin günahlarımızı bağışlamıştır" dediğinde O; "Şükreden bir kul olmayayım mı?" cevabını vermiştir. Resûl-i Ekrem (s.a.v) duasında, "Ey Allah'ım! Benim yaratılışımı ve ahlâkımı güzelleştir" ve "Ey Allah'ım! Beni ahlâkların çirkinlerinden uzaklaştır ve koru" buyurmuştur.
Resûlullah (s.a.v), daima zikreder ve halkı da zikre davet ederdi. Çünkü, ibadetin özü zikirdi. Resûl-i Ekrem'in hayatını örnek alan sahabenin zühd ve takva hayatına Kur'ân-ı Kerîm şöyle işaret eder:
"Yataklardan yanları uzaklaşır (gece teheccüd namazı kılmak için yanlarını yataklardan ayırıp kalkarlar); korkarak ve umarak Rab'lerine yalvarırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler." (Secde,16).
"Geceleri az uyurlardı, seherlerde istiğfar ederlerdi:" (Zâriyat, 17-18).
"Simaları, yüzlerindeki secde alametlerinden bellidir." (Fetih, 29).
Hz. Ali (r.a), Allah aşkından ve zikrullahtan ciğerinin yanık koktuğu haber verilir. Sahabiler de çok ağlardı. (Hilye, c. l, s.60-61). Keza; Hz. Ali (k.v) zahidlerin başı, âbidlerin büyüğüdür.
"Görmediğim Allah'a ibadet etmem" diyerek, ibadetindeki ihsan şuurunu ve takvasını ispat etmiştir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), Vedâ Hutbesi'nde insanın yaradılış gayesini teşkil eden işte bu ubûdiyet gerçeğine işaret eder, insanları Allah'a itaate davet eder.
Esasen, kulluğun mazisi Bezm-i Elest'e uzanır. Cenab-ı Hakk'ın, yarattığı ruhlara, "Ben, sizin Rabbiniz ve halıkınız değil miyim?" sualine bütün ruhlar; "Evet" demişlerdi. Bu, ezelî bir kulluk muahedesi, anlaşması idi. Bu muahede yahut ezelî biat, ebede doğru uzanıp gidecekti. Nitekim insan, ceset olarak çamurdan şekillenip ruh üflenince halifetullaha namzet bir kul haline geldi: "Hani, Rabb'in meleklere, 'Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım: demişti." (Bakara, 30).
Halife olma sıfatıyla kulluk mükellefiyeti birbirini tamamlar. Zira halifelik vasfı, Allah'a kul olmanın ileri bir merhalesi veya kulluğun yüceliğine erme halidir. Ve Cenab-ı Hak, kulluk şuuru ve vazifesiyle gönderdiği insana her şeyi hizmet ettirmiştir. Yeryüzü ve her şey insanın emrine verilmiş, insan da Allah'a kulluk için yaratılmıştır: "Yeryüzündeki her şeyi, sizin emrinize musahhar kıldı." (Casiye,13).
İnsandaki bu üstünlük, fazilet ve şeref, insanın çamur kalıbına üflenen nefhâ-i ilâhîden gelmektedir. Bu nefha, Hak'tan bir cevherdir ve fıtrî yapısı itibarıyla Hakk'a yönelmelidir. Cin ve insanların yaratılış gayesi zaten ibadettir. Çünkü ibadet ve kulluk; Allah'a dönüşün, Hakk'a seyr ü seferin gerçekleşme yoludur. Peygamberlerin görevi de, insanları ibadet yolu ile Hakk'a çağırmak ve çevirmektir. İşte Vedâ Hutbesi'nde üzerinde önemle durulan ubûdiyet gerçeği, bu büyük mânâ ve hedefi yakalamak içindir." (devam edecek…)
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020