Her şey, müsbet veya menfî sahip olduğu husûsiyetlere göre değer kazanır veya kaybeder. Bu gerçek, helâl ve haram meselelerinde daha da bârizleşir. Onun için eskiler mal ve mülk hakkında... "Haydan gelen hûya gider!" demişlerdir.Bu, iki mânâya da gelir. Birincisi; "Hayy" olan Allâh'tan gelen yine "Hû" olan Allâh'a gider, demektir. İkincisi de; havadan kazanılan, şüphe ve haramla karışık kazançlar da yine havaya/boşa gider, anlamındadır. Kısaca helâl helâle vesîle olurken, harâm da harâma sebebiyet verir. Nitekim bu hakîkati ifâde sadedinde Ebû Bekir Verrak Hazretleri bir sohbetinde:"Sabahları kalkınca insanlara bakarım; kimin helâl, kimin haram yediğini anlarım!" buyurdu.Sordular:"Bunu nasıl anlıyorsun?"Şöyle îzâh etti:"Her kim sabahleyin kalkar kalkmaz dilini boş laf, gıybet ve sövüp saymakla meşgul ederse, bilirim ki bu hâl, yediği harâm gıdâdan kaynaklanmaktadır. Her kim de sabahleyin kalktığında dilini Allâh Teâlâ'nın zikri, kelime-i tevhid ve istiğfarla meşgul ederse, onun aldığı gıdâ da helâl yoldandır... Çünkü helâl de harâm da, sahip oldukları özelliklere göre insanların fiillerine yansırlar..."