Prof. Dr. Haydar Baş'ın Hikmetin sırları adlı eseri 1. sohbetten alınmış yazısıdır.
Kul bir arayıştadır. Ne arayışında? Hakk'ı arayışta, Allah'ı arayışta. Doğduğumuz andan itibaren arayıştayız. Dikkat edin her çocuk doğduğu zaman ağlar. Hiç bir çocuk doğarken gülmez. Ameli salih sahibi olan da, dünyayı terk ederken güler.
Allah! Allah! Biri gelirken ağlıyor, biri giderken gülüyor. Ağlayan, "Eyvah! Ben bir esaret haneye düştüm. Oysa ben o padişahın sarayından gelip, bak nereye girdim. Eyvah!" bunu demek istiyor.
Çocuğun kalbi bağları, irade ve nefsiyle Allah'tan uzak olmadığı için dikkat ederseniz her an bir koşuş halindedir. Çocuk ayaklarıyla koşmuyor, gönlüyle koşuyor. Rabbi ile dünya arasına masiva girmediği için hep O'na doğru koşar. Sevinçlidir. Hiç bir insanın sevinci, mutluluğu, çocukluk yaşındaki kadar olmaz.
Çünkü o, kalbi boyutta henüz Allah'tan kopmamıştır. Araya dünya sevgisi, dünya muhabbeti, mal, servet, mevki, şöhret hırsı girmemiş, Allah'tan onu tam koparmamıştır. O yine O'na sevdalıdır. İşin farkında değildir. Onun için çok mutludur.
Hepimizde bir özlem; "Ah! Bir çocuk olabilsem." Onun için evliya-i kiram hazretlerinin hali çocuk halidir. Çocuk gibidir onlar.
Şükür ve sabır
Seni, kul olarak yarattığı için de o Yüce Rabb, seni denemek istiyor. Yarattığı zaman bize sordu: "Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" Biz de; "Evet, Rabbimizsin" dedik.
"Şimdi beni görüyorsunuz. Müşahede ediyorsunuz. İnkarınız mümkün değil. Sizi, dünya denilen yere göndereceğim. Asıl orada 'Sen benim Rabbimsin' diyeceksin ki kıymeti olsun." Şimdi bizi burada, bu alemde Cenab-ı Hak deniyor.
Neyle deniyor?
Hayırlarla deniyor. Servet veriyor, sıhhat veriyor, mevki veriyor, rütbe veriyor. Bazen hastalık veriyor, çile veriyor, meşakkat veriyor, fakirlik veriyor, sıkıntı veriyor. Hepsi de deneme içindir.
Kula burada düşen iki husus var. Bütün bu hayırlar karşısında şükredip; "Sen ne güzelsin ey Rabbim. Ne kadar iyisin, lütufkarsın" der.
Nimetle değil de Rabbi onu farklı yoldan denedi. Çile verdi, fakirlik verdi, hastalık verdi. Orada da ne yapacak? Sabredecek. "Niye beni böyle deniyorsun?" deme hakkımız yok. Hangisi hakkımızda hayırlıdır, onu biz bilemeyiz.
Asıl gaye Allah'ın rızasını kazanmaktır. Nitekim hem günümüzde, hem geçmişte , hayırlara boğduğu kulları, kulluk yapacağı yerde, O' nu hiç tanımamıştır. Ama şer ile denediği kulları hep O'nun kapısında, O'nu anıyor. Bazen o şer, kulun rıhletinde, vuslatında, hayır diye gördüklerimizden çok daha faydalı oluyor.
Onun için ayet-i kerimede Allah: "...Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara, 2/216) buyuruyor.
Bu dünya hayatında, işimize gelen oldu mu, "kazandık" diyoruz. Belki de kaybediyoruz. "Kazandık" ölçüsü Allah'ın rızası ile birlikte olursa muteberdir. Kazandığın şey, eğer Allah'ın rızasını sana kazandırıyorsa o muteberdir. Onun için niyetlerimizi Allah'ın rızasına endeksleyeceğiz ki, yaptığımız her işte kazançlı çıkalım.
Mesela; uyuyorsun. "Allah, benden razı olsun" diye uyuyorsun. "Öyle şey olur mu Hocam?" diyebilirsiniz. Şimdi bazı aklı evveller çıktı. Allah' ı koydular kainatın bir kenarına, orada oturuyor. (haşa) Oysa Allah her zaman seninle. Hiç senden ayrıldığı yok. Senin hiç bir anın O'nsuz değil ki.
O halde "Ben, O'nun rızası için uyuyorum." Bu ne demek? "Dinleneceğim. Sabah erken kalkacağım. Namazımı kılacağım. O namazı sıhhatle kılabilmem için istirahat etmem lazım. Namazdan sonra, çoluk çocuğumun rızkını kazanıp, onların maişetini temin etmem için de istirahat etmem lazım."
Dikkat et, bu maksatla, "euzu-besmele" de çekiyorsun, uyumaya başlıyorsun, ibadet oluyor. İşinde çalışıyorsun. Bu iş çöpçülük de olabilir, çiftçilik de olabilir, mühendislik de olabilir, muallimlik de olabilir, siyaset de olabilir. Hepsini Allah rızası için yaparsın. Yaparken de, "Ben şunu yaparsam şu hayrım olacak. Şu zararları önleyeceğim. Şu faydalı konulara yardımcı olacağım. Allah da benden razı olacak" gibi bir niyetin olursa o zaman bu çalışman da ibadet oluyor.
Yani insanın hayatında hiç boş bir zaman yok, hepsi doludur. Müslümanlık, işleri insanın lehine öyle bir fatura ediyor ki, kaybetmek diye bir endişe, korku yok. Her anın ibadet oluyor. Yeter ki, "O, benden razı olsun. O'nun rızası için ben bu işleri yapmam lazım" diye inan ve niyet et."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Haydar Baş / diğer yazıları
- Bağımsızlık bir milletin can damarıdır / 28.04.2025
- Türkiye ve NATO / 27.04.2025
- Ortadoğu'da güç savaşları / 26.04.2025
- Bahçeli'nin ve yeni MHP'nin gerçekleri / 25.04.2025
- Ermenilere yapmadığımız soykırımı bırakın da... / 24.04.2025
- Milli iradenin yıldönümü / 23.04.2025
- Atatürk'ün soyağacı / 22.04.2025
- AKP'nin icraatları / 21.04.2025
- Yeni demokrasi ve değişen değerlerimiz / 20.04.2025
- Ehl-i Beyt'in namaza verdiği önem / 19.04.2025
- Türkiye ve NATO / 27.04.2025
- Ortadoğu'da güç savaşları / 26.04.2025
- Bahçeli'nin ve yeni MHP'nin gerçekleri / 25.04.2025
- Ermenilere yapmadığımız soykırımı bırakın da... / 24.04.2025
- Milli iradenin yıldönümü / 23.04.2025
- Atatürk'ün soyağacı / 22.04.2025
- AKP'nin icraatları / 21.04.2025
- Yeni demokrasi ve değişen değerlerimiz / 20.04.2025
- Ehl-i Beyt'in namaza verdiği önem / 19.04.2025