Davud-i Tai günlerin birinde, gönlünün gamını dağıtmak, teselli ve dua almak için Cafer-i Sadık Hazretlerine gider... - Ey Efendimizin mübarek torunu, n'olur bu günahkâra nasihat edin.- Ya Davud, bu zavallı senin gibi bir zahide ne desin?- Aman efendim. Siz yüzü suyu hürmetine kâinatın yaratıldığı Hz. Muhammed Aleyhisselam'ın torunusunuz. Elbette bizden üstünsünüz. Eğer elimizden tutmazsanız halimiz nice olur?- Ya benim elimden kim tutsun? Kıyamet günü Efendimizin yakama yapışıp "Din-i İslâm'a niye lâyıkı ile hizmet etmedin" diye azarlamasından öyle korkuyorum ki...Bu görüşme Davud-i Tai'ye çok tesir eder. Öyle ya, eğer Peygamber Efendimiz'in şu güzide torunu bile hesap gününün dehşeti ile titriyorsa... Davud-i Tai hazretleri tam 20 sene İmam-ı Azam Hazretleri'nin derslerine devam eder. Zamanla parmakla gösterilen bir âlim olur ki, pek çok ilimde mütehassıs, fıkıhda ise müctehittir.Davud-i Tai Allah ve Resulünün sevgisi ile dolu olan gençlere kapısını ve gönlünü açar. Onlarla evladı gibi ilgilenir ki, bunlar içinde Mâruf-i Kerhi gibi zirveler vardır.Mübareğin evi sade, kapısı kırık, duvarları çatlaktır. Yatağı hurma lifi, yastığı kerpiçtir. Ölüm hastalığına tutulduğunda havalar çok sıcaktır ve dayanılmayacak kadar ıstırabı vardır. Ziyaretine gelenlere- Beni şu duvarın ardına gömün gitsin; bırakın kimse bilmesin.Der. O, münzevi yaşar ve yaşadığı gibi ölmek ister. O gece sabahlara kadar ibadet eder. Annesi;- Bu secde niye bu kadar uzadı?Diye dokununca oğlunun can verdiğini farkeder. Sevenleri onu rüyasında görürler. Güya yıllardır tutulduğu zindandan kurtulmuş, hürriyetine kavuşmuştur. Kapısını çalarlar ama nurlu naaşı ile karşılaşırlar...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.