Bir ressam bir resmi yapmaya yeni başlamış olsa, biz bu tamamlanmamış resimde bir çok hatâ bulabiliriz. Ne var ki resim tamamlanmış olmadığı için kendisinde eksiklikler bulunması doğaldır.
Biz cehalet, haset, gaflet ya da diğer bir duygu saikiyle o resmi kabullenmeme mantığına bürünsek hem ressamın büyüklüğünü hem de doğacak güzel bir sanat eserini körü körüne inkar etmiş oluruz. İşte her mümin kardeşimiz de Allah'ın bir sanatıdır. Terbiyesi tamamlanmamış bir insanda hatâlar bulunması bu cihetle doğaldır.Ve bu cihetle muamele edemememiz mutlak kadere ters düşmek olur.Kâmil insanı diğerlerinden ayıran farklardan birisi de şudur ki; halk birbirini şu anki tavırlarına göre değerlendirir, kâmil insanlar ise insanları gelecekleri konuma göre değerlendirirler. Yine insanlardan kaabiliyet sınırlarından fazlasını istemek Allah'ın takdirine ters düşmek olur. Hattâ Allah'ın beklediğinden fazlasını insanlardan istemek, hem kendimizin bilmeden Hakk'ın yerine koymaktır, hem de karşımızdaki insana zulümdür. Kamil insanlar, bu sırrı kavradığı ve mutlak kaderle uyum içerisinde olduğu için herkesle barışıktır. Misal olarak, Arif insan Hz Mevlâna'yı gösterebiliriz. O, görüş farkı gözetmeden herkesle görüşür, onları dinler, sonra bir söze başladı mı, karşısındakini inandırıcı sağlam delillerle kendi tarafına çekiverirdi. Bu yüzden kendisiyle görüşen bir çok günahkâr insan onu dinledikten sonra hidayete ermiştir.Bir gün karşılaştığı yabancı bir ihtiyara sormuştu:- Sen mi büyüksün yoksa sakalın mı?İslam'dan bîhaber adam çekinmeden cevap vermişti:- Ben sakalımdan yirmi yaş büyüğüm.- Senden yirmi yaş küçük olan sakalın ağarmış. Yazık değil mi ki sen hâlâ karanlıklar içerisindesin!Bu sözün taşıdığı ince, zarif mânâyı anlayan adam, hemen o gün müslüman olmuştu.
İman ve İnsan, Prof. Dr. Haydar Baş
Biz cehalet, haset, gaflet ya da diğer bir duygu saikiyle o resmi kabullenmeme mantığına bürünsek hem ressamın büyüklüğünü hem de doğacak güzel bir sanat eserini körü körüne inkar etmiş oluruz. İşte her mümin kardeşimiz de Allah'ın bir sanatıdır. Terbiyesi tamamlanmamış bir insanda hatâlar bulunması bu cihetle doğaldır.Ve bu cihetle muamele edemememiz mutlak kadere ters düşmek olur.Kâmil insanı diğerlerinden ayıran farklardan birisi de şudur ki; halk birbirini şu anki tavırlarına göre değerlendirir, kâmil insanlar ise insanları gelecekleri konuma göre değerlendirirler. Yine insanlardan kaabiliyet sınırlarından fazlasını istemek Allah'ın takdirine ters düşmek olur. Hattâ Allah'ın beklediğinden fazlasını insanlardan istemek, hem kendimizin bilmeden Hakk'ın yerine koymaktır, hem de karşımızdaki insana zulümdür. Kamil insanlar, bu sırrı kavradığı ve mutlak kaderle uyum içerisinde olduğu için herkesle barışıktır. Misal olarak, Arif insan Hz Mevlâna'yı gösterebiliriz. O, görüş farkı gözetmeden herkesle görüşür, onları dinler, sonra bir söze başladı mı, karşısındakini inandırıcı sağlam delillerle kendi tarafına çekiverirdi. Bu yüzden kendisiyle görüşen bir çok günahkâr insan onu dinledikten sonra hidayete ermiştir.Bir gün karşılaştığı yabancı bir ihtiyara sormuştu:- Sen mi büyüksün yoksa sakalın mı?İslam'dan bîhaber adam çekinmeden cevap vermişti:- Ben sakalımdan yirmi yaş büyüğüm.- Senden yirmi yaş küçük olan sakalın ağarmış. Yazık değil mi ki sen hâlâ karanlıklar içerisindesin!Bu sözün taşıdığı ince, zarif mânâyı anlayan adam, hemen o gün müslüman olmuştu.
İman ve İnsan, Prof. Dr. Haydar Baş