Malum olduğu üzere, 'emri bil ma'ruf ve nehyi anil münker', Kuranî iki kavramdır ve muhtelif ayetlerde mü'minlerin vasıfları olarak zikredilirler.
İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak şeklinde tercüme edilen bu kavramlar, zaman içinde çok dar kalıplar içine sokulmuş ve nerdeyse hayatın içinden, ikisine de el-etek çektirilmiştir.
"Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir."(Tevbe:71)
Söz, 'iyiliği emretmek ve kötülüklerden sakındırmaktan' açılınca insanın aklına öyle sorular üşüşüyor ki, bu soruları düşününce, söz konusu vazifeleri ne kadar ihmal ettiğimiz, hatta unuttuğumuz ortaya çıkıyor.
Mesela; kitlelere dönüp 'her zaman ve zeminde hakkınızı arayın, hakkınıza karşı haksızlık etmeyin, haklarınızı alabilmek için sendikalaşmayı aranızda yayın' demek, 'iyiliği emretmek' kapsamına girer mi?
Mesela; emir ve yetki sahiplerine hitaben, 'yetkinizi kullanarak zayıfları ezmeyin, insanların emeklerini ve alın terlerini sömürmeyin, onların birikimlerini zenginlere transfer edecek düzenlemeleri asla yapmayın' demek, onları kötülüklerden sakındırmak, yani nehyi anil münker kapsamına girer mi?
Mesela; seçimlerde aday olmuş, vekil seçilmiş ve Ankara'yı mesken eylemiş olan vekillerimize desek ki, 'Vekil oldunuz ama milleti, milletin dertlerini unuttunuz, milletin hangi zor şartlarda ve kıt imkânlarda yaşadığını unuttunuz ve kendi âleminize dalıp gittiniz ve yanlış yaptınız, derhal bu halinizi en güzel hale çeviriniz', acaba bu tarz uyarılarımız hangi kategoride değerlendirilir?
Mesela; emir ve yetki sahiplerine desek ki; tüyü bitmemiş yetimlerin de hissedar oldukları kamu kaynaklarını lütfen talan ettirmeyin.
Çevrenizdeki çıkarcı şebekelerin tuzaklarına düşerek, kamu arazilerine, köylünün yegâne geçim kaynağı olan köyün meralarına, akarsularına, deniz sahillerine çökmelerine ve çöreklenmelerine kesinlikle izin vermeyin desek, acaba emri bil ma'ruf yapmış olur muyuz?
Desek ki; işsizler ordusu günden güne artarken, elli kişinin alınacağı duyurulan bir iş için elli bin kişi başvururken, etrafınızdaki bu beş maaşlılar, on maaşlılar da neyin nesi, bu nasıl iş, bu nasıl adalet?
Acaba bu ve benzeri sorularımız dahi, 'nehyi anil münker' sınıfına girer mi?
Meseleye bu sorular ışığında bakınca, bu çok önemli iki vazifeyi ne kadar ihmal ettiğimiz, hatta ne kadar unuttuğumuz ortaya çıkmıyor mu?
Al sana, dönüp duran bir soru daha.
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025